Baharın serin bir buğu gibi yükseldiği güzelim bir Ankara sabahında bozkır yeşilini arkasına alan Behzat Ç, yolda hafifçe yaylanan Volkswagen’iyle bizden uzaklaşıyordu.
Şayet O’na başında kalakaldığımız ekrandan “nereye gidiyorsun” diye sorarsak, bize dönecek ve ışığı kısık gözleriyle “dağılın artık, kukla oynatmıyoruz yetti” bakışını atacak gibiydi.
Ama iplerin boyu her gün yukarıdan muktedirlerce ayarlandığı “olağan” hayatımızda konut kredisi ve ihtiyaç kredisi borçlusu “asli etnik kimliğimiz”, okul, dershane, kredi kartı, tatil, sağlık sigorta ve akıllı telefon taksiti “ebedi” yükümlüsü ekstre bilgilerimizle “en kıvrak figürleri sergileyen” kuklaların kim olduğunu merak eder miydik ?
Zulüm failliğini ya da ortaklığını “parodiye” çeviremezse katlanamayan, trajik olandan yeldir yeldir kaçan ve en son kertede “marjinalin” topluca, ağız birliğiyle lanetlendiği ülkemizde Behzat Ç, “kesifleşen ilkelliğimiz ve hiçbir ara rengi barındırmayan illet sıkıcılığımızla”, bizi seyretmekten mi bezmiş çekip gidiyordu?
Veya bir kurgu karakter olsa bile bünyesini iliklerine dek zalimce hırpalayan, hayatını ele geçirmiş karanlık “cover”ı kanayarak deşmeyi göze alan Behzat Ç’nin ekrandaki “sahiciliği” artık bizi galebe mi çalmıştı...
Gerçekten sormalıydık; gaz bombaları, panzer, tomaların ardında kat üstüne kat çıkılan yüksek towerlardaki laci takımlı adamlar “muz müstehcenliğiyle kakırdarken” en güzel 10 AVM mescit listesinin yayınlandığı tarihte biz kimin gösterisinde oynatılıyorduk..
KOKUŞMUŞ HAYATIN KÖLELERİ...
Para, ün, şöhret, makam, ikbal, güç, hırs ve “en” olma vaadi iyice yedirilmiş “yaşama kültürümüzle” körleşen algımız, hapsolduğumuz kalıplar, sıradanlaşan yargılarımızı militan ruhuyla alt üst eden Behzat Ç” hayatı AVM tasarımı günlük akış ve digital ekrandan seyredenlere” sizin hissiyatınız, çeri çöpü ve çekirdeği temizlenmiş posa bir hissiyattır, sakın ola bu teçhizatla dünyayı kavramaya kalkışmayınız, efkarınız da yetmez mi diyordu..
Behzat Ç zır-bilmiş zihin kategorileri ve uyanık kuramsal genellemeleri arkasına hurda teneke gibi bağladığı Volkswagen’iyle üç yıldır algı düzeyinde kalmış idrakimize çalım üstüne çalım attığı güzergahından ayrılıyor..
İnstagramda en son kahvaltı sofrasını sergileyen şirret görgüsüzlük twitter’da söylenmemiş aforizma sayıklayan narsist kayıtsızlık, mahremiyetini her gün nal gibi teşhir eden azgın sosyopatlık yani “kokuşmuş umumi birikimimizle” baş başa kalıyorduk..
Halbuki haber kanallarına yemek ve fiziksel haz kanalı muamelesi yapan medya patronları, bizim hiç tanımadığımız refah ve özgürlükler ülkesi bir Türkiye’yi her sabah siyasi iktidarı hoş etmek üzere yeniden tasarlayan gazete yöneticilerine inat piyasa ve siyaset tahakkümünün ideolojik paranteze alıp, “görünmez kıldığı gerçekliğin” çığlık gücüyle popüler kurgu bir diziden yanı başımıza kanatlanması bizler namına nasıl “acıklıydı”...
Eğer medikalize edilmese her dem ölü umutlarımız, sentetik ve esnek tutkularımızla Behzat Ç’nin çok sevdiği Ankarasahne platosundan uzaklaşmasını seyrederken bir “beyhudelik sağanağı” üzerimize boşalmışsa, inanın o da bir şeydi...