Yukarıdaki hikayeyi niçin anlattım dersiniz?
İddia odur ki; Ziraat Bankası Genel Müdürü Can Akın Çağlar Erkan Er'e kumpas kurmuş, kumpasın sonucunu almış ve onu meslekten uzaklaştırmıştır. Çünkü Er Ali Babacan'ın başkanlığında kurulan finansal ekipte uyumsuz davranışlarda bulunuyor, grubun insicamını bozuyordu.
Tabii ki bu olup bitenler, Bakan Ali Babacan'ın bilgisi dahilinde kotarılıyordu.
Bu arada başka özel bir bilgi: Tayyip Erdoğan Başbakanlığı Abdullah Gül'den 15 Mart 2003'te devralıyor, Can Akın Çağlar ise 28 Mart 2003'te Ziraat Bankası Genel Müdürü olarak atanıyor.
Bilindiği üzere Can Akın Çağlar bu görevde aralıksız 8 yıl kalıyor.
Yani 8 yıl boyunca vazgeçilmez bir bürokrat olarak görev yapıyor.
Konuyu ve piyasayı yakından tanıyanlara göre Can Akın Çağlar'ı vazgeçilmez yapan, kredi kullandırmakta taleplilere zorluk çıkarmayışıdır.
Bunda ne var, bu her bankacının görevi... değil mi? diye sorabilirsiniz.
Doğrudur da Akın Çağlar'ın asıl vasfı zor kredileri kotarmak, yönetmelik harici kredileri de cesaretle işleme koymak...
Sahadaki genel kanaat budur.
4
Şimdi; zamanda hızlıca ilerleyelim ve 2018'li, 2019'lu yıllara gelelim.
Artık herkes biliyor ki (kendi beyanlarıyla) 2018 Cumhurbaşkanlığı seçiminde Abdullah Gül, gemisi henüz Ak Parti limanında bağlıyken, muhalefetle hareket etmiş, görüşmeler daha çok Abdullah Gül ve Kemal Kılıçdaroğlu arasında yürütülmüştür.
Hepimizin bildiği gibi bu çaba sonuç vermemiş ama Abdullah Gül'ün artık muhalefetle beraber hareket ettiği ayan-beyan ortaya çıkmıştır.
Yine sonradan anlaşılıyor ki; Abdullah Gül ve Kemal Kılıçdaroğlu işbirliği bir sefere mahsus olmayıp bir yıl sonra yapılan yerel seçimlerde de devam etmiştir.
Kemal Kılıçdaroğlu, özellikle İstanbul ve Ankara'nın ancak sağcı bir adayla kazanılabileceğine inanmaktadır. Bu nedenle İstanbul'daki bir üniversitenin rektörüyle görüşmeler yapmaktadır.
Kılıçdaroğlu rektör adayı benimsemiştir, ancak bir anlamda 'kader birliği' ettikleri, işbirliği içinde oldukları Abdullah Gül'ün de görmesi ve onaylaması gerekmektedir.
Bunun için Abdullah Gül o üniversiteyi ziyaret eder, rektörle birlikte üniversitenin kimi bölümlerini gezerler, yani günün büyük bir kısmını beraber geçirirler.
Günün sonunda Abdullah Gül adaylık için rektörü uygun görmemiştir.
Arama devam eder ve başka bir gün Abdullah Gül, Beylikdüzü Belediye Başkanı'nı ziyaret eder. Bu ziyarette Ekrem İmamoğlu'nun İstanbul Büyükşehir Belediyesi adaylığı için mutabakat sağlanır.
Bu anlaşma Abdullah Gül açısından bir tek şart içermektedir: Eğer, İmamoğlu seçimi kazanırsa Genel Sekreterlik görevini Can Akın Çağlar'a verecektir.
Sonraki gelişmeler hepimizin malumu: Bunlar aynıyla gerçekleşir.
Burada sorulması gereken soru şudur:
Can Akın Çağlar'ı bu kadar önemli ve vazgeçilmez kılan sadece bir siyasi kadro içinde bulunmuş/bulunuyor olması mıdır?
Anlatılanlara göre daha önce de değindiğimiz gibi mesele bu kadar basit değildir.
Can Akın Çağlar muhalefete destek veren işadamlarının da istediği ve desteklediği birisidir.
Malum kişi, kolay kredi vermek konusunda mahir olduğu kadar, uygun koşullarda (!) iş verebilme konusunda da mahir olsa gerek... diye düşünülür.
Kim bilir, belki de, Can Akın Çağlar, ileride Abdullah Gül'ün veya onun adına başkalarının kuracağı partinin finans ihtiyacı kolayca halledilsin diye ısrarla istenmiş, şarta-şurta bağlanmıştır.
5
SON NOT: Ali Babacan'ın dilindeki zehri yine de anladığımı ve anlatabildiğimi zannetmiyorum. Bu mesele daha çok su kaldırır.