- Türkiye, “Suriye’de DEAŞ, PKK/YPG terörünü durduralım, göçü önleyelim, sivilleri Şam rejimi ve terör saldırısından ‘Suriye topraklarında’ koruyalım” dedi.
Sonuç; Türkiye Suriye’de iki güvenli bölge oluşturdu, ABD ve Rusya ‘mutabakat’ istedi, yapıldı. Bu bölgeler iki örgütün teröründen temizlendi, siviller için geçici konutlar yapıldı, yapılmaya devam ediliyor. İdlib’de Rusya ile ayrı mutabakata varıldı; çatışmalar durduruldu.
Artık kimse “Türkiye’nin Suriye’de ne işi var” demiyor.
- Türkiye terör örgütü PKK’nın Kandil-Suriye ve Türkiye bağlantısının kesilmesi için Bağdat ve IKBY hükümetleriyle işbirliği aradı. Dönemin Bağdat yönetimi kimi ülkelerin kışkırtmalarıyla buna karşı durdu; IKBY hukuksuz bir referandumla Türkiye ile karşı karşıya geldi.
Sonuç; Türkiye iki hükümeti de ikna ederek bölgede askeri üsler oluşturdu; terör yollarını kesti, bölgeyi güvene aldı.
Bunu da artık kimse tartışmıyor.
- Türkiye, ‘müttefiki’ ABD’den PKK/YPG’ye destek vermemesini istedi; ABD YPG’yi SDG’ye dönüştürürek kurtarmaya çalıştı. Türkiye’nin tepkisi devam edince, ABD PKK ve YPG unsurlarını Sincar’a göndermeye, kalanları da ‘görünmez hale getirmeye’ başladı. Bu kez Erbil yönetimi, ABD’nin dışladığı PKK ve YPG’li teröristlerin Suriye’den Sincar’a geçişlerini engelledi.
Sonuç; Türkiye YPG’li teröristlerin ABD için de ‘istenmeyen kişi’ haline gelmelerini sağladı.
(ABD şimdi ‘sivil’ Kürt grupları bir araya getirerek yeni bir oluşum sağlamaya yöneldi; bu girişim de Türkiye’nin müdahilliği ve takibinde.)
- Türkiye, Libya’da gayrimeşru çete generali Halife Hafter’in BM tarafından tanınan Trablus merkezli Libya yönetimini işgal etmesine izin vermedi. Meşru hükümet, Türkiye’nin desteğiyle Hafter’i püskürttü, bölgesini genişletti.
Sonuç; Libya hükümeti varlığını ve meşruiyetini güçlendirdi. Avrupa ve ABD medyası, “Türkiye’nin meşru Libya hükümetini; Abu Dabi Emirliği (BAE) ve Mısır’ın Hafter güçlerini desteklediğini” vurgulanmaya, Fransız medyası da Macron yönetiminin Hafter’in yanında yenilgisini sorgulamaya başladı.
- Türkiye, Ermenistan’ın saldırısıyla başlayan Dağlık Karabağ çatışmasında Azerbaycan’ın yanında yer aldı; askeri destek verdi.
Sonuç; Azerbaycan Ermenistan işgalindeki topraklarını geri aldı, buna karşı çıkan Fransa dahil herkes durumu sessizce kabul etti.
- Türkiye, Doğu Akdeniz’de uluslarararsı hukuka dayalı hak ve yetkilerini savundu, meşru Libya hükümeti ile deniz yetki alanı ve bu anlaşmayı koruyacak askeri işbirliği anlaşması yaptı; enerji aramalarına başladı.
Sonuç; Libya BAE ve Fransa destekli çeteye yedirilmedi; Türkiye’nin deniz yetki alanlarına ‘siyasi’ tepkiler gelse de, ‘hukuki’ bir itiraz üretilemedi.
- Türkiye, çevresindeki tehditlere karşı ‘hava savunma sistemi’ne ihtiyacı olduğunu, bunun da NATO ittifakı çerçevesinde ‘ücreti mukabilinde’ sağlamak istediğini duyurdu. Ancak ‘müttefikler’den sonuç alamayınca Rusya’dan S-400 sistemleri satın aldı; ‘buna mecbur bırakıldığını’ vurguladı.
Sonuç; ABD yaptırım kararı aldı, uygulamaya da başladı. Ancak hem bizzat ABD Başkanı hem de Almanya başta olmak üzere Avrupa liderleri “Türkiye’yi buna biz zorladık” demek zorunda kaldı.
Çok ana hatlarıyla özetledim.
Türkiye bütün bunları, Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun deyimiyle, “Diplomasinin bütün yollarını kullandıktan sonra muhataplarından çözüm adımı görmeyince sahada sonuç yaratarak” sağladı...
Şimdi ABD ve AB’den ‘Türkiye ile yeni ve güçlü ilişki kurmalıyız’ mesajları geliyor.
Ancak hâlâ ‘yaptırım’ tehdidiyle ve Türkiye’nin sahada kabul ettirdiği haklılığını masada aşındırarak daraltmaya çalışıyorlar.
O yüzden;
Türkiye, bu aşamada da, ABD ve Avrupa’dan “Haklıymışsınız, gelin her şeyi istediğiniz gibi düzenleyip imzalayalım” denilmesini beklemiyor.
O imzayı da yine kendi mücadelesiyle sağlayacak.
Şimdi siz değerlendirin;
Türkiye tezlerini dünyaya kabul ettirdi mi, ettirmedi mi?
2021’DE DIŞ POLİTİKADA BUNLARI KONUŞACAĞIZ
ABD: Washington için Türkiye’ ile ilişkilerde ‘Rusya’ dosyası 2021’in ana konusu olacak. Aynı şekilde, ABD’nin PKK/YPG terör örgütüne desteği, FETÖ terör örgütünü koruması ve yaptırımlar da Türkiye’nin ABD ilişkilerinde ana konu olacak.
İki ülkenin bu konuları yıl içinde çözüme kavuşturması zor görünse de; ‘yaptırım’çerçevesinden çıkıp ‘müzakere’ düzeyine gelmesi en olası ‘kazan-kazan’ formülü olarak görünüyor.
AB: Brüksel de ABD’nin yeni yönetiminin politikalarını bekliyor. AB liderleri son zirvede Türkiye ile ilgili kararlar için ABD’nin tavrını beklediklerini açıklamıştı. Ancak, Türkiye’nin AB ilişkilerinde değerlendirebileceği ‘özgür’ kanalları da bulunuyor.
BAE-S.Arabistan-Mısır: Türkiye’ye karşı bütün kumpasların içinde bulunan Abu Dabi Prensliği (BAE), onunla bağlantılı olarak Mısır ve Suudi Arabistan’ın politikaları da ABD ve İsrail’in tutumuna bağlı. Zira bu ülkelerin liderleri güçlerini oralardan alıyor.
İsrail: Tel Aviv’in dış politikası da ABD ile bağlantılı şekillenir. İsrail, Trump Amerika’sından alacağını aldı ve ‘yeni bir statüko’ oluşturmak istiyor. Bu amaçla Türkiye ile normalleşme isteğini Ankara’ya çeşitli yollarla uzun süredir iletiyor. Görev süresi dün biten İsrail’in Ankara Büyükelçiliği Maslahatgüzarı Roey Gilad’ın, veda mektubu yayınlayarak, “İlişkilerin yakın gelecekte iyileşmesi yönünde bazı işaretler bile görüyoruz” demesi de bu yüzden.
Altını çizmeliyim; bunu İsrail arzu ediyor ve girişimlerde bulunuyor.
İsrail’de nisanda yapılacak erken seçimlerde ortaya çıkacak iktidar, bir ‘normalleşme fırsatı’ yaratabilir.
LİBYA’DA SON DURUM NE?
Yıl biterken Libya ile ilgili son haftada 3 günlük gelişmeleri not ettim:
25 Aralık’ta gayrimeşru çete generali Halife Hafter “Tüm kuvvetlerimizi Libya’daki Türk kuvvetlerine karşı savaşa hazır olmaya çağırıyorum. Yeniden silaha sarılacağız” dedi.
BM’nin tanıdığı Trablus merkezli Ulusal Mutabakat Hükümeti’ne bağlı Libya Ordusu’nun Sözcüsü, “Saldırganlar ve savaş suçlularıyla barış yapılmaz. Sizin yeriniz ancak hapishanedir” cevabını verdi.
Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar, Genelkurmay Başkanı ve kuvvet komutanları ile Trablus’a gitti; “Türk unsurlarına yapılacak herhangi bir saldırı girişiminde katil Hafter unsurları her yerde meşru hedef olarak görülecektir; kaçacak yer bulamazlar” dedi.
Aynı günlerde bir Mısır heyeti de Trablus’ta görüşmelerde bulundu. Libya Dışişleri Bakanı Muhammed Tahir Siyala, “Mısırlıların Libya’daki taraflara aynı mesafede olmasını istedik” dedi.
Siyala, ertesi gün Moskova’ya gitti; Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov’la görüştü. Lavrov, “Askeri eylemlere yeniden dönme çabaları engellenmeli” dedi ve Türkiye ve Rusya’nın girişimleriyle düzenlenen Berlin Konferansı’na atıf yaptı.
Fransa Dışişleri Bakanlığı, “Libya için askeri bir çözüm yok” açıklaması yaptı.
Üç günde olan bu trafik bile Türkiye’nin Libya’da neyi başardığını gösteriyor.