Takvimler 24 Kasım 2015’i gösteriyordu. NATO tarihinde bir ilk yaşandı. NATO üyesi Türkiye bir Rus uçağını düşürdü.
NATO, “Türkiye haklı” dedi. Hepsi o kadar.
Sonra, batı ülkelerinde değerlendirmeler yapılmaya başlandı. Türkiye ile Rusya arasında “savaş çıkabileceğine” kadar her türlü ihtimal sıralandı…
Bazı batılı ülkelerden “Bir savaş halinde NATO Türkiye’yi savunmak durumunda değil” türünden açıklamalar yükseldi. Sözde “stratejik müttefikimiz” olan ABD, “Bu iş sıcak çatışmaya dönmemeli, biran önce uzlaşma olmalı” tavrı içine girdi. NATO Genel Sekreteri bile “Türkiye haklı, ama” dedi:
-Biran önce yumuşama ve uzlaşma sağlanmalı.
Açıkçası Türkiye ortada bırakıldı.
-
“Yumuşama” diyorlardı, istedikleri oldu. 15 Temmuz darbe girişiminin ardından bir anda her şey tersine döndü. “Olmaz” denilenler gerçekleşti. Petersburg’da Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Rusya Devlet Başkanı Putin’in elleri birleşti.
“Batılı dostlarımız” ise, daha görüşme gerçekleşmeden kıvranmaya başladılar. Uçak krizi sırasında “ilişkiler düzelmeli” diyenlerden, bu defa “yok canım” türünden açıklamalar gelir oldu:
-Türkiye, batı ekseninden kopmamalı, Rusya ile ilişkiler belli seviyeden ileri gitmemeli.
Kolay değil tabi Türkiye gibi bir müttefik bulmak. Batı sürekli olarak kıvırırken, Türkiye “müttefikliğin” gereğini layıkıyla yerine getirdi. ABD ve batıya DAEŞ’le mücadele için bütün kapıları açtı. İncirlik’i kullanımlarına verdi. Almanlar bile getirip oraya uçak koydu.
Mükafatı da 15 Temmuz darbe girişiminin ardından “batılı dostlarımızın” hiçbir şey yaşanmamışçasına sessiz kalmaları oldu. Hatta, içlerinden “tüh be, olmadı” türünden tavır takınanlar bile çıktı.
-
Mesela ABD’yi ele alalım, yaşananları tek tek sıralayalım…
Amerika, sözde stratejik ortaklıktan da öte bizim model ortağımız. Ancak, bu ne olduğu belli olmayan, adı var, kendi yok bir ortaklık!
İsrail’le bir sıkıntı yaşıyoruz, İsrail’i destekliyorlar.
Ermenistan’la sorunlarımız sürerken, bizim değil, Ermenilerin yanındalar.
Kıbrıs meselesinde bizimle değil, Rumlarla birlikte hareket ediyorlar.
Türkiye, Yunanistan’la Ege Denizi’nde çekişirken, bizim “model ortağımız” Amerika, Yunan tezlerinin arkasında.
PKK, yıllardır insanımıza kan kusturuyor. Ama, Amerika bu kanlı örgütün ikiz kardeşi PYD’ye silah yardımı yapıyor. Suriye’de PYD’li eşkıya ile birlikte iş tutuyor.
En vahimi de ABD’nin koruyup kolladığı, kol kanat gerdiği Fethullah Gülen, Türkiye’de darbeye girişiyor.
Şimdi sormak istiyorum:
-Bu nasıl bir ortaklık, bu ne biçim bir dostluk?
Avrupa’nın tutumu da aynı; al birini, vur ötekine!
-
Darbeci Gülen’i istiyoruz. ABD, karşımıza geçip, alay eder gibi “belge” diyor. Avrupa ise, yakalanıp adalete teslim edilen darbeciler için “kaygı” duyuyor. Bunu da açıklamaktan çekinmiyor.
Bunlar bizim sözde dostlarımız ve müttefiklerimiz! Ama darbe girişiminin ardından hepsi kulaklarının üzerine yatıyor. Müttefikimiz olmayan ve bizim uzak durmamızı istedikleri Putin ise, henüz darbe girişimi bastırılmamışken telefona sarılıp, Erdoğan’ı arıyor. Türkiye’nin arkasında olduğunu söylüyor.
Bütün bu sürecin ardından bizim sözde “batılı dostlarımız” kaygılarını ortaya koymaya başlıyorlar:
-Acaba, Türkiye bizden uzaklaşır mı?
“Hayır, olmaz, uzaklaşmaz” cevabını vermek mümkün mü bu soruya? Batının takındığı bu tavır devam ederse, başka bir alternatif kalıyor mu Türkiye’ye? Biz mecbur muyuz dost görünen bu ülkelerden sürekli olarak kazık yemeğe?
1964’te ABD’nin Kıbrıs’la ilgili olarak takındığı tavır ve Başkan Johnson’un gönderdiği mektup karşısında ne demişti İsmet İnönü:
“Yeni bir dünya kurulur, Türkiye de orada yerini alır.”
Bugün de durum farklı değil. Ama aptal bunlar göremiyorlar. 1071’de Alpaslan’la, 1453’te Fatih’le, ardından Çanakkale’de ve Kurtuluş Savaşı’nda ve hatta Kore’de dünya dengelerini değiştiren hep biz olduk.
Böyle giderse ne olur, biliyor musunuz? Türkiye atacağı adımlarla konjonktürü ve dünya dengelerini bir defa daha değiştirir. Ne İsrail’in güvenliği, ne NATO’nun ve Amerika’nın havası, ne de Avrupa’nın gelecek hesapları kalır.
Bize bir şey olmaz, biz yolumuza devam ederiz. Olan bu gerzek batıya olur!