Topu vermek istesen de veremeyeceğin bir rakip Andorra. Hal böyle olunca top sende %85 oranında kaldığında çabuk oynamalısın. Ay-yıldızlı kramponlarda 40 yaşındaki Emre’den daha çabuk düşünen bir oyuncumuz yoktu sahada. Onun başlattığı ataklar ve oyuncu kalitemizle yakaladığımız karamboller dışında pozisyon üretemedik.
Maça bir türlü giremediğimizin göstergesi oyuncuların kulakları tribünde oynamasıydı. Andorra ceza sahası civarında topla buluştuğunda tribünlerden yükselen “vur” isteğini ya şutla kırmadılar ya da şut atmaya yeltendiler. Tribünden izlediğim bu maçta duyguları yüksek bir taraftar vardı. Sahada aynı ölçüde karşılığı yoktu.
Zaman zaman teknik olmakla artistik yapmayı karıştırdık. Bu anlarda top ayağımıza dolaştı. Güven’in çıkıp Kenan’ın girmesi doğru karardı. Fakat ilk yarı oyun orta saha merkezinde Emre’nin yanına Andülkadir Parmak’ı çağırıyordu. Geriden akıl koyarak öndeki hücumculara pas atacak oyuncuda eksik kaldık.
Oyunumuzla maçı dakika dakika grubun en kritik maçı haline getirdik. 65’inci dakikayı 90 artı beş geriliminde oynadık. Umut Meraş - Ozan Tufan değişikliği atak yapmayan rakibe karşı mantıklı gibi durabilir, ancak düzensiz oyuna geçişti ve istediğini yapamayan bir takım için en istenmeyecek durumdu. Son noktayı da bu düzensiz oyunun baş fi gürü Ozan Tufan (ki lig formuyla 11’i de hak ediyordu) koydu. Maç yazısını 70’inci dakikada bitireceğimi umduğum, hop oturup hop kalktığımız maçta yazıyı bitirirken dakikalar 90 artıyı gösteriyordu. Tribünler paslaşmalarımıza “oley” çekiyor. Ancak ne oley çekilecek bir oyun oynadık, ne de Andorralılar bu oleyi hak etti. Derin bir oh! çekmeliyiz.