Çuval dolusu maça çıktık bu sene.
Kimine ‘Çocuk oyuncağı, Beşikte bile oynarız’ dedik.
Kimine ‘Kırılma noktası’ deyip eşikte kaybettik.
Bu sonuncusu galiba.
Dananın kuyruğu bu da.
Kopartırsan ne ala,
Yeşil orman, mavi deniz, mavi gökyüzü önü…
Kopartamazsan?!
Bilic’in dediği gibi,
“Umudumuzu kimse söküp alamaz bizden?!”
***
Maça Galatasaray hızlı atak,
Hızlı tekme, hızlı dirsekle başladı.
Daha yarım dakika dolmadan Fabri ile burun buruna geldiler.
Adriano’ya tekme, Medel’e dirsekle devam ettiler.
Beşiktaş önde baskı yapıp, Galatasaray defansını hataya zorluyordu.
Galatasaray defansı bu bağlamda geri pas jokerini bol kullandı diyebiliriz.
Orta sahadaki git-gellerden kurtulduğumuz anlarda da
Ufak ufak gelmeye başladı Beşiktaş.
İlkinde Talisca, ikincisinde Negredo ile yokladılar Galatasaray kalesini.
Sonra 20. dakikada yine bir defans hatasında topu önüne alan Negredo,
40 metrelik alanda Muslera ile baş başa kaldı.
Topu öpüp de uğurlasa öne geçecektik.
Öyle müsaitti anlayacağınız.
O elinin tersiyle iter gibi davrandı topa.
O top da gitti,
‘Sen beni almazsan ellerin olurum’ dercesine
Beşiktaş kalesine gol oldu iyi mi?
Klasik ‘Atamayana atarlar’ modeli yani: 1-0.
Sonra oyunu istediğimiz rotaya oturtamadığımız gibi, arkada boşluklar verdik.
Bunlardan birisinde Gomis yüzde yüzü çöpe attı.
Hemen akabinde Talisca’nın resmen uzayıp, attığı kafayı direğin dibinden dışarı çıkıyordu.
‘Atamayana atarlar’ kuralı bize niye çalışmaz diye sormadan edemiyoruz bu bölümde.
İkinci yarı Tolgay’ın direği yalayan şutuyla başladı.
Beşiktaş sahaya yayılmaya çalışıyordu ama
Galatasaray kazandığı frikik ve akabindeki korneri tam 3 dakikada kullandı.
Sonra Muslera’nın parmakları.
Belki de tırnaklarının ucuyla çıkarttığı bir top var Quaresma imzası taşıyan.
Maçın kırılma anıydı.
Gol, sinyale yatmıştı sanki.
‘Çakar’larla geliyordu.
Yine onlardan birinde ve yine Galatasaray defansının hatasında,
Bu sefer Babel bomboş pozisyonda topu dışarı attı.
Tam istediğimiz ayarı yakalıyorduk ki,
Negredo gibi Pepe de sakatlanarak,
Tosic de kızararak çıktı oyundan.
Gomis’e yaptığı hareketten cezalandırıldı Tosic ama
Gomis o cezaya faturayı kesemedi.
Penaltıyı direğe nişanladı iyi mi.
Sakatlar, cezalar, girmeyen toplar, eksik takım ve iyice yıpratılan Beşiktaş.
Neler bekliyordu bizi.
Zaten düşünürken de ikinci gol geldi maalesef.
Sıkıntı büyüktü.
Bazı oyuncuların bireysel beceriksizlikleri yüzünden bu pozisyona geldiğimizi düşünüyorum.
Bir sürü detay var ama
Yazık.
Katlayıp, yürüyeceğin bir sezonda ufak hamleleri yapamamak!
En basitinden santrforsuz bir sezon yaşamak.
Neyse, konuşmanın anlamı yok.
Yenildik, üzüntümüzü yaşayalım. SON yıllarda seyrettiklerim içerisinde dün akşamki derbi futbol adına her olgunun bulunduğu bir maçtı. 50 bin değil, 100 bin kişilik stat olsa seyirci yine de tribünleri doldururdu.
Maç öncesi “Bu derbinin galibi yüzde 95 şampiyon olur” düşüncesindeydim. Ve maçı G.Saray kazandığına göre bu oranla Sarı-Kırmızıllar’ın mutlu sona en yakın takım olduğunu söyleyebiliriz. Daha maçın başında Rodrigues’in Fabri’ye takıldığı pozisyon, derbinin ne kadar renkli, eğlenceli ve içerisinde her türlü aksiyonun olacağının göstergesiydi. Muslera ve Fabri, karşılaşma boyunca akıllı olanların nasıl klas kaleci olabileceğini gösterdi. Gol pozisyonlarını kaçıran birçok yıldız(!) ise doğru tercihler yapsaydı, ortaya çok farklı bir skor çıkabilirdi.
Hem defansta hem de orta alanda çoğunlukla rakibine karşı ağırlığını koyan G.Saray sağ tarafta başta Mariano sonra Linnes ile istediklerini yaptı. Solda da Nagatomo ile rakip kanat adamları Babel ve Quaresma’ya boş alan verilmedi. Beşiktaş atakları G.Saray açısından tehlike yaratamaz olmuştu. Buna karşın Rodrigues ve Feghouli, istekli günlerindeydi. Fernando ve Donk, ön liberoda rakiplerine alan savunması içerisinde ağırlıklarını koyunca G.Saray’ın maçı kazanması kaçınılmaz olmuştu. Ancak burada belli pozisyonlarda Beşiktaşlılar’ın kendilerine yakışmayan vuruşlarıyla kaçan golleri de unutmamak gerekir. Fernando’nun attığı gol, açıkça futbol okullarında tüm gençlere gösterilmelidir. Bir kalecinin degajının ardından Gomis’in topu kafayla indirmesi, Rodrigues ve son olarak Nagatomo’nun boş alanda topla buluşması harikaydı. Yapılan asistin zamanı 30 saniyeyi geçmez. Bunu futbol okullarında göstermeliler.
Gelelim ikinci yarıya... Bana göre maçın kırılma anı 64. dakikaydı. Bazen bir futbolcu gol kaçırdığı zaman ona kızar ya da üzülürsünüz. Eğer Gomis’in başlattığı pozisyonda Rodrigues müsait yerde o golü atmış olsaydı, hakem Fırat Aydınus hem penaltıyı vermeyecek hem de Tosic’e kırmızı çıkmayacaktı. Tamam penaltı kaçtı ama rakip çok önemli bir defans adamı kaybederek ciddi bir süre 10 kişiyle mücadele etmek zorunda kaldı. Zaten sonrasında kolayı yapamayan ama zoru başaran Rodrigues, attığı golle şampiyonluk yolunda 1 adım değil, 100’lerce adım kazandıran adam oldu.
Artık 3 hafta kaldı. G.Saray’ın kalan bu kısa kulvarda hata yapacağını ve şampiyonluğu bırakacağını düşünmüyorum.