1-Hastaneye gitmenin dışında evden çıkmayalı kırk günü geçti.
Bu sürenin büyük bir bölümünü salondaki koltuğumda oturarak geçirdim.
Koltuk; her zaman oturduğum koltuk;
Daha öncede aynı koltuğa oturuyordum.
Ancak; daha önceki oturmalar sağlıklı bir insanın evinde geçirdiği saatler içinde mütalaa edilecek cinsten şeyler, bu bir..
O oturmalarda;
Ya birisiyle sohbet ediyorsundur,
Ya kitap okuyorsundur,
Ya televizyon seyrediyorsundur,
Ya da uyukluyorsundur.
Yani bu oturmalar büyük ekseriyetle akşam oturmalarıdır, dolayısıyla perdeler kapalıdır ve dışarıyla ilişkin yoktur.
2 -Oysa şimdi;
Sabahın erken saatlerinden itibaren o koltuktayım. (Hiç uyumadan geceden kaldığım sabahları şimdilik dışarda bırakalım.)
Koltuğun tam karşısında bir pencere var.
Pencere değil, sanki nadide ve değerli bir resim için seçilmiş bir çerçeve.
Çerçeveyi kıyı kıyıya bir hatmi çiçeği ağacı dolduruyor. (İyi ki hatmi çiçeğinin açma mevsimindeyiz.) Pembe çiçekleriyle insana her halükarda müthiş güzellikler sunuyor cömertçe…
Hatta koltuktan biraz sola doğru kayarsan çerçeveye zakkum ağacı da dahil oluyor net kırmızı çiçekleriyle…
Ve ben bıkmadan (yoksa mecburen mi demeliydim) gün kararıncaya kadar onları seyrediyorum.
Biliyorum ki arka bahçede de bir hatmi çiçeği ağacı var, ama onun çiçek rengi beyaz.
Ha, bu arada arka bahçedeki oya ağacı da bu mevsimde çiçek açıyormuş… Ama ne açmak.
Önceki senelere ait oya ağacına ait zihnimdeki imaj şu: Bir sabah baktım ki ağaç tepeden tırnağa kırmızıya kesilmiş, havada kırmızı renkli bir top sanki… Belki bir iki tane fotoğrafını çekmişliğim vardır, o kadar.
Oysa öyle değilmiş.
Oya ağacı öyle bir geceden sabaha çiçeğe dönmüyormuş.
Yürümeye başlayıp bahçe turu atmaya başlayınca fark ettim ki; ağacın önce daha fazla güneş alan cephesinde dal uçlarından bir iki kırmızılaşma görülüyor, sonra yavaş yavaş ağacın diğer dallarına sirayet ediyor bu kırmızılık. O kadar ki bu süreç neredeyse on gün sürüyor, belki daha da fazla. Hatta bir taraftan yeni çiçek açmaya devam ederken ilk açan çiçekler dökülmeye bile başlıyor.
Şu anda ağacın hem üstü hem dibi kıpkırmızı, müthiş…
3-Şaşırmayın!
Evet, ev benim evim, on yıldır oturduğum ev.
Koltuk benim koltuğum, bahçe benim bahçem.
Ağaçları ben seçtim ve nereye dikileceklerine ben karar verdim…
Hani derler ya; her şerde bir hayır vardır, diye.
İşte o fasıldan, bu hastalık vesilesiyle; evime, koltuğuma, bahçeye, bahçedeki ağaçlara, çiçeklere başka bir gözle bakabilme imkanı buldum;
Sizinle de paylaşmak istedim…