Maç başlamadan hemen önce Şenol Güneş'in kulübedeki bakışındaki mana, yüzündeki tablo, Türkiye'nin yaşadığı hayal kırıklığının ve hüznün fotoğrafıydı...
Ve Seferovic'in golünden sonra elleri koynunda duruşu...
Aklıma Endülüs'ü teslim eden ve Granada'ya sıkışan Ebu Abdullah'a annesinin söylediği sözler geldi.
"Nihayetinde bu bir futbol maçı, bu kadar ulvi anlamlar yüklemeye gerek yok" diyebilirsiniz. Haklısınız... Ama turnuva öncesi oynadığımız futbol ve Hollanda ile Norveç karşısındaki zaferler bizi büyük beklentilere soktu...
Bu yüzden hepimizde "En yüksekten düşmenin" incinmişliği var.
Dün bir kez daha gördük ki; "Keşke şu oynasaydı, bu oynasaydı, Şenol Güneş olmasaydı, Fatih Terim olsaydı"dan öte sorunları var Milli Takım'ın. Daha kültürel, daha yapısal, daha derinde...
Eşik atlama aşamasında, çaresizliğe mahkum olmamak için her detay düşünülmeli, planlanmalı ve bilimsel gerçekler göz ardı edilmemeliydi. Gördük ki işler iyi giderken oluşan "Birlik, dirlik" bir çakıl taşıyla parçalanacak fanus kadar kırılganmış.