Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Putin’le görüşmesinin Batı basın ve siyasi çevrelerinde bu kadar yankı yapacağını yakın zamana kadar kim tahmin edebilirdi? Ya da şöyle soralım; bundan 5 veya 10 yıl önce bir gün gelecek Türk Cumhurbaşkanının Rus Devlet Başkanı ile yapacağı görüşme Batılı çevrelerde böylesine yankı yapacak denilseydi buna inanacak kimse olur muydu?
Peki bunun sebepleri nelerdir? Hiç şüphesiz en önemli sebep artık Batı merkezinin çeşitli kurumlarının 15 Temmuz darbe girişiminde FETÖ yapılanmasıyla işbirliği içinde olduklarının ortaya çıkışı yani suç ortaklığının deşifre olmasıdır ve üstelik bu teşebbüsün mağlup edildiği bir aşamada bu ziyaretin yapılması özel bir ilgiyi gerektirmektedir. Ayrıca bu konuyla bağlantılı unutulmaması gereken bir husus ise yine bu örgütün ordu içindeki uzantıları ile işbirliği yapılarak Türkiye Rusya ilişkilerinin ‘uçak düşürülmesi’ olayı ile krize dönüştürüldüğü yönünde belli bir kanaatin ortaya çıktığı bir aşamada bu ziyaretin önemi daha da artacaktır. Bütün bunların meselenin aktüel boyutunu oluşturduğunu gözden kaçırmamak gerekir ki daha derinden gelen, kökleri Dünya sistemiyle bağlantılı boyutlar dikkatten kaçırıldığı zaman aktüel olanın ehemmiyeti de azalacaktır.
Bir dünyanın sonu
Dünya sistemiyle bağlantılı olduğunu söylerken kastedilen nedir? Açık söyleyelim; Batı sistemi hegemonik üstünlüğünü kaybediyor. Batı sisteminin hegemonik üstünlüğü üç eksende üretilmiştir. Birinci eksende, askeri üstünlük gelmektedir ve sömürgecilik politikaları bu üstünlüğü inşa eden yayan neticeler üretmiştir. İkinci eksende ekonomi gelmektedir ki endüstriyel üretim şekli aynı zamanda Batının askeri gücünün de üstünlük sağlamasının esas nedenleri arasındadır. Batı ekonomik gücünü süreklileştirdiği için bilgi ve teknolojide yarattığı mutlak üstünlükle yeniden üretme fırsatı elde etmeyi başarmıştır. Üçüncü alan şüphesiz kültürel hegemonya ile ilgilidir.
Batının kültürel hegemonyasının kaynakları arasında aydınlanmadan pozitivizme, liberalizmden sosyalizme kadar uzayan ideolojik politik fikir hareketlerinin bulunduğunu, sahip olduğu kültür endüstrisiyle bütün başka kültürlere karşı muhtelif sanat dallarında bir tahakküm kurduğunu göz önünde bulundurmak gerekir. Öyle ki Batı bu endüstri kurulmadan önce ideolojik hareketlerle batılı olamayan dünyaları etkileyerek oralarda ‘batıcılık ideolojisi’ etrafında kendi varlığını yayacak unsurlar bulmakta zorlanmayarak, Batı dışı dünyada batılılaşma ideolojisinin ortaya çıkmasının zeminini hazırlamıştır. Kültür endüstrisinin kurulmasından sonra özellikle bu endüstrinin kitlesel iletişim araçlarıyla, medya vasıtasıyla Batılı olmayan kültürleri tahrip etmeye dönük bir güç haline geldiğini görmek gerekir.
Krizin kaynağı
Şimdi durum oldukça farklıdır. Batının Dünya üzerinde kurduğu hegemonyayı üreten bu yapı krize girmiş bulunmaktadır. Bu krizin sebeplerini ayrıca etraflıca konuşmak ele almak gerekir fakat şu tespitlerin önceden, şimdi yapılaması gerekmektedir. Batı kendi hegemonik gücünü oluşturan ideolojik ve politik üstünlüğünü yeniden üretmekte derin bir kriz yaşamaktadır. Batı düşüncesinde yer alan fikir hareketlerinin ciddi bir durgunluk yaşaması bir yana, sahip olunan düşünce birikiminin ürettiği “eşitlik, özgürlük, milli irade, yönetime katılma hakkı, demokrasi ve milli devletlerin eşitliği gibi siyasi değerlere yabancılaşan bir stratejiyi” Batılı merkezlerin benimsemiş olması, bu konularda çelişkilerinin her geçen gün daha fazla açığa çıkması ciddi bir krize yol açmaktadır.
Batı toplumlarının siyasi kurumları kendi halklarına, kamuoylarına hangi gerekçelerle açıklamaya kalkarlarsa kalksınlar, bir müddet sonra destekledikleri Mısır’daki Sisi’nin darbesini, Türkiye’deki FETÖ darbe girişimini, Suriye’deki katliam karşısında takındıkları tavrı nasıl anlatacaklardır? Batı bırakınız batı dışı ülkelerdeki dostlarına, kayıtsız şartsız Batıya bağımlılığı savunanlara, vicdanını kaybetmemiş kendi aydınlarına bunu nasıl açıklayacaktır? Batıdaki Türko fobinin derin kaynakları bunlarla mı sınırlıdır!