Çoğu zaman öyle yanlışlar yapıyor, öyle saçma sapan değerlendirmeler içine giriyoruz ki, insanın isyan edesi geliyor. Sebepleri bırakıp, hep sonuçlarla uğraşıyoruz. Alışkanlık haline gelmiş gibi, meselelere at gözlüğü ile bakıyoruz…
Durum bu olunca, doğal olarak yanlıştan kurtulamıyoruz. Hatta, algı operasyonlarının esiri bile oluyoruz.
Oysa, bugün yaşadığımız pek çok sorun, adeta bir buz dağı gibi. Kökü çok derinlere iniyor, asıl önemli bölüm de o derinde yatıyor. Biz, buna rağmen, geçmişe ve meselenin özüne bakmadan, günlük yorumlarla problem çözmeye uğraşıyoruz.
Olmaz ve olmuyor da…
1992 Yılıydı. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde faili meçhul siyasi cinayetleri araştırmak için bir komisyon kuruldu. Başkanlığına da iktidardaki DYP’nin Kırıkkale milletvekili olan Sadık Avundukluoğlu getirildi.
Avundukluoğlu işi sıkı tuttu, çok çalıştı. Tabi bazı çevrelerde büyük rahatsızlığa yol açtı. Bunun da çok önemli yansımaları oldu. Komisyona dışarıdan “danışman” olarak getirilen Akman Akyürek, şüpheli bir trafik kazasında hayatını kaybetti. Sadık Avundukluoğlu ise, pek çok badire atlattı.
Nihayet, üç yıllık çalışmanın sonunda 1995’de bir rapor ortaya çıktı…
Bu raporda, devlet içindeki illegal yapılanmalardan bahsediliyordu. PKK’nın 1984’ten itibaren her geçen gün büyüyüp gelişmesinde devlet içindeki işbirlikçilerin rolüne dikkat çekiliyordu. Buna ilişkin çeşitli örnekler veriliyordu…
Rapor, o günlerde büyük rahatsızlık doğurdu.
İşin en ilginç tarafı, iktidar muhalefetle birleşti. İçişleri Bakanlığı’nda toplantılar yapıldı, muhalefet şerhleri hazırlandı. İktidardaki DYP, kendi milletvekili Avundukluoğlu’nu yalnız bıraktı. Hazırladığı rapor kabul edilmeyip, kadük edildi. O raporda yer alan ifade ve tespitler itibarsızlaştırıldı.
Üç yıllık bir eğmeğin üzeri kapatıldı. Yapılan bütün çalışmalar boşa gitti. Kanlı terör örgütü PKK da palazlanmaya ve can almaya devam etti.
hhh
PKK terör örgütü, bugün tarihinin en sıkıntılı dönemini yaşıyor. Darbe üzerine darbe yiyor. Çok büyük kayıplar verdi. Son dönemde dağa götürecek militan bulamıyor. Örgüte katılımlar da alabildiğine düştü.
“Girilemez” denilen yerlere giriliyor…
Bir kısmı öldürülüyor…
Bazıları silahlarını bırakıp teslim oluyor…
Kamyonlar dolusu silah ve patlayıcı madde ele geçiriliyor…
Barınak ve sığınaklar bulunup kullanılamaz hale getiriliyor; kamyonlar dolusu yaşam malzemesi imha ediliyor…
PKK, 1984 Yılında ortaya çıkarken gerçekleştirdiği Eruh ve Şemdinli baskınlarının ardından, tarihinin en büyük darbesini yiyor. Büyük bir hezimet yaşıyor. Bunun sonuçları da görülüyor. Bahar gelmesine rağmen, gerçekleştirdiği saldırılar ve akıttığı kan alabildiğine azalmış durumda. Hem de yanı başımızda bir Suriye krizinin ortaya çıktığı ve örgüte verilen dış desteğin alabildiğine arttığı bir dönemde.
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu son derece başarılı. Ancak, bu başarıyı sağlayan önemli faktörler var. 15 Temmuz’un ardından devlet içindeki ihanet çetesi çökertildi. 1995’teki TBMM Faili Meçhul Cinayetleri Araştırma Komisyonu Raporu’nda işaret edilen terörün devlet içindeki iş birlikçileri yok edildi.
Meyveleri de toplanıyor.
hhh
Dikkat ettiniz mi?..
16 Nisan’daki halk oylaması öncesinde en çok feryat edenler ve “hayır” diye kendilerini paralayanlar bunlar. İçeride ve dışarıda FETÖ ile işbirliği halinde kampanyalar yürütüyorlar.
Büyük darbe yediler ve bitiyorlar çünkü!
Geçmişe, o kanlı yıllara özlem duyuyorlar. Önümüzdeki dönemde de kan döküp, can almaya devam etmek istiyorlar. Türkiye’nin istikrarlı bir yola girmesini istemeyen, önlerine çıkan her fırsatta “takoz” işlevi gören batılı çevreler de onlara destek veriyor.
Türkiye’nin gerçeği bu!
Bu gerçeği ortaya koyup, milleti uyaranlara da alabildiğine saldırıyorlar. Belli çevreler, hep “Yapamazsınız, halk oylamasında hayır diyecek insanları terörist olarak gösteremezsiniz” diye bağırıyorlar.
Ne istiyorlar, anlayamıyorum! Türkiye’nin gerçeklerinin üzerini mi kapatalım? Doğruları yazmaktan mı kaçalım? Onlar rahatsız oluyorlar diye deve kuşu gibi başımızı kuma mı gömelim? Yoksa ülke gerçeklerini ve ülke sevgimizi bir kenara bırakıp, onları mutlu etmek için mi çalışıp çabalayalım?