Siyasi sistemin değişmesi gereği aslında 1997 yılında 28 Şubat’la birlikte belirgin hale gelmişti. Bu müdahale her ne kadar zinde kuvvetlerin ülkeyi yeniden ‘fabrika ayarlarına’ döndürmesi gibi sunulsa da, gerçekte bir iflasın beyanıydı. Darbe sahte bir gerçeklik üretilip ve bunun medya üzerinden laik kesime inandırılması projesi üzerine oturmaktaydı. Diğer bir deyişle Türkiye’deki değişim darbeye imkân tanımayan farklı bir meşruiyet ürettiği için, darbeciler de sahte bir dünya üretmek durumunda kaldılar. 28 Şubat statükonun ahlak kurallarını hiçe sayarak vesayet sistemine tutunmaya çalışmasıydı. Bin yıl süreceği umuldu ama ancak beş yıl sürdü… Bugün vesayet sistemi AKP’nin direnci, cesareti ve toplumsal gücü sayesinde dizginlenmiş durumda. Ama bütün yasal zemini, ideolojisi, kurumları ve gelenekleri ile hâlâ varlığını sürdürüyor, siyasette boşluk doğduğunda başını kaldırıp etrafı yokluyor ve AKP’nin ‘bir biçimde’ düşeceği anı bekliyor.
Bir ihtimal olarak başkanlık sistemi bu vesayetin konjonktürel yenilgi yaşadığı noktada ortaya çıktı. CHP ile Anayasa Mahkemesi’nin siyasi ahlakı buharlaştıran 367 işbirliği sonrası ‘de facto’ olarak bu yönde bir kapı aralandı ve cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesi kuralı kabul edildi. Şimdi AKP bu aralanan kapıdan geçerek vesayeti bitirmeyi ve o yapıyı bütün ideolojik temeli, kurumları ve geleneğiyle birlikte dönüştürmeyi hedefliyor. Başkanlık sistemi anlamlı olacaksa, vesayetin geri gelme imkânının tümüyle ortadan kalktığı bir dönüşümü ima etmelidir. Dolayısıyla amaç/araç ilişkisi açısından popüler tartışmanın tam tersine bir durum var. AKP başkanlık sistemi istediği için dönüşümcü değil… Dönüşümcü olduğu için başkanlık sistemini istiyor. Böyle bakıldığında kurulacak yeni siyasi sistemin nasıl adlandırılacağı da ikincildir. Vesayet sistemini ortadan kaldıracak bir düzenleme yapılacak ve bu düzenleme icrai yetkileri bugüne göre daha fazla olan ve sorumluluk taşıyan bir cumhurbaşkanını da içerecek. Buna tam, yarım, çeyrek vs ‘başkanlık’ adını koymak daha sonra konuya kuramsal merak duyanların konusu. Yeni anayasa bu yeni sistemi adını koymaya ihtiyaç duymadan ama yetkinlikle tarif etmek zorunda. Bu anayasanın iç tutarlılık açısından zaaf taşımaması, toplumsal talep ve tercihlere cevap getirmesi ve kalıcı bir meşruiyetin zemini olabilmesini sağlayacak asgari konsensüsü üretmesi lazım. Ötesi siyaset karşısında aciz kalan muhalefetin oyalanmasını ifade edecek…
Yıllardır ‘parlamenter’ dediğimiz ama aslında ‘bürokratik vesayet altında çok partili düzen’ diye adlandırmamız gereken bir sistemle yaşadık. Bu yapılanmada bütün kritik bilgiler bürokrasinin elinde toplandı ve bütün ‘önemli’ yani ideolojik kararlar da yine bürokrasinin tekelinde kaldı. Sivil siyaset ekonomik ve sosyal alanı yönetmekle yetindi. Sivil siyasetin bürokrasiye yaranması ise rant yaratma kapasitesiyle bağlantılıydı. Bürokraside destek bulan hükümetler Meclis ve yargı denetiminden kaçabildiler. Her hükümet verili ve yerleşik, kendi ideolojisi ve siyasi hedefleri olan bir bürokrasiyle birlikte çalışmak zorunda kaldı ve nihayette onun esiri oldu. Meclis’teki muhalefet ise taktiksel engelleme çabaları dışında esas olarak bürokrasiye yaranma stratejisi üzerinden alternatif olmaya çalıştı.
Bu sistem bugün çalışmıyor ama hâlâ yerinde duruyor. ‘Başkanlık’ sistemiyle kastedilen yeni siyasi yapı söz konusu zemininin tümüyle dönüşmesini sağlayacak. Yeni olanı henüz bilmiyoruz… Anayasa ile birlikte oluşacağını düşündüğümüzde önümüzde asgari bir, muhtemelen iki yıla yakın bir süre olacak. Bu sürede toplum olarak ‘yeniyi’ yeterince tartışma fırsatı bulacağız. Ama eskinin bitmesini içimize sindirmemizde yarar var. Kutuplaşma atmosferinde toplumun bir bölümünde henüz bu kabul eşiği geçilmedi ve direnç devam ediyor. O nedenle muhalefet ‘başkanlık’ kelimesini gündemde tutmaya ve konuyu sadece Erdoğan’ın şahsi hırsı olarak sunmaya çalışıyor. Böylece yeninin kurulmasını itibarsızlaştırmak istiyorlar.
AKP’nin meseleyi doğru zeminde tutması, ihtiyaç duyulan konsensüs açısından hayati olacak. Adı ne olursa olsun yeni siyasi sistem bir amaç değil, araç… Hedefi de vesayeti tarihe gömecek bir demokratik açılımın çerçevesini oluşturmak. Bu aynı zamanda günümüz dünyasında irrasyonel ve arkaik kalmış bir devletin de demokratik standartlara doğru evrilmesini, kendisini topluma açmasını ifade edecek.
Not: Okuyucular soruyor… Birine not yazmam için ya apaçık bir ‘kötü niyete’ ya da asgari bir ‘akla’ sahip olması gerekiyor. Bu koşulları tatmin etmeyenlere maalesef satır ayıramıyorum.