Biliyorum gereksiz ve çok sıkıcı bir konu. Ayrıca ramazanın mehabetine de pek uymuyor. Ama Anayasa Mahkemesi’nin kararı sonrasında tahliye olan Balyoz darbe planının mimarı Çetin Doğan’ın sanki darbecilikten beraat etmiş gibi üst perdeden ahkam kesmesi, birkaç laf etmeyi zorunlu hale getirdi. Bildiğimiz kadarıyla söz konusu olan beraat değil, yeniden yargılamanın yolu açıldı.
Malum yargı içindeki paralel yapılanma, Balyoz yargılamasında gerçek darbecilerin arasına masumları da katarak, olmayan belgeler üreterek kelimenin tam anlamıyla sürecin temeline dinamit koymuştu. Oysa gerek Balyoz, gerekse Ergenekon yargılamaları Türkiye’nin darbe geçmişiyle yüzleşerek demokrasisinin standartlarını yükseltmesi açısından büyük bir şanstı.
Ancak yargı içindeki “mistik darbeci” ekip kendilerinden olmayan herkesi “Balyoz çuvalı”nın içine doldurarak yargılamayı adeta bir intikam operasyonuna dönüştürdü.
Ve sonunda gerçek darbecilerle darbeci olmayanlar aynı akıbeti paylaştılar, mahkum oldular. Muhtemelen, dışarıdan aldıkları talimatlarla hukuk icra eden ‘neo vesayetçi’ yargıçlar yolun bir yerinde adaletin tecelli edeceğini ve bu “mistik darbe oyunları”nın bir gün bozulacağını biliyorlardı. Ama adanmışlıkları yüzünden adalete kör ve sağır oldular.
Oysa hiç belgeler üretmeden de, balyoz darbe planıyla uzaktan yakından ilgisi olmayanları işin içine katmadan da Çetin Doğan gibi gerçek darbecileri mahkum etmek mümkündü. Çünkü Çetin Doğan ve benzeri birkaç general zaten kendileri böyle bir darbe planının varlığını itiraf etmişlerdi. Nitekim Doğan mahkemede verdiği ifadede önce Balyoz seminerinde “darbe planı”nın görüşüldüğünü söylemiş sonra da inkar etmişti. Yani o çok tartışılan ve yargılama sürecini ifsat eden CD’ler olmadan da zaten darbecilikleri tescillenmişti.
Ayrıca yargılama sürecinde sanıkların kabul ettikleri seminer ses kayıtları son derece açık. Aşağıda okuyacağınız satırlar resmi askeri bir çalışmanın ses kayıtlarıdır ve dönemin 1. Ordu Komutanı Çetin Doğan tarafından söylenmiştir:
“İçerideki birlik ve bütünlüğü nasıl sağlarız, arkadaşlarımız bu konuyu dile getirdiler… Bu evvela inandırıcı, milli birliği sağlayıcı bir hükümetin varlığıyla olur. Dini öne çıkaran, ümmet anlayışını öne çıkaran bir anlayışla milli birlik asla sağlanmaz. Hükümetin ve meclisin kendisine çeki düzen vermesi gerekir ki, onu söyleyeceğim Genelkurmay Başkanı'na, Kuvvet Komutanı’na. Siz meclisi uyarıcı, bu gidişe dur deyici bir ültimatom verin, çağırın işte sonunuz böyledir, gerekli tedbiri alın deyin, diyeceğim. Halkın tasvip edeceği, tarafsız, bağımsız … ülkeyi seçime götürecek bir hükümetin kurulması önemli…'
'Bu plan seminerini, plan çalışmasını kasıtlı olarak belli çerçeveye koyduğumuzu, günün şartlarına, günün konjonktürel gelişmelerine göre dikkatlerimizi nelere yoğunlaştırmamız gerektiğini ortaya koymak için yaptığımızı herhalde hepiniz anlamışsınızdır. Buradaki Yunanistan meselesi tali bir meseledir. … Asıl, içinde yaşadığımız durum önem arz etmektedir…'
'İçeride belli bir partinin militan kadrosu adım adım irticai örgütlenmeyi bütün yurt sathında yaymak için bazen geri adım atarak, fakat fırsat bulduğu zaman da iki adımla bunu telafi ederek mesafe almaktadır (…) bundan daha büyük tehlikemiz yok mevcut durum içinde (…) Bugünden tezi yok (…) irtaci anlamdaki tehditlere karşı da gerekli tertip ve tedbirleri almak ihtiyacındayız…”
Bakmayın siz bugün Çetin Doğan’ın yalancı pehlivan edasıyla ortalarda dolaştığına. O kendisini hala “eski Türkiye”de zannediyor.
Şimdi paralelcilerin oyunları bozuldu ve Balyoz’da maç yeniden başlıyor. Yargılamanın yeniden başlaması Çetin Doğan’ın kurtuluş beratını alacağı anlamına gelmiyor. Muhtemelen itiraf niteliği taşıyan yukarıdaki kendi konuşmalarını bildiği için de fazla gürültü yapıyor. Hatta zaman zaman haddini de aşarak İslam’a saldırma cüretinde bulunuyor.