14 Ocak 2013 Pazartesi
Eş durumundan mağdur-mağrurum
Beşir Fuad, Bülent Üstündağ, Halide Edip, Nazım Hikmet, Nail Çakırhan, Dani Rodrik... Kimi intihar etti, kimi vatandaşlıktan çıkartıldı, kimi diplomasız efsane oldu... Ortak noktaları ise eşlerinin etkileriydi.
Ekranlarımızın vazgeçilmez iki siması haline geldiler. Nagehan Alçı ve Rasim Ozan Kütahyalı'dan söz ediyorum! Kimileri onlara kızıyor kimileri ise seviyor... Ama her ne olursa olsun her daim izleniyorlar. (Bu arada kızanların daha fazla olduğunu belirteyim. Nagehan çıkınca TV'nin sesini kısanları bile gördüm) Nagehan'ı önceden tanırım. Herkes gibi ben de halim selim, sessiz işine odaklı bir gazeteci olarak bildim. Bizim gazetede en sessiz sakin yazar kimdir deseniz onu gösterirdim. Sonra evlendi. Ve bir anda TV ekranlarında bağıran, sert siyasi tartışmalara girmekten çekinmeyen, hesap soran, öfkelenen bir kadın görmeye başladık. Yoksa eşinden mi etkilenmişti! Elbette hayır... Bütün bu değişimi Rasim'le olan evliliğine bağlamak haksızlık olur. Ama hadi kabul edelim: Üslubunun sertleşmesinde eşinin de katkısı muhakkaktı.
EŞ durumundan ötürü hayatının kurgusu değişen sadece Nagehan mı? Hayır tarihimizde o kadar çok ki...
BUYURUNUZ o halde... Eş durumundan mağdurlara ve mağrurlara...
***
BEŞİR Fuad'dan başlayalım... İlk Türk materyalist yazar Beşir Fuad, gönlünü iki kadın arasında pay etmişti. Eşi ve sevgilisi birbirlerini sevmiyorlardı. Beşir Fuad iki kadın arasında kalmıştı. 'Sevgilime gittiğimde karımı, karıma gittiğimde sevgilimi özlüyorum' diyerek çaresizliğini dile getirdi... 'İki cami arasında beynamaz kaldım' dedi. Sonunda bileklerini keserek yaşamına son verdi.
PEKİ ya Nazım Hikmet? Onun da eş durumundan mağdur olduğunu biliyor muydunuz? Hayır, o kendi eşlerinden değil teyzesinin evliliğinden dolayı mağdur oldu. Nazım'ın teyzesi Sara Hanım, Demokrat Partili Şevket Mocan ile evliydi. Bir süre sonra geçimsizlikten dolayı boşanmaya karar verdiler. Ama Şevket Bey bunu hazmedemedi. Aileye bir zarar vermeliydi. Yeğeni Nazım Hikmet'in vatandaşlıktan çıkartılması için Meclis'e teklif verdi. O günkü antikomünist hava içerisinde bu teklif kabul edildi. Nazım vatandaşlıktan çıkartıldı. Şevket Mocan eski eşinden intikamını almış olmasına almıştı ama büyük bir şairimiz de kendi yurdunun vatandaşlığından atılmıştı.
EŞ durumundan yaşamını yitiren sadece Beşir Fuad değildi... Bülent Üstündağ (Mim Kemal Öke'nin dedesi), İzmir'deki Demokrat Parti yanlısı Demokrat İzmir Gazetesi'nin sahibi ve başyazarıydı. 1946 seçimleri Bülent Bey'i iyice öfkelendirmişti. Demokratik bir seçim olmadığı iddiasıyla duruma itiraz ediyordu. Sert bir yazı kaleme aldı: 'Nesebi gayri sahih!'
İŞTE ne olduysa bu yazıdan sonra oldu. Yazıya dava açıldı. Ancak Bülent Üstündağ iki küçük ayrıntıyı göz ardı etmişti. Birincisi geciktirdiği askerlik görevi gelmiş kapıya dayanmıştı. İkincisi gazetenin sorumlu yazı işleri müdürü eşi Mücteba Hanım'dı. Dava sonunda suçlu bulundu. Kendisi askerde olduğu için eşi Mücteba Hanım cezaevine kondu. Üstelik hamileyken... Bülent Üstündağ bu durumu gururuna yediremedi. Ve intihar etti... Mücteba Hanım çocuğunu babasız dünyaya getirecekti. Ama o da 10 yıl sonra eşinin yolunu izledi ve bir 10 Kasım günü intihar etti. Eş durumu Üstündağ ailesine pahalıya mal olmuştu.
AĞa Han Mimarlık Ödülü sahibi Nail Çakırhan aslen mimar değildi. Sosyalist bir şair ve yazardı. 1946-50 yılları arasında cezaevinde hapis yatmıştı. Arkeolog Halet Çambel'le evlendi. Onunla beraber kazılara gitmeye başladı. Çambel'in kazı başkanlığını yaptığı Karatepe'de açık hava müze binasını inşa işini üstlendi. Mimarlığa adım attı. Sonra Karatepe binasını diğerleri izledi. Sayısız ödüllerin sahibi oldu. Türkiye eş durumundan dolayı mimarlık diploması olmayan harika bir mimar kazanmıştı.
GELELİM biraz da bugünlere...
DÜNYANIN sayılı iktisatçılarından biri kabul edilen Dani Rodrik, Pınar Doğan'a aşık oldu. Pınar Doğan eski 1. Ordu Komutanı Orgeneral Çetin Doğan'ın kızıydı. Evlendiler... Gel zaman git zaman kayınpeder, Balyoz davasının bir numaralı sanığı olunca haliyle bütün aile baba etrafında kenetlendi. Tabii damat ünlü iktisatçı Rodrik'te bir anda Silivri'de izleyici sıralarında buldu kendisini. 'Ne işim var benim burada' demedi. Hukuksal haksızlığa tepki vermek için davaları izledi, yazılar kaleme almaya başladı. Artık o dünyaca ünlü bir iktisatçı kimliğinin yanı sıra bir Ergenekon müdafiydi.
***
EVET böyle... Bir de eş durumundan makam mevki sahibi olanlar var... Zorla itekleye itekleye bir yerlere getirilenler var... Onları saymaya kalksak liste buraya sığmaz. En iyisi o listeye hiç girmeyelim...
Manavdaki görüntüler ortaya çıkmaya başladı!
Şimdilerde birer ikişer ortaya çıkan Atatürk ve arkadaşlarının tarihi görüntüleri bu sayfanın okurları için sır değil. Prof. Sami Şekeroğlu'nun bir manavda kenara atılmış halde bulduğunu söylediği ve yıllar yılı sakladığı bu görüntüler onun görevden ayrılmasıyla ortaya çıkmaya başladı. Bakın 2010 ekim ayında ne yazmışım:
'1990'LI yılların sonunda Genelkurmay Foto Film Merkezi elindeki dokümantasyonun tasnifini yaparken bazı görüntülerin kayıp bazılarının ise orijinallerinin olmadığı bilgisiyle karşılaştı. Bunun üzerine soruşturma başlattılar. Başta Atatürk'ün hiç yayınlanmamış görüntüleri olmak üzere Kurtuluş Savaşı görüntüleri, ikili anlaşmalar, Yassıada görüntüleri vs... Yakın tarihimize dair birçok görüntü arşivde eksikti.
PEKİ bu hayati görüntüler nasıl dışarı çıkmıştı? Konuyla ilgili olabilecek herkesle konuşuldu ama soruşturma bir sonuca ulaşmadı.
GENELKURMAY Foto Film Merkezi bazı özel görüntülerin temizlenmesi, tasnifi ve bakımı için Sami Şekeroğlu'yla yıllar önce bir anlaşma yapmış ve ona vermişti. Ancak o filmler aranan bu filmler miydi, içeriğinde neler vardı? Üstelik Sami Bey bu görüntüleri Genelkurmay'a teslim etmiş miydi? Hiç bilinemedi.
ŞİMDİ Şekeroğlu aradan 50 yıl geçtikten sonra ortaya çıktı ve başta Atatürk olmak üzere ellerinde orijinal 600 bin metrelik film olduğunu söylüyor. Peki nereden bulmuştu bunları? İzahı ilginç.
MANAVDA bir çocuk filmleri kazıyıp yapıştırıcı yapıyormuş. Üzerinde Atatürk yazan bu filmleri ve depodaki asıl büyük arşivi 250 lira karşılığı manav çırağı çocuktan almışlar.
ANCAK burada sorular da kafamızda asılı duruyor tabii ki.
ŞEKEROĞLU'NA bu manav piyangosu ne zaman vurdu? 1975. Peki bu kadar filmi Şekeroğlu bunca yıl neden bekletti?
GENELKURMAY Foto Film Merkezi'nden hiç görüntü alışverişi yaptı mı?
YAPTIYSA bunları tam ve eksiksiz olarak iade etti mi?
2311 makara filmi nasıl ve nerde sakladı? Hangi koşullarda? Bunları arşiv kayıtlarına geçti mi?'
***
EVET aynen böyle yazmışım. Ve şimdilerde izlediğimiz görüntülerin değerini bir düşünün. Ve bir de bir adamın haris tavrının tarihçiliğimize nelere mal olduğunu?