Modern dünyanın meşruiyet zemini olarak kullandığı liberal siyasi anlayış saklı ve sakat bir ön kabul üzerinde inşa edilmiştir. Buna göre ‘evrensel hukuk’ adı verilen tüm insanlığın birikiminden süzülerek gelmiş ve bu insanlık birikiminin ideolojik tortusu karşısında tarafsız durabilen bir hukuk mevcuttur. Demokrasi bu hukuka muhtaçtır ve ancak sırtını bu hukuka dayarsa işleyebilir. Çünkü farklılıkların siyasi partiler yoluyla karşı karşıya geldiği, birinin kazanarak iktidara oturduğu ve bu iktidarı suiistimal etme fırsatını üretebileceği bir mücadelede hakeme ihtiyaç vardır. ‘Kuvvetler ayrılığı’ ilkesinin bunu sağladığı düşünülür… Yargı bağımsız olduğu sürece demokrasinin işlemesi de garanti altına alınır. Öte yandan yargının iktidar üretebilmesi ise, ‘evrensel hukukun’ geçerliliği sayesinde engellenecektir. Bu durumda yargının tarafsız olacağı ve doğru bir hakemlik yapacağı varsayılır. Bu yaklaşıma kapılanların bir kısmı zaman içinde kendi kabullerine ‘gerçeklik’ payesi vermeye meyletmiş, sadece devletin değil, siyasetin de alanının olabildiğince daraltılmasını teşvik etmişlerdir.
Oysa her hukuk sistemi belirli bir siyaset güzergahından geçerek oluşur ve daima belirli bir ideolojik ve zihni anlayışı temsil eder. Aralarında daha iyisi veya kötüsünün olduğu söylenebilir ama bunu demek için de bir ideolojik ve zihni bakışınızın olması gerekir. Özgürlüklerin yaygınlığı ve derinliği, çoğulculuğun ne derece mümkün olduğu gibi kriterler bazı hukuk sistemlerinin daha ‘iyi’ olduğunu söylüyorsa, bu bizim o kriterleri ‘iyi’ olarak algılamamızdan bağımsız değildir. Bu ‘iyiyi’ ise hukuk değil, siyasi kültür üretir. Dolayısıyla her toplumda her an hukuk gizli veya açık bir ideolojik iktidarın yüzüdür. Toplumsal dengeler değiştiğinde güç kazanan aktörler hukuku da değiştirirler. Yeni hukukun daha ‘iyi’ ya da ‘kötü’ olduğunu söylemek ise, söz konusu görüş ne denli yaygın ve kanıksanmış olursa olsun, ancak öznel bir kanaati ifade eder. Hukuk her zaman siyasetin uzantısıdır ve gerçekte siyasete muhtaçtır. Demokrasiyi kuracak olan da hukuk değil, siyasettir… Eğer demokrasiniz varsa hukukunuz da ona uygun olur. Aksi halde hukuk demokrasinin ayak bağına da dönüşebilir ve o zaman demokrasi mücadelesi o hukuku kadük eder…
Bu perspektife yabancı olanlar için ‘özel okuyucu’ kategorisinden İsmail Yaprak’ın İngiliz felsefeci John Gray’den yaptığı geniş bir alıntı ile devam edelim… “Özgürlükler arasındaki çatışmaların her yerde doğru olan tek bir çözümü olmadığı gibi, her yerde istenecek çözüme dair bir süreç de yoktur. Birçok rejim bu tür çatışmaları çözmek için yargı prosedürleri sunar. Diğerlerinde ise iş siyasi karara kalır. Her prosedür belirli gelenekler ve tarihsel koşullar bağlamında savunulabilir. Ancak günümüz liberal düşününün teşvik ettiği, hakları abartan ve siyaset pratiğinin içini boşaltan eğilime direnmek için haklı sebeplerimiz vardır.
Toplum şiddetli etik inanç ayrılıkları içerdiği zaman, temel haklara başvurmak meşru olarak kabul edilebilecek bir çözüm üretmeyecektir. Eğer ayrılık yaratan konulara ilişkin meşru ve kalıcı bir çözüm arıyorsak, uzun vadeli bir siyasetten başka alternatifimiz yoktur. Liberal kanunculuğun bakış açısından, siyasi müzakere yoluyla varılan sefil uzlaşmalar, haklara ilişkin hükme eşlik ettiği düşünülen ilkeli meşruluktan yoksundur. Bu çağdaş Ortodokslukta, siyaset, kaypak anlaşmalar yönünden, yasaların muhteşem belirlilikleri karşısında bir ikinci alternatif olamayacak denli geçici, keyfi ve-ahlaki anlamda- kuşkuludur. Kanunculuğun bu türü, liberal düşüncede tehlikeli bir dönemeçtir; bu, sadece aldatıcı yasa umudunu beslemesinden kaynaklanmaz. Liberal kanunculuk, siyasetten muaf olabileceğimiz yanılsamasını büyütür. Gerçekte, siyasi yaşamın liberal kanunculuğunun en çok kuşkulandığı nitelikleri, en çok onsuz yapamayacağı nitelikleridir. Bugünkü Ortodoksluklar hukukun üstünlüğünü tamamlanmış bir olgu olarak ele alırlar. Kanuncu liberalizm, hukuk devletini olanaklı kılacak siyasi koşulları göz ardı ederek, hukuku bağımsız bir kurum olarak belirlemiş, hukuk kurumunun hep devlet gücüne bağlı olduğunu ihmal etmeyi başarmıştır.
Çok tartışmalı konuların temel haklar konusu gibi ele alınmaları onları siyasi tartışmadan kurtarmamıştır. Bu, yalnızca hukukun uygulanmasını daha fazla siyasallaştırır.”
Dendiğine göre Gray ‘agonistic liberalizmi’ savunuyormuş. Toplumsal değişimin temelinin müzakere değil çatışma olduğunu söyleyen bir bakış. Ancak müzakere her zaman çatışmayı ima eder ama çatışma da her zaman müzakere üretir. Tabii demokratsanız…