Bugünkü parlamenter sisteme baktığımızda seçimlerde paylaşılan pastanın aslında 550 koltuk olduğunu görürüz. Bu 550 koltuktan 275’ten fazlasını elde eden parti hükümet etme gücünü ele geçiriyor. Başkanlık sistemine ön yargısız baktığımızda ise bu sistemdeki seçimlerde sadece tek bir koltuğun, başkanlık koltuğunun hedef alındığını görürüz. Muhalefet için hangi sistem avantajlı?
AK Parti’nin oyları 2007’den beri yüzde 45’in üzerinde. Bu büyüklükteki bir partiyi Türkiye’nin bugünkü parlamenter rejiminde ve mevcut anayasayla iktidardan uzak tutmak çok zor. Muhalefet partileri iktidara gelme hayallerinin sınırlı oy kaymalarıyla gerçekleşmeyeceğini biliyor olmalılar. On yıl sonra daha büyük sarsıntılar olsa bile bu, bugünkü sistem ve siyasal dağılımla AK Parti’yi olsa olsa bir koalisyona zorlar. Ama orada da hâkim ortak yine AK Parti olur.
Başkanlık sisteminde tek bir büyük parti ve onun karşısında orta boy ve küçük partiler olsa bile bütün partiler o büyük partiye karşı birleşebilirlerse bütün iktidarı ele geçirebilirler. Nitekim bir cins başkanlık sisteminin olduğu Fransa’da seçimi kazanıp iktidara gelen kişi kimi zaman en büyük partinin adayı değil, birçok partiyi etrafında toplayabilen ikinci büyük partinin adayı olmuştur.
Durum bu iken ve Türkiye’de kendini sol olarak adlandıran bir partinin yüzde 30’ları aşamayacağı da sosyolojik olarak saptanmışken CHP neden kendisini günün birinde iktidara taşıma olanağı bulunan başkanlık sistemini savunmaz? Bunu anlamak için CHP’nin içinde bulunduğu duruma bir göz atalım.
1. CHP, bir ilçe belediye başkanını partiden attı, sonra geri alıp İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan adayı yaptı, İstanbul’da 1 numara sayılması gereken bu siyasetçi 1 yıl sonra kendisine bir bölgede ancak 9’uncu sırada yer bulabildi.
2. CHP cumhurbaşkanı adayı olarak ‘dünyada yakından tanıyor’ iddiasıyla yurtdışından gelen birini MHP’ye önerdi. Partililer ‘kimi kime önerdiniz, o zaten MHP’nin adayı’ diyerek ona oy vermek istemediler, ama Genel Başkan ‘tıpış tıpış oy vereceksiniz’ diye onları tehdit etti, 10 ay sonra bu şahıs MHP milletvekili adayı olarak ortaya çıkınca CHP Genel Başkanı ona başarılar dilemekle yetindi.
3. CHP Genel Başkanı sık sık ‘benim adım Kemal’ cümlesini tekrarlayarak dürüst ve sözüne güvenilmesi gereken biri olduğunu vurguladı ama 2015 seçim kampanyasında seçim vaatlerini noterden onaylatarak alay konusu oldu.
4. CHP seçim kampanyasına trafoya giren kedi videosu ve seçimlere hile katılacağı imalarıyla başladı, böylece seçimi kaybedeceği ve şimdiden gerekçeler üretmeye başladığı imajını bizzat kendisi vermiş oldu.
5. CHP Genel Başkanı hedeflerinin oylarını yüzde 35’e çıkarmak olduğunu açıkladı, bu oy oranıyla iktidara gelinemeyeceği için hedeflerinin üzüm yemek değil bekçiyi dövmek olduğunu kendi ağzıyla itiraf eden ilk genel başkan oldu.
Bütün bunlar CHP’yi CHP’lilerin yönetmediğini kanıtlıyor. CHP ne Atatürkçü, ne sol, ne Alevici ne de laik bir partidir, bir çelişkiler ve tutarsızlıklar yumağıdır. Anlaşılıyor ki bir medya grubunun uzantısı haline gelmiştir. Bugün Türkiye’de AK Parti’nin siyasi çizgisini beğenen medyaya haksız bir şekilde ‘yandaş’ diyenler vardır. CHP’nin siyasi çizgisini benimseyenlere ise yandaş denmiyor çünkü onlar CHP’nin değil, CHP o medyanın yandaşıdır. Tuhaftır, CHP bir ‘yandaş parti’ haline gelmiştir. Başkanlık sistemine ve yeni anayasaya bu çevrelerin isteği üzerine karşıdır.
Oligarşi ve onun sözcüsü medya grubu, parlamenter sistemin zaaflarından istifade ederek bürokrasi içinde yıllarca cirit atmış, çetelerle, cuntalarla birlikte maddi kazanç ve rant elde etmiştir. Başkanlık sistemiyle birlikte halkoyunun devletin icra gücüne hakim olması bu kaynakları kurutacağı için rahatsızdırlar.
Onların tek amacı CHP’yi silah olarak kullanıp AK Parti’yi Erdoğansız hale getirmek ve onu da CHP gibi dizayn etmektir. Yandaş parti CHP’nin iktidara gelmesini ise zaten hiç kimse istememektedir, ne onu kullananlar, ne sırf nefretle hareket eden CHP tabanı, hatta ne de tüm hayali yüzde 35 olan CHP Genel Başkanı...