MHP’de yaşananlar yeni de şaşırtıcı da değil. Film başa sardı, bir defa daha izliyoruz. Ezberledik artık. Filmin sonunu paylaşayım isterseniz. Devlet Bahçeli, koltuğu bırakmamak için elinden geleni yapacak.
İstisnası yok, hep öyle oldu.
2002’de MHP’yi baraj altında bırakınca, ortaya çıkan tepkileri dindirmek için sözde istifa etti. Hatta daha da ileri gidip, “Kongrede tekrar aday olacak mısınız?” sorusu üzerine tepki bile gösterdi:
-Bunları söyleyen kişi bir daha aday olur mu?
Buna rağmen bütün hesapları yeniden adaylık üzerine kurdu. Tepkiler yatışınca organize olarak oluşturulan heyetler MHP Genel Merkezi’nin kapısını çaldı. Bahçeli’ye, “Bilge lider bırakma bizi” dediler.
O da ne yapsın kıramadı, bırakmadı onları!
Üstelik o gün bu gündür bırakmaya hiç niyeti yok.
* * *
Önce Ramiz Ongun ve Ümit Özdağ bir denemede bulundular. 2000’li yılların ortalarında olağanüstü kongre çağrısı yaptılar. Bahçeli, “Olmaz, yeterli imzayı toplayamadılar” dedi. Direndi ve taarruzu savuşturdu.
2010 ve 2012’de Koray Aydın harekete geçti. Birincisinde 267, ardından da 243 imza toplanıp, Genel Merkez’e teslim edildi. Nisap ise 243 ve 224’tü.
Öyle yapıldı, böyle yapıldı. İmza verenlerin kimisinin istifa ettiği, kiminin imzasını geri çektiği, kiminin de disipline verildiği için oy kullanamayacağı iddia edildi. Mahkeme de MHP Genel Merkezi’nin beyanlarına itibar edip, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’na “durum nedir” diye sormadı. Olağanüstü kongre toplanması için yapılan başvuruları reddetti.
Üstelik o imzalar toplanmadan önce Devlet Bahçeli meydan bile okumuştu. “Bulsunlar 200 imzayı gelsinler” demişti:
-Üzerini ben tamamlayacağım.
Sonra kulağının üzerine yattı. Toplanan imzaları görmezlikten geldi. Üzerini tamamlamak bir yana, mahkemede sayıyı düşürmek için elinden geleni yaptı. Koltuğa yapışıp, bırakmamak için her türlü tedbiri aldı.
* * *
Devlet Bahçeli, MHP’ye peş peşe seçim hezimetleri yaşatmasına rağmen, kendisinin dışında bir MHP düşünülmesine bile tahammül edemedi. Hep, “MHP benim partim” ve “Ülkücü iradeyi ancak ben temsil ederim” tavrını sergiledi.
Karşısına çıkan bütün rakiplerine de aynı taktiği uyguladı. Eleştiri, hatta karalama kelimelerinin daha da ötesinde “yok etmeye” yönelik suçlamalar yaptı. Bir daha bellerini doğrultamayacak şekilde “imha etmeye” çalıştı.
İşe Ülkü Ocakları’nın ilk genel başkanlarından Ramiz Ongun ve hareketin büyük sevgi beslediği Ozan Arif’ten başladı. Onları “bozguncu”, “fitneci” hatta “ihanet” gibi suçlamalara muhatap kıldı. Çevresi de daha da genişletip tabana yaydı.
Etkili elemanları etkisizleştirip, kendisini alabildiğine etkili hale getirmeye yönelik operasyonları uygulamaya koydu.
Akılalmaz, inanılmaz suçlamalar ve isnatlar havada uçuştu. Ümit Özdağ, “ABD ve İsrail ajanlığı” gibi suçlamalarla karşılaştı.
MHP’deki Bahçeliseverler, Koray Aydın’ı yıpratmak için saldırıya geçti:
-Yüce Divan’da aklansan bile MHP’li delegenin vicdanında aklanmadın.
Bugün de yapılanlar farklı değil. Şimdi de Meral Akşener’e “Cemaat destekli aday”, Sinan Ogan’a “Moskova ve Rusların adamı” denilerek ağır saldırılar yöneltiliyor. Koray Aydın için de eski suçlamalar ısıtılıp servis ediliyor.
Gelenek haline geldi bu. MHP’de Bahçeli’nin karşısına kim çıkarsa bu tür saldırılarla karşı karşıya kalıyor.
* * *
Bahçeli ayak dirediğine göre, MHP’deki olağanüstü kongrenin yapılıp yapılmayacağı kararını yine Sulh Hukuk Mahkemesi verecek. Muhalifler “Bu defa tamam” diyorlar ama işleri yine zor. Bahçeli bu defa da ne gerekiyorsa yapacak. Kongreyi toplamamak için canını dişine takarak mücadele edecek.
Anlamıyor musunuz? “Burası benim” diyor. Ne pahasına olursa olsun o koltuğu bırakmayacağını herkese ilan ediyor.
Üstelik bugün kendisine bayrak açanların arasında daha düne kadar bu tavrı kutsayan ve “Sirke baldan tatlıdır, Devlet Bahçeli her şart altında haklıdır” diyenler de çoğunlukta. Bugün MHP’nin düştüğü bu durumda hepsinin payı var. O kadar geç kaldılar ki! Böyle bir yapı içinde kazansalar ne olur, kaybetseler ne değişir?