"Beşiktaş frikik kazandı. Koskoca Trabzon'da çıt yok. Topa geldiğinde Talisca nereye vurduysa artık, bütün örümcekler intihar etti. Ve bir kişi beraberliğe razı değildi. Atiba…"
8 Nisan Cumartesi günü Trabzon’a gittik.
Şenol Güneş Stadı’na.
Beşiktaş Teknik Direktörü Şenol Güneş'in,
Başka bir şehirde kendi ismi verilmiş bir şehirde maça çıkması hakikaten yaşanılması gereken bir şey.
O yüzden sabaha kadar yazsam nafile.
Bu maçın anlatımına şöyle başlayabiliriz,
Adriano'nun getirdiği topa,
Cenk Tosun dokunup da top ağlara gittiğinde,
Daha maçın başıydı.
25’inci dakikaya kadar en az 3 tane yüzde yüz,
1 tane de yüzde 99(!) gol pozisyonu vardı.
Olmadı.
Gitti Trabzon gol attı, maça ortak oldu iyi mi!
Sonra 2-1 öne geçtik Aboubakar'la,
Daha ismini bilmediğimiz o meşhur dansını yapıyordu ki;
Akhisar'dan aldıkları Rodallega çıktı sahneye,
3-2 öne geçtiler.
Hatırlayın diye geniş özet yapıyorum.
Yanlış anlamayın ha!
Ki!
3-3 olan dakikada Talisca'nın frikiğini anlatabileyim size.
Biz bu çocuğu taaa Benfica'lardan alırken ne demişlerdi.
Toplara vuruş tekniği çok değişik.
Alın izleyin o zaman.
Maç 3-2,
Ceza sahası önünde bir frikik
Topun başında Talisca.
Koskoca Trabzon’da çıt yok iyi mi.
"Topa geldiğinde adam nereye vurduysa artık,
Bütün örümcekler intihar etti" diye yazmışım.
Ne yalan söyleyeyim,
3-3’ten sonra o günkü puan cetveline istinaden,
Şehrin atmosferine ilişkin,
Şenol Hoca da beraberliğe razıydı.
Camianın yüzde 80'i de öyle düşünüyordu kanımca.
Öyle düşünmeyen bir tek kişi vardı,
Atiba.
91'inci dakikada Trabzon ceza sahasına
Bir kısrak başı gibi uzanan Atiba'nın kafası girdi.
Breh breh breh.
Bu 3-4'lük skor çeyrek final maçı için
Fransa'ya hareketten önce büyük bir doping,
Büyük bir lezzet katıyordu yemeğe.
FRANSIZ OYUNU
Fransa'ya gittik.
Trabzon maçında sakatlanan Quaresma yoktu kafilede.
Maç biletleri çıkar çıkmaz,
Avrupa’daki bütün Beşiktaşlılar taarruza geçmiş,
20 binin üzerinde bilet almıştı.
Bu durum Lyon yönetimini telaşa düşürmüş,
Ani bir kararla bilet satımını durdurmuşlardı.
Para kazanmak için mi yapılmıştı,
Yoksa başka bir hinlik mi vardı bilemiyorum.
Ben olsam rakibime 20 bin bilet vermem mesela.
Zaten maçın başlamasına çok az süre kala,
Eften püften sebeplerle Lyon seyircisi sahaya inmiş,
Türkler'in saldırgan tavrını sebep tutmuşlardı.
Halbuki UEFA nezdinde Beşiktaş'a ayrılan bölümde oturan taraftar, sakinliğini koruyor,
Lyon 'sporluların!' tahriklerine kapılmıyorlardı.
Bu günler sonra açıklanacak cezada önemli rol alıyor.
Maçı İstanbul ayağında seyircisiz oynatmak adına türlü planlarla uğraşan
Aulas'ın hevesi kursağında kalıyordu.
AH BE FABRI
Maçı anımsatmak adına şunu söylesem yeterli olacaktır her halde.
devam eden maçta,
Atiba ile başlayan ancak günahın çoğunu omuzuna alan,
Fabri'yle devam eden bir pozisyonda,
Durum 2-1 oldu.
Ayağında gereksiz top gezdirmeden kaynaklanan bu durum,
Belki de bizi turdan edecekti.
Favori gösterilen bir takımı,
Hem avucumuzdan kaçırmıştık,
Hem onlara umut vadetmiştik,
Hem de turu zora sokmuştuk.
"Ah be Fabri!" Demekten başka çaremiz yoktu sanırım.
Bu maçı istediğimiz ölçülerde atlatsaydık iyi olacaktı.
Zira 16 Nisan'da Türkiye referanduma gidiyordu,
Ve liglere ara verilecekti.
Dinlenmeyi pozitif yapardık en azından.
Olmadı! Sağlık olsun.
CEKETİMİZİ ALIP ÇIKTIK
Referandumu müteakip,
21 Nisan günü dinlenmiş vaziyette,
Fransız temsilcisiyle rövanşımız vardı.
Çıktı sahaya.
90 dakika yetmemiş,
Uzatmalara gitmişti maç.
O da olmamış, penaltılara düşmüştük.
Eyvah ki ne eyvahtı.
Tarih tekerrür mü ederdi!
Yani Liverpool'u elediğimiz gibi,
Bir aynısı olur muydu?
Yoksa evrendeki döngü,
Biraz öyle biraz böyle miydi!!!
İlk 5'er penaltıyı kafa kafaya geçmiştik.
Altıncılar da öyle.
Ama 7?
Ama 8?
Birinde Tosic, ötekinde Mitrovic topu yıldızlara atınca,
Ceketimizi alıp çıktık dükkandan!!!
Artık tamamıyla lige dönmüştük.
EL FRENİNİ ÇEKTİK
Önümüzde klasik pazartesi maçlarından biri vardı.
Adanaspor.
Kâğıt üzerindeki görüntü kolaydı.
"Sokaklarda Allah'tan Adana'yla oynuyoruz,
Dişli bir rakip olsaydı işimiz hiç de kolay değildi" tarzında muhabbetler dönüyordu.
Hep söylüyorum.
Yine söyleyeyim.
Futbol kâğıt üzerinde oynanmaz.
'Oksijen tüpü' başlıklı maç yazımın girişinde,
Taraftara ve seyirciye biraz sitem etmişim.
Demişim ki,
"Lyon maçındaki heyecanın tavana vurup, dip yapmasından sonra,
Dünkü Adana maçında seyirci el frenini çekmiş,
Kendini belli etmişti."
SEVGİLİ TERK EDİLMEZ
Ama "Yenilsen de yensende"yi şiar edinmiş taraftar,
Bildiğiniz gibi 7x24 görevdeydi.
Ders olabilecek bu manzarayı yetkili kişilerin görmesi temennisiyle.
Tribündeki boşluklara yazmıştım yazıyı.
Üzülmüştüm zira.
İnsanlar bu kadar çabuk terk etmemeliydi sevdiğini,
Aboubakar'dan maç içinde,
"Bay kırmızı" diye bahsediyordum.
O çıkmıştı sahneye.
YİNE 'AL DA AT' QUAREMA
Sonra Adana.
İkinci yarıya Quaresma'sız olmayacağını anlayan Şenol Hoca'nın değişiklikleriyle başlamıştık.
Skor da değişti haliyle.
Talisca oksijen tüpü gibi hayat vermişti.
Sonra yine Adana!
Yaaaa!
Kolay görünen maç nerelere gidiyordu.
Nasıl zorlandık anlatamam.
Allah'tan, "Al da at" Quaresma vardı sahada.
Önce Talisca'ya dedi "Al da at" diye.
Baktı olmuyor,
Bu sefer topu Tosic'in kafasına çarptırdı.
3-2 almıştık maçı.
Ve Rize'de 3-3 berabere kalan Başakşehir'le puan farkını 7'ye çıkarmıştık.
REZERVASYONLAR İPTAL
Ve dananın kuyruğunu kopartıp,
Tatile çıkacağımız maça gelmişti sıra.
En azından biz
Öyle düşünüyorduk.
Yen Başakşehir'i,
Çıkart puan farkını 10'a,
Sonra!
Sonra herkes işine gücüne baksın.
Biz öyle diyorduk ama,
Hayatta her şey senin düşündüğün gibi olmuyordu.
Zaten genetik olarak da ters gelen bir takımdı Başakşehir.
Büyükşehir'ken de öyleydi,
İsmini değiştirdikten sonra da.
Neyse…
Kendi modumu “Hurafelerle uğraşacak halimiz yok" diye düzeltmeye çalışıyordum.
Maçın başlamasıyla beraber çöküşe geçtim.
17 dakikada yediğimiz 3 gol, başlamadan bitirmişti maçı.
Farkı 10 puan yapacağız derken,
4'e düşürmüştük.
Ve önümüzdeki hafta Fenerbahçe ile oynayacaktık.
Hani geriden gelip 4 puana çıkartsak farkı;
Mükemmel bir moral olurdu ama,
Ya da şöyle desek;
"Ligin başında son 4 haftaya,
puan avantajla girileceğini söyleseler"
Havada kapardık.
Ama işte öyle olmuyordu.
Ortadaki atmosfer,
Dış etkenler,
Acaba soruları,
Birbiri peşi sıra ortaya çıkıyor,
Heyecan tavan yapıyordu.
TRAFONUN YANMASI GİBİ
Fenerbahçe maçının olduğu gün,
Atiba sakatlığından dolayı kadrodan çıkartılmıştı.
Mahalledeki trafo kutusunun yanması gibi bir şeydi bu.
Sarı kart cezalısı Tosic de yoktu.
Yenip vitesi yükseltecektik o kadar.
Quaresma, Fenerbahçe'nin bize misilleme olsun diye transfer ettiği bölgeyi, silip atmıştı.
Darmadağındı orası.
Onların birinde yine "Al da at" dedi Quaresma.
Aboubakar da bu ikramı boş çevirmemişti.
İkinci yarı Köybaşı'nı acil değiştirmişti Advocaat.
Maç rutin gidiyor,
Aradaki güç dengesi bariz belli oluyordu.
Buna içerleyen ve dolayısıyla sinirlenen Fenerbahçeli futbolcular,
Başta Skrtel,
Sonra da Josef olmak üzere takımlarını 9 kişi bırakıyorlardı.
Maç bitmişti artık.
Herkes hakemin düdüğüne bakarken,
Hakem de havadaki topa bakıyordu!!!
Top indiğinde,
Pozisyonda hiçbir Fenerbahçeli yokken gol yedik.
Hakem topa bakarken!!!
Emenike'nin Fabri'ye yaptığı kündeyi görmemiş,
İki puanı Başakşehir'in tarafına yollamıştı.
Yazık!
Diye bitmiş maç yazım.
30'uncu hafta sonunda 65-63 olmuştu tablo.
Basketbol skoru gibi oldu ama idare edin işte!