Eskiler, ‘müsademe-i efkardan barika-i hakikat doğar’ der. Yani fikirlerin çatışmasından hakikat şimşeği doğar. Kendini sürekli yenileyen bir düşünce ve fikir iklimi için düşüncelerin karşılaşması ihtiyaçtır.
Klasik ilim geleneğimizde mantık ilminin bir parçası olarak münazara bahsi, bu rafine ikna sanatına tekabül eder. Moda tabirle münazara en entelektüel oyundur.
İki kişilik düşünme faaliyetidir. Kişiler birbirine yardımcı olarak ilim elde etmeye çalışır. Fikirlerin müsademesi sırasında çelişkiye düşmeden hakikati ortaya çıkarmak esastır. Münazara bir tür ikna sanatıdır.
Osmanlı medreselerinde bir eğitim metodu olarak kullanılmıştır. Sultanların huzurunda günlerce süren münazaralar yapılmış, âlimler çeşitli konularda tartışmıştır. İslam âlimleri münazara ilmine dair çok sayıda risale yazmıştır. Osmanlı’nın belli dönemlerinde bu eserlerin sayısının arttığı bilinir. Fatih dönemi, Kadızadeliler hareketinin akabinde ortaya çıkan fikri hareketlilik, modernleşme dönemleri fikir karşılaşmaları bakımından verimli zamanlardır. Bu dönemlerde yazılan eserlerde, münazaranın adabı en ince detaylara kadar anlatılmıştır.
Taşköprülüzade’nin 1561 tarihli ‘Adabul-bahs vel-münazara’ adlı eserinde münazaranın dokuz adabı şu şekilde sayılır;
-Münazarada sözü fazla uzatmak, kısaltmak ve kendi görüşünün doğruluğunu kestirip atmaktan kaçınmalıdır.
-Garip ve pek duyulmayan kelimeler kullanılmamalıdır.
-Karşı tarafın sözünü anlamadan, onun sözüne karışmamalıdır.
-Münazaranın amacına uygun düşmeyen taarruzdan kaçınmalıdır.
-Münazarada gülmemelidir.
-Sesi yükseltmemeli ve benzeri hareketlerde bulunulmamalıdır.
-Saygı ve sevgi duyulan kişilerle münazara yapmaktan sakınılmalıdır.
-Münazara, hasmı hakir görme olarak düşünülmemelidir.
Karşılıklı saygı ve anlayışın olmadığı, belli esaslara dayanmayan münazara kuru bir münakaşadan ibarettir. Bu nedenle geleneğimizde ‘cedel’ hoş görülmemiş, ‘hakkın ortaya çıkarılması’ kaydı taşıyan münazara, K.Kerim’in ‘en güzel şekilde tartışınız’ ilkesine uygun şekilde usul ve adaba bağlanmıştır.
Tartışmada üstün gelme niyetiyle yapılan fikir kavgasının, insanda haset, kin, gıybet gibi kötü huyları kalıcı hale getireceği, ihlası kıracağı söylenmiştir. Oysa münazarada amaç insanın kemalatına, olgunlaşmasına hizmet ederek insanın fikren yücelmesini sağlamaktır.
Gençlerin 140 karakterle kendini okur-yazar saydığı, medya klişelerinin etrafımızı sardığı bir zamanda ilim, fikir ve düşünce hayatının canlandırılması için münazara okullarda yeniden ihya edilmelidir. Kendini iyi ifade edebilen, düşüncesini delillerle güçlendiren, farklı düşüncelere saygılı, olaylara eleştirel gözle bakabilen bireyler yetiştirme hedefi için eğitim sistemine dahil edilmelidir.
Dünyada önde gelen liderlerin hepsinin geçmişinde bir münazaracılık tecrübesi vardır. Tıpkı Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın gençlik yıllarında sıkı bir münazaracı olması gibi. Nitekim Cumhurbaşkanı geçtiğimiz günlerde Meridyen Destek Derneği’nin münazaracılığı bize yeniden hatırlattığı bir ödül törenine katılarak münazara-belagat ve liderlik ilişkisini tekrar vurgulamış oldu. Törende yaptığı konuşmada ‘bilgisini, hitabet ve iletişim kabiliyetiyle ortaya koyamayan bir gencin hedeflerine ulaşabilmesi çok zordur’ diyerek gençlere bir ufuk çizdi.
Bu ufkun takibinde, günümüzün ezberci eğitim anlayışını aşmak adına, gençlere malumatfuruşluğun ötesinde bir ilim ve irfan hedefi koymak, milli eğitim politikalarımızın temelini oluşturmalıdır. Yeni Türkiye Sistemi’nin 18 yaşa yüklediği sorumluluğun içi ancak bu şekilde doldurulabilir.