Biz, geçmişin üzerine bir sünger çektik. Unuttuk çektiğimiz acıları. 100 yıl önce çocuklarımızı katleden sömürgeci, emperyalist ve işgalci devletlerin torunları olan devlet ve hükümet başkanlarını ağırladık. Onların, bu topraklara işgal için gelip hayatını kaybeden askerlerini bağrımıza bastık…
Onlar ise, ayinler düzenleyerek kin ve nefret söylemlerinde bulundu. Yetmedi, ay yıldızlı bayrağımızı yaktılar…
Üstelik, rezil bir istilanın hedefiydik biz. Mazlumduk ve haklıydık.
Bugün bize kin kusanların dedeleri de o istilacıların destekçisiydi. Bizi içimizden hançerleyenlerdi.
Hepsini unuttuk. Ama onlar unutmuyorlar.
İşte aramızdaki fark! İşte büyüklük bu! Durup dururken “elleri öpülesi millet” demiyorum. Hem elleri öpülmeli hem de önünde eğilmeli bu milletin.
* * *
Evet, Birinci Dünya Savaşı’nda bir tehcir gerçekleştirdik. Ama bugün iddia edildiği gibi soykırım değildi o.
Fransızların üniforma giydirdiği, Rusların alabildiğine kullandığı Ermeni çetelerin katliamlarına karşı bir savunmaydı. Çünkü, düşman dışarıdan, bunlar içeriden vuruyordu. Bugün bile nereye kazma sallasanız, o dönemde katledilen toplu Müslüman mezarları ortaya çıkıyor.
Osmanlı, mecburi bir tedbir almak zorunda kaldı.
Oysa, aynı Osmanlı, kısa bir süre önce Ermeni vatandaşlarına sahip çıkıp Amerika’ya nota vermişti. Amerikalılar, Ermenileri gemilere doldurup, Osmanlı topraklarından götürdüğü için Abdülhamit, “Benim topraklarımda operasyon düzenlemeyin” diye sert bir çıkış yapmıştı.
Ama daha sonra gelişen şartlar o insanların topraklarından sürülmesini gerektirdi. Niye sürüldükleri de bir Osmanlı Paşası olan Ermeni asıllı Bogos Nubar’ın, Fransızlara gönderdiği tarihi mektupta açık ve net olarak yer alıyor:
“Vaatlerinizle bizi Osmanlı’ya karşı kullandınız. Sonra da yüz üstü kaderimizle baş başa bırakıp gittiniz.”
* * *
Bitmedi, dahası var…
O “soykırım” düzenlemekle suçlanan Osmanlı, bugün bu suçlamayı yapanlardan çok daha masum.
Ermeni tehciri, bir Alman aklıydı. İttihatçılara Almanlar bu aklı verdiler, onlar yönlendirdiler.
Ama Alman Cumhurbaşkanı kalkmış, bugün “gak-guk” ediyor.
Rusya Devlet Başkanı Putin bile çıkıp, hiç sıkılmadan “Ermeni soykırımından” söz edebiliyor.
Oysa, Rusların tarihi tehcirler, kıyımlar ve katliamlarla dolu…
2. Dünya Savaşı sırasında Volga Almanlarını Orta Asya’ya sürdüler.
Ahıska Türklerini yerlerinden yurtlarından edip sürgüne tabi tuttular.
Kırım Türklerini hem katlettiler hem de tehcir uyguladılar.
Üstelik, ortada hiçbir sebep yokken. Sadece ve sadece “Almanlarla işbirliği yapabilir” düşüncesiyle bu politikaları devreye soktular.
Osmanlı ise, Batının silahlandırıp donattığı Ermeni çetelerin katlettiği Müslüman ahaliyi kurtarmak için tehcire mecbur kaldı.
Rus Kızıl Ordusu 1944’te Kırım’a girdi. “Almanlara sempati duyuyorlar” gerekçesi ile her iki Kırım Türkü’nden birini katletti. Simferepol’de caddeler, ağaç dalları ve telefon direkleri idam edilen Kırımlıların cesetleri ile doldu.
18 Mayıs 1944’te Kırım’da yaşayan ne kadar Türk varsa vagonlara hayvan gibi istif edildi. Bir ay süren o zorlu yolculuk sonrası sağ kalanlar da Orta Asya’da vagonlardan aşağı atıldı.
Sovyetler, sadece Kırım Türklerine bunu yapmadı. Sınırlarda yaşayanları “güven duyulmayan unsur” olarak adlandırılıp hepsine aynı muameleyi uyguladı.
Tamamını kırdı geçirdi…
Şimdi utanmadan konuşuyorlar. Onlara sırtını dayayan bazı Ermeniler de kin kusmaya devam ediyor. Bu millet ise yarasına tuz basıp, geçmiş acıların sorumlularına bağrını açıyor ve dünyaya barış mesajı veriyor.
Böyle bir millete “elleri öpülesi” denmez de ne denir?