Mehmetçik sahaya inince çeneler kapanır.
Kapanmalı.
Ama bizdeki gevşekler dayanamıyor.
Neymiş?
Askeri başarı varmış ama diplomaside sınıfta kalmışız.
Kim diyor bunu?
Kadrolu şikayetçi.
İşi bu.
Lafı evirecek çevirecek mutlaka şikayet konusu bir şey bulacak.
***
Altını çize çize, üzerine basa basa söylemek lazım.
Barış Pınarları Harekatı başlı başına bir ‘diplomatik zafer’dir.
ABD’nin askerlerini çekmesi…
Rusya’nın en kritik anlarda destek vermesi…
Suriye’deki yerel güçlerin Türkiye’nin yanında saf tutması…
Hava sahasını Konya semaları kadar rahat kullanabiliyor olmamız…
Bunlar diplomatik başarı değil mi?
En baba uzmanlar bile “bu iş uzun sürebilir” diyorlardı.
Bak…
Günler hatta saatler zarfında sonuç alıyoruz.
Bunu sadece askeri başarıyla izah edebilir miyiz?
Diplomasi ve istihbaratın bariz başarısını yok sayarak ya da yok göstererek kimse yok edemez.
***
Cumhurbaşkanı Sn. Erdoğan’ın liderliğinde silahlı kuvvetlerimizden, diplomatlarımıza, istihbaratçılarımızdan her sabah camilerde Fetih Suresi okuyan müezzinlerimize kadar devletin tüm kademelerinde müthiş bir duygu ve eylem birliği görüyoruz.
Kıbrıs Barış Harekatı’ndan daha büyük bir mücadelenin orta yerindeyiz. İstanbul’un 4 katı büyüklüğünde bir alanın kontrolüne ramak kalmış.
Milli ruh ayakta…
Milli heyecan dorukta…
Milli şahsiyet davası, yaşam tarzı ve siyasi görüş ayrımı yapmaksızın her yanı sarmakta…
Bizim kadrolu şikayetçi ise ‘nasıl olur da gölge düşürebilirim’ hinliği peşinde.
Yer miyiz?
***
Efendim küresel medya Türkiye’nin tezlerini yeterince yansıtmıyormuş, eski diplomatlarımız olsa şöyle olurmuş, böyle olurmuş. ABD “yaptırımlar” ile Türkiye’yi yıkacakmış.
Geç bunları geç.
Neticeye bak.
‘Giriyoruz’ dedik, girdik.
Sonuç alıncaya kadar da geri adım atmayacağız.
Laf yarışı yapmıyoruz güç savaşı veriyoruz ve birilerinin zoruna gitse de kazanıyoruz.
***
Gelelim ‘kadrolu şikayetçi’nin asıl sıkıntısına.
Amerika, PKK-YPG’yi sattı ya…
Kullandığı diğer kiralıkları da ortada bırakır mı?
Bu soru içini kemiriyor besbelli…
Diplomasi filan hikaye…
Mesele bu…