Gülhane Parkı'ndan yukarıya doğru sağa kıvrıldığımızda, Ayasofya'nın karşı çaprazında kalan bir sütun bizi karşılar.
2/33
Küçük bir su terazisini andıran bu sütun şehrin tarihine damga vurmuş taşlardan biridir.
3/33
DÜNYANIN SIFIR NOKTASI
Million sütunu, Bizans İmparatorluğu'nda Konstantinopolis şehrine ulaşan tüm Antik Roma yollarının başlangıç noktası ve dünya üzerindeki diğer şehirlerin bu şehre olan uzaklığının hesaplanmasında kullanılan sıfır noktasıdır.
4/33
İtalya'da Roma şehrinde bulunan bir diğer anıt olan Milliarium Aureum ile aynı işlevi görmektedir.
5/33
Bizans'ın yeniden inşaası ve başkent kimliğini kazanması esnasında yapılan birçok görkemli anıt gibi İmparator I. Konstantin tarafından 4. yüzyılda yerleştirildiği tahmin ediliyor.
6/33
Milyon ilk yapıldığında dört yöne bakan bir kapı ve bu noktada kesişen yolların üzerine yükselen, dört sütun üzerine oturmuş bir kubbeden oluşmaktaydı.
7/33
Tetrapylon mimari ismi ile anılan bu yapılar Roma kültürünün önemli öğelerinden biriydi.
8/33
Milyon anıtının ve kubbesinin üzerinde birçok Bizans dönemine ait heykel ve kabartma bulunmaktaydı ve bu anıtın ihtişamını çok daha fazla arttırmaktaydı.
9/33
16. yüzyılda İstanbul'a su taşıyan kemerlerin genişletme çalışmaları esnasında yıkılıp, ortadan kaybolmaya başladığı tahmin edilmektedir.
10/33
Uzun zamandır bakımsız kalan sütunu günümüzde restore edilmiş haliyle eski işlevini sürdürür görünümünde
11/33
Milyon taşı bugün İstanbul'a gelen yerli ve yabancı turistlerin ilgi odağı olmaya devam ediyor.
İŞTE İSTANBUL'DAKİ DİĞER TARİHİ SÜTUNLAR:
12/33
SADECE KAİDESİ KALAN SÜTUN: ARKADİYUS
Büyük Teodos'un Gotlar'la, Vizigotlar'a karşı kazandığı zaferlerin anısını ölümsüzleştirmek için İmparator Arkadiyus tarafından Arkadiyüs Meydanı'na 403 yılında bir abide dikmişti. İmparator I. Teodos bundan 18 yıl sonra da, 40 metre kadar yükseklikte bulunan bu sütunun üstüne babası Arkadiyüs'ün bir heykelini koydurmuştu. 542 yılında bir yıldırım, heykelin sağ elini kırmış, 740 yılına gelindiğinde ise devirmişti.
Profesör Manburi'nin verdiği bilgilere göre 1719'da III. Ahmet zamanında yıkılmaya yüz tutmuş görülen sütunun yıkılması gerekmiş, fakat o zamandan beri öylece kalmıştır. Abide, 8 metre yüksekliğinde, 6 metre genişliğinde, mermer bir kürsü ve bir kaide ile bir asıl sütundan oluşuyordu ve yüksekliği toplam yaklaşık olarak 40 metre kadardı.
SÜTUNUN İKİ PARÇASI ARKEOLOJİ MÜZESİ'NDE br>Sütunun gövdesi dört metre çapındaydı ve içinden tepesine kadar helezoni bir merdivenle çıkımıyordu. Üstüste yerleştirilmiş 32 kat büyük mermer parçalarından yapılmış sütunun üstü, helezoni kabartmalarla süslenmişti. Bu kabartmalar Teodos ile Arkadiyüs'ün zaferlerini betimliyordu. Bu parçalardan iki tanesi, İstanbul Arkeoloji Müzesi'nde sergileniyor.
Kaidenin içinde bir mezar odası mevcut olduğu gibi, girer girmez tavanın çiçek süslemelerini içeren bir haç da işlenmiştir. Kaidenin yüzeyi üzerinde kabartma olarak şahıs ve at resimleri görülmektedir.
13/33
BİNALAR ARASINDA SIKIŞIP KALDI Arkadiyüs Sütunu bugün Cerrahpaşa'da evler arasında sıkışmış durumda. Sütunun sadece kaidesi günümüze ulaşabilmiştir.
14/33
KRAL JÜSTİNYEN SÜTUNU
Ayasofya Meydanı'nda Profir bir sütun üzerinde Konstantin'in annesi Helena'nın bir heykeli vardı. İmparator II. Teedos bunun yerine kendisini kurşun ve gümüşten bir heykelini diktirmiş, Aya İrini Kilisesi karşısında da İmparatoriçe Teodoksiya'nın heykellerini koydurmuştu. Jüstinyen tahta çıktıktan sonra Teodos heykelinin gümüşlerini eritip onunla kendisinin at üzerinde bir heykelini yaptırtmıştı. Teodoksiya'nın heykelinin yerini de Jüstinyen'in eşi teodora'nın heykeli almıştı. İstanbul fethedildiği günlerde Ayasofya Meydanı'ndaki Porfir sütun üzerinde Jüstinyen'in at üstündeki heykeli duruyordu. 16. yüzyıl başlarında İstanbul'a gelen seyyah Jil'in verdiği bilgilere göre heykelin kaidesi olan sütun bu seyahatten birkaç yıl önce yıkılmış, Jüstinyen heykeli de bir zaman Topkapı Sarayı'nın birinci avlusunda durduktan sonra eritilmek üzere Tophane'ye gönderilmişti.
15/33
SON BİZANS İMPARATORUNUN BAŞI BURADA SERGİLENMİŞ!
Tarihçi Dukas'ın verdiği bilgilere göre, son Bizans İmparatoru Konstantin Dragazes'in kesik başı 30 Mayıs 1453 günü Ayasofya önündeki Jüstinyen heykelinin kaidesine konarak sergilenmişti.
16/33
BEYKOZ'DA TÜRK RUS ABİDESİ
Mısır Valisi Mehmed Ali Paşa'nın Osmanlı Devleti'ne karşı isyan etmesi ve ordularının Anadolu'ya yürümesi üzerine II. Mahmud, Ruslarla bir ittifak yapmıştı. Bu ittifak gereğince bir Rus filosu ile Rus kara kuvvetleri Boğaziçi'ne gelmiş ve Beykoz'a üslenmişti. Babiâli ile Hünkâr İskelesi Anlaşması'nı imzalayan Ruslar bir süre sonra kuvvetleri geriye almışlar ve Boğaziçi'nden ayrılırken Beykoz'da Hünkar İskelesi mevkiinde Serviburnu'ndaki tepeceğin üstüne bu dostluğun bir hatırası olmak üzere bir abide dikmişlerdi. Abide Boğaziçi taşından ve tahminen üç metre uzunluğunda, bir metre genişliğinde yekpare bir taştı. Taşın bir tarafına Pertev Paşa'nın kaleme aldığı Türkçe manzum bir kitabe, diğer tarafına Rusça bir kitabe yazılmıştı. Türkçe kitabe şöyleydi: Bu sahraya misafir geldi gitti askeri Rusî Bu sengi guhu peyker yadigârolsun nişan kalsun Vifakı devleteynin böyle dursun sabiti muhkem Lisan-ı dostanda destani çok zaman kalsın.
17/33
ÖĞRENCİLER ABİDEYİ YIKTI
Abidenin üzerindeki Rusça yazılar zamanla silinmiş. Türkçe metinde de bazı silinmeler, aşınmalar olmuştu. Birinci Dünya Savaşı'nda Rehberi İttihadi Osmani Mektebi öğrencileri abideyi yıktılar
18/33
YERİNİ ÇOK AZ KİŞİ BİLİYOR
Günümüzde Beykoz Kasrı'nın aşağısında yer alan ve Serviburnu diye bilinen yerde olan burayı çok az kişi biliyor
19/33
PARGALI'NIN DİKTİRDİĞİ SÜTUNLAR HOŞNUTSUZLUĞA YOL AÇTI
Kanuni Sultan Süleyman'la Mohaç seferine katılan Veziriazam Makbul veya Maktul İbrahim Paşa (Pargalı), Budin şehrinde Krala ait Herkül, Diana ve Apollo'nun tunçtan yapılmış heykellerini İstanbul'a getirtti. Bu heykeller Atmeydanı'nda İbrahim Paşa'nın saray kapısı önünde (Bugünkü Türk İslam Eserleri Müzesi) ve dikili taşlarla, yılanlı sütun hizasına konulmuştu. Mermer bir kaide üzerine oturtulan üç heykel, tasvir sanatına karşı gösterilen duyarlığa meydan okumaktaydı. İbrahim Paşa Sarayı'nın kapısı önüne konulan bu heykeller çok hoş karşılanmamış ve dedikodular alıp yürümüştü.
20/33
"SEN HALİLİM ŞİMDİ GELDİN HALKI KILDIN PUTPEREST"
Şair Figani Farsça yazdığı bir beyitte "Birinci İbrahim (Halil İbrahim Peygamberi kastederek) putları kırdığı halde ikincisinin meydanlara dikmiş olduğunu söylüyordu.
Bir diğer şair de şöyle diyordu:
Bir Halil evvel gelip etmiş iken çok put şikest
Sen Halilim şimdi geldin halkı kıldın putperest
(Evvelce bir Halil “Hz İbrahim” geldi putları kırdı, şimdi sen Halil geldin halkı putperest yaptın)
Artan tepkiler karşısında heykeller daha sonra yıkılmıştır.
21/33
PROJESİ YAPILIP DA DİKİLEMEYEN BİR ABİDE
Tanzimat Abidesi, projesi yapılıp da dikilemeyen bir sütundur. Tanzimat'ın birinci yıldönümünde biri ufak ölçülerde olmak üzere Gülhane meydanına, diğer büyük ölçülerde Beyazıt Camii avlusuna iki hatıra sütunun dikilmesi planlanmış ve bunların resimleri de yapılmıştı. Seng-i Adalet (Adalet Taşı) ismi verilen bu taşlar üzerine Abdülmecid'in turası, Tanzimat Fermanı'nın metni ve bir de kaside kazılması tasarlanmıştı. O dönemde Gülhane kasrının bulunduğu saha saraya ait olduğundan halkın daimma görmesi ve bu inkılabı hatırlaası için Beyazıt'a büyük ölçüdeki benzerinin konulması talep edilmişti.
HALK ARASINDA DEDİKODU YAYILINCA
Halbuki o sıralarda Tanzimat'a ve Batılılaşma hareketlerine aleyhtar olanlar bir abide dikme ve yıldönümleri düzenleme fikrini pek alafranga bulduklarından halk arasında bir dedikodu başlamış ve bundan endişe edilerek abidelerin yapılmasından vazgeçilmiştir. Tanzimat Abidesi için hazırlanan taş bu yüzden işlenememiş ve abidenin yapılamsına imkan bulunmamıştı. Halbuki hükümet, Takvimi Vekayi de bu abide fikrini ileri sürerken bunun bir yenilik olmadığını da belirtmek isteyerek bizde öteden beri nişan taşları dikildiğine, bunların üzerine kasideler kazıldığına işaret etmişti. 1840 yılında böylece sonuçsuz kalan Tanzimat Abidesi fikri Kırım Savaşı sırasında yeniden canlanmıştı. Paris'te tahsilde bulunan A. Bilezikçi isimli bir Osmanlı mimarı yeni bir abide projesi hazırlamıştı. Bu proje hem Tanzimat'ın ilanının, hem de Türk-Fransız-İngiliz ittifakını temsil edecekti. Kaidesi geniş ve üzeri daha dar iki mermer parçasından ibaret olan abidenin yanlarında ayrıca işlenmiş sütunlar ve başlıkları bulunuyor, en üstte de bir yarım ay duruyordu
İKİNCİSİ DE BİRİNCİSİNİN AKIBETİNİ PAYLAŞTI br>Abideye Gülhane Hattı aynen işlenecek, Türkiye, Fransa ve İngiltere devletlerinin sembolleri de bulunacaktı. Bundan başka Kırım Savaşı'nda müttefiklerin kazandıkları savaşlar ile ele geçirilen veya savunulan şehirlerin ve Kırım Harbi'nde büyük fedakârlıklar yapanlaın isimleri kazınacaktı. Mimar Bilezikçi'nin Türk üslubunda yapmaya çalıştığı bu abidenin projesi 1855 Paris sergisinde teşhir edilerek takdir kazandı. Fakat Tanzimat ve Kırım Savaşı Abidesi şeklinde ortaya konulan bu ikinci girişim de uygulama sahasına geçememişti.
22/33
EFSANELERDEN FIRLAYIP GELEN TAŞ: HADİKA SÜTUNU!
"Hadika" taşı Kabataş'ın tarihini bir söylenceye bağlamaktadır. Bu rivayete göre Atmeydanı'ndaki Bizanslılardan kalma Güngörmez Kilisesi, İstanbul'un fethinden sonra barut mahzeni yapılmıştı. 895 (Miladi: 1489) yılı Muharrem ayında bir yıldırım düşmesi ile eski kilise havaya uçmuş, dağılan taşlardan birkaçı Adalara, biri Kızkulesi yakınlarına, en büyüğü de bugün İstanbul'daki Kabataş semtine düşmüş. Bu taşların düşmesiyle mahalleler, dükkanlar yıkılmış, 5 bin nüfus telef olmuştu. Güngörmez Kilisesi'nden Boğaziçi kıyılarına uçan Kabataş, III. Selim zamanına kadar yerde olduğu gibi duruyordu. Sonra devlet ricalinden Köse Kethüda namıyla meşhur Mustafa Necib Efendi taş yakınında bulunan yalısını tamir ettirirken bu taşı da yontturup bir iskele haline getirtmişti. Bu iskele uzun bir süre kullanılmış, sonra burada yapılan bir binaya temellik vazifesi görmüştür.
23/33
KİTABESİNDE PADİŞAHA DUA YAZILI
Öteden beri kayıkların yanaştıkları bir iskele olan Kabataş, lodos fırtınalarından etkilendiğinden Abdülmecid buraya 1850 yılında kayıklar için bir liman inşa ettirdi. Limanın inşa hatırası olarak da bir yüzü deniz cephesine, bir yüzü küçük limana bakan taşan bir abide dikildi. Sütunun iki tarafındaki tarihi kitabelerinde limanın inşasından sağlanan faydalar sayılmakta ve Abdülmecid'e dualar edilmektedir.
24/33
YIKILIŞI SİNEMA TARİHİMİZE MİLAT OLAN ABİDE:AYESTEFANOS
Rus Savaş Abidesi, 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı’nda ölen Rus askerlerinin anısına yaptırılmış mimari yapıdır. Şenlikköy Mahallesi’nde Galitari’da yapıldığı bilinen anıt, bugün yerinde değildir. Anıtın yapılma nedeni görünüşte oldukça makul ve insancıldı. Savaş sırasında yaşamını yitiren 5.000 civarında Rus askeri çok dağınık bir biçimde ve çeşitli mezarlıklarda gömülmüştü. Bunların gözetimi ve bakımı zor, hatta olanaksızdı. Rus hükümeti soruna çözüm olarak dini gerekler için bir şapel eşliğinde mezarları bir kemik gömütlüğünde birleştirmek isteğindeydi. Anıt, Osmanlı Devleti tarafından Rus Devletine savaş tazminatı olarak yapılmıştı. Yapımına 1895’te başlanan anıt ise önerinin amacını aşan bir biçimde ve boyutta gerçekleşti. Aslında Rus hükümetince istenen, Rus Zaferini simgeleyen bir anıtın dikilmesi idi. Dikilen anıt ise, II. Abdülhamit’in itirazı üzerine varılan bir uzlaşmanın sonunda kabul edilen haliydi. Aslında Ruslar, Osmanlı-Rus savaşı sonunda İstanbul’a doğru ilerleyişlerinde vardıkları en ileri nokta olan Yeşilköy’de bu olayın anısına bir zafer anıtı dikmek istemişlerdi. Bu yüzden de anıtın yapımı iki devlet arasında uzun çekişme ve tartışmalara neden oldu, daha sonra uzlaşmaya varıldı. Bunun üzerine Rus hükümeti harekete geçti, bugünkü Yeşilköy civarında, Florya yakınlarında bulunan Şenlikköy de (eski adı Galitaria) Barutçubaşılar’a ait arazinin bir bölümü satın alınarak, derhal inşaat hazırlıklarına başladı. Anıt, Rusya’nın İstanbul’daki askeri ataşesi Albay Peçkov tarafından belirlenen prensipler çerçevesinde Rus mimar Bozarov tarafından tasarlanıp yapılmıştı. Ayastefanos (Yeşilköy) Rus Anıtı, kare plan taşıdığı soğan kubbeli piramidal bir kuleyle tamamlanan bir yapı olarak tasarlanmıştı. Geniş merdivenlerle ulaşılan birinci platformda, görkemli giriş kapısı bulunmaktaydı. İç içe yarım daire kemerli ve ortasında muhtemelen metal bezemeli kapısı olan girişin üstünde ve iki yanında aziz figürlerinin bulunduğu panolar yer alıyordu. Girişin iki yanından yükselen merdivenlerle ulaşılan ikinci platformda yine yarım daire kemerli ve ortası metal bezemeli bir bölüm daha vardı. Bu platformların oluşturduğu ilk bölüm, masif görünümlü ve Romanesk-Bizans karışımı, hatta kale benzeri askeri görünümlü bir tasarımdı. Kolonların taşıdığı ve alttan ayrılıp yükselen üst kesim ise belirgin Neo-Slav karakterdeydi. Çan kulesi işlevi de gören bu bölüm, yeşil renkli parlak bir malzemeyle inşa edilmişti. Anıtın bulunduğu cadde Manastır Caddesi olarak geçmekteydi, bugün ise caddenin ismi Cumhuriyet Caddesi olarak değişmiştir. Anıtın etrafında ciddi bir peyzaj mevcuttu, anıttan eski adı ile Galitaria köyüne kadar olan kısımda tamamen üzüm bağları ekiliydi. Eski adı ile Galitari, şimdiki ismi ile Şenlikköy hayvancılık ve bağcılık ile meşhur bir Rum köyüydü, köyde Ruslar ile ilgili anlatılan bir hayli hikâye vardır.
25/33
YIKILIŞI
Ayestafonos Rus Abidesinin son derece görkemli bir yapıydı, iç kısmında savaşta ölen askerlerinin isimlerinin işlendiği nişler bulunmaktaydı. Bu abidenin süslenmesi için Çar I. Nikola saray ressamlarını 6 aylığına İstanbul'a göndermişti.1877-1878 yenilgisinin anısını taşıyan yapıt, I. Dünya Savaşı başlaması ve Rusya’ya savaş açılmasıyla birlikte 14 Kasım 1914 tarihinde yıkıldı. Mahmut Şevket Paşa, I. Dünya Savaşının ilan edildiği tarihlerde bu anıtın utanç kaynağı olduğunu düşünüyordu. Önce çanı indirtip askeri müzeye göndertti daha sonra da eşyaları toparlatıp polis müdürlüğüne teslim etti. Osmanlı devletinin İttifak Devletleri’nin yanında yer almasının kesinleşmesiyle Ayatefanos Rus Abidesi’nin yıkılması Milli bir dava haline geldi, özellikle yazdığı makalelerle Aka Gündüz konuyu bütün halkın sorunu haline getirmişti. Savaşın resmen ilan edilmesinden 13 gün sonra 14 Kasım 1914’te saat 08:30’da abide bütün halkın gözünün önünde havaya uçuruldu. İstanbul Emniyeti yıkım hazırlıkları esnasında gelerek yıkıma müdahale ettti fakat hiçbir şekilde Mahmut Şevket Paşayı ikna edemedi.
Yıkım, tehrip (dinamit) kalıplarıyla gerçekleştirilmiştir. Yıkılan yapı da 3 ay içerisinde bulunduğu yerden tamamiyle temizlenmiştir.
26/33
İTTİHATÇILARIN ANITKABİRİ:ABİDE-İ HÜRRİYET ANITI Türkiye'de yapılmış ilk ulusal abide.Sultan İkinci Abdülhamid Hanın tahttan indirilmesinden sonra iktidarı ele geçiren İttihat ve Terakki Partisi ileri gelenlerinin tertipledikleri bir yarışma ile projesi Mimar Muzaffer tarafından yapılan Hürriyet Âbidesi (14 Nisan 1909) o zamanki hükümet erkanının, İttihat ve Terakki taraftarlarının katıldığı gösterişli bir törenle açılmıştır. Enver Paşanın bu törende söylediği ateşli nutuk meşhur olmuştur. Hürriyet Âbidesi, çok geniş ve süslü mermer bir kaide üzerine dikilmiş bir top namlusu görünüşündedir. Kaidesinin üç köşesinde merdivenlerle genişce bir platforma çıkılır.Çiçek motifleriyle süslü kesik piramit şeklinde asıl kaidenin üç yüzünde burada yatan 70 kişinin isimleri yazılıdır. Bu kaidenin üstünde istalaktitli bir mermer çember onun da üstünde örme taştan top namlusu bulunmaktadır. Âbidenin içine, doğu tarafındaki yüzü önündeki kemerli kapıdan girilir. Bu kapının üzerinde “Makber-i Şüheda-ı Hürriyet” kitabesi vardır. Anıtın ağırlığı üç kalın fil ayağı ve bunlar arasına atılmış üç kemer üzerine oturtulmuştur.Mermer plaklar üzerine hakkedilmiş (yontularak yazılmış) olan yazılar,Mızıka-i Hümayun İmam-ı Hacı Hasan Sabri Efendinin eseridir. Meşhur hareket ordusu kumandanı Mahmud Şevket Paşanın kabri, abidenin yanında açıktadır.İttihat ve Terakkinin önde gelenlerinden Talat Paşanın kemikleri de sonradan 1944 yılında Mahmud Şevket Paşanın yanında hazırlanan bir kabre konulmuştur.
27/33
KIZTAŞI
İstanbul'da, Fatih'te bir dört yol ağzında bulunan tarihi sütundur. «Marcianus Sütunu» da denir. 10 metre tek parça granitten yontulmuş sütunun üzerinde Bizans İmparatorunun heykeli vardı. Sütunun «kürsü» denen kaidesiyle başlığında kabartma sahneler, bu arada peri kabartmaları görülür. Bugün yeri kesinlikle bilinmeyen ve Bizanslılar'ın «Kıztaşı» adını verdikleri «Afrodit Sütunu» nun Mimar Sinan tarafından Süleymaniye Camisinin içinde kullanılması üzerine Marcianus Sütunu'na «Kıztaşı» dendi. Bizans devri İstanbul’unda 455 yılında dikilen bulunan Markianos Sütunu Fatih’te Kıztaşı olarak isimlendirilen küçük bir meydanın ortasında günümüze ulaşabilmiştir. İstanbul’un fethinden sonra kurulan ilk Türk mahalleleri arasında “Kıztaşı Mahallesi” olarak adı geçmiştir. Uzunca bir süre Saraçhanebaşı’nda Yeniçeri odalarında bir evin bahçesinde kalan bu anıt bütün bölgeyi yakan Çırçır yangınından (1908) sonra yeniden yapılan düzenleme sonunda ortaya çıkarılmıştır.
Kızıl-gri Mısır granitinden iki parça olarak yapılmıştır. Kaidesi dört yüzlüdür ve beyaz mermerden yapılmıştır. her üç yüzündeki madalyonlar Yunan haçları ile bezenmiştir. Kaidesinde Nike heykelinin bulunuşundan ötürü halk arasında Kıztaşı olarak bilinmektedir. Kadesinin batı yüzünde bir de kitabe bulunmaktadır. Kitabede Latince olarak şu metin yazılıdır: Princpis Hanc Statvam Marciani Cerne Tovuqve Praefectvs Vovit Qvod Tatianvs Opvs Kıztaşı
Metnin çevirisi şöyledir: "İşte bu imparator (birinci yurttaş) Marcianus'un anıtıdır / Ki Tatianus bu eseri adamıştır". Sütunun üzerinde ise bir Korint başlığı bulunmaktadır. Başlığın İmparator Markianos'un heykellerinden birinin kaidesi olması muhtemeldir. Sütunun üzerinde bulunan ve İmparator Marcanius'a ait bronz heykelin 13. yüzyılda Venedikliler tarafından İstanbul'dan Bari'ye götürüldüğü ve şu an orada bulunan Barletta heykeli olduğu söylenmektedir.
28/33
ÖRME DİKİLİTAŞ SÜTUNU
Örme Obelisk de denilen Örme sütun, günümüze kadar gelebilmiş olan 3 eski anıttan biri. Roma döneminde Konstantinopolis’in araba yarışlarının yapıldığı Hipodrom’un tam ortasında, yarış alanını ikiye ayıran ve ”spina” olarak adlandırılan bir set bulunmaktaydı. Bu set üzerinde Çeşitli yerlerden buraya taşınmış olan anıtsal yapılar yer almaktaydı ve spinanın ucunda son anıt olarakda bu sütun bulunmaktaydı. Sütun değişik ölçülerde yontulmuş taşlardan örülek meydana getirilmiştir. Mermer kaidesinin bir tarafında, Grekçe 6 mısralık bir kitabe işlenmiştir. Burda ” Bu dört köşeli heybetli ve harika anıt, zamanla harap olmuşken, şimdi İmparator Konstantinos ile devletin şanı olan oğlu Romanos tarafından önceki görüntüsüne nispetle daha iyi duruma getirildi; Rodos kolosu harikulade idi, bu bronz anıt ise hayranlık yaratmaktadır. ” Burada adı geçen kolos, Rodos Limanı’nın ağzında bulunan ve ilkçağ dünyasının yedi harikasından biri sayılan dev ölçüde bir Apollon heykeli idi. Kitabe metninden anlaşıldığı üzere, İmparator Konstantinos ile oğlu Romanos tarafından onarılmıştır. Kitabeye göre; daha eski döneme ait olan bu yapı 4. veya 5. asırda harap duruma gelmişken, İmparator VII. Konstantinos ve oğlu II. Romanos tarafından onarılmıştır.
OSMANLI DÖNEMİNDE ÖZEL İZİNLE AÇILDI
Osmanlı döneminde, 16. yüzyılda Pierre Gilles, Örme Sütunu oldukça etraflı tasfirini yapmıştır, Evliya çelebi ise bu anıtın şehrin tılsımlarından biri olduğunu bildirmektedir. At meydanının toprak seviyesinde yaşanan yükselmeden dolayı anıtın kaidesi gömülü durumdayken Kırım Savaşı sırasında 1856 ‘da Charles Newton’a verilen izinle kaide çevresi açılarak etrafı demir parmaklık ile çevrilmiştir. 19. yüzyılda çekilen fotoğraflarda anıtın orta kısmında taşların düşmesi sonucunda bir boşalma olduğu görülmektedir. Yapılan onarımlarda buradaki boşluklar doldurularak anıtın yıkılması engellenmiştir. Anıt 32 metre boyundadır ve temelindeki üç basamaktan sonra mermer kaide gelmektedir. Gövde pek muntazam yontulmuş olmayan taşlardan örülmüştür. Ortalardaki bölümde, alt ve üst kısımlara nispetle daha muntazam olan dolgu, 19. yüzyılın son yıllarında yapılan onarım izlerini taşımakta.
29/33
ÇEMBERLİTAŞ
Çemberlitaş Sütunu İstanbul’da aynı adı taşıyan semtte bulunan dikilitaştır. Roma İmparatoru Büyük Constantinus tarafından 11 Mayıs 330' da Konstantinopolis’in kuruluşu sırasında Roma’dan getirilerek dikildi. Porfir bloklardan oluşan sütun, Roma’ da Apollon Tapınağı’nda bulunuyordu ve üzerinde yedi ışıklı tacıyla Helios biçiminde betimlenen Tanrı Apollon’ un heykeli vardı. İstanbul’a getirildikten sonra Apollon heykelinin yerine Constantinus’un heykeli ve tacındaki yedi ışık yerine de İsa’yı çarmıha çakan çiviler konuldu. Daha sonra heykeller değiştirildi; önce İmparator İulianus (361-363), sonra da Büyük Theodosius (376-395) kendi heykellerini koydurdular. 1081’de yıldırım düşmesi nedeniyle, Thedosius heykeli yıkıldı. Bizans İmparatoru I. Manuel Komnenos (1143-1180) bunun yerine günümüzde de yerinde duran yazıtlı mermer bir Korint başlığı koydurdu. Başlığın üzerinde altı yaldızlı bir haç bulunuyordu. 1204-1261 arasında İstanbul’daki Latin egemenliği döneminde sütunun üzerinde büyük boyutlu bir Hera heykeli vardı. Osmanlı döneminde haç kaldırılarak dikilitaş yerinde bırakıldı. 1672’deki büyük yangında dikilitaş, çevresindeki yapılarla birlikte büyük zarar gördü ve porfir bloklar çatladı. II. Mustafa (1695-1703) döneminde 1701’de çatlayan sütunlar, çemberlerle sağlamlaştırıldı ve sütun bundan sonra Çemberlitaş adını aldı. Cumhuriyet’ten sonra çevresindeki birçok yapı yıkılarak sütun ortaya çıkarıldı, çevre düzenlenip bugünkü haline getirildi. Çemberlitaş’ın günümüzdeki yüksekliği kaidesiyle birlikte 33 metredir. 6 parça porfir silindir bloğun üst üste gelmesiyle oluşmuştur. Sütun altıgen bir kaide üzerine oturur. Porfir blokların birleştiği yerler defne dalı biçiminde işlenmiş mermer çelenklerle bezenmiştir.
30/33
BURMALI/YILANLI SÜTUN
İstanbul’un en eski eserlerinden birisidir. Birbirine dolanmış 3 yılanın kafaları altın bir kazanın 3 ayağı biçimini alıyordu. M.Ö. 5.yy’da Persleri yenen 31 Yunan şehri elde ettikleri bronz ganimetleri eriterek bu eşsiz kalitedeki eseri yaptırtmıştı.8 m. boyundaki Yılanlı Sütun aslında Delfi’deki Apollo mabedine dikilmişti. İmparator Konstantin tarafından 324 yılında getirttirilerek, Hipodromun ortasına diktirilmiştir. 17 yy.da yılanların kafaları yerlerinde duruyordu.
31/33
TARİH KİTABI GİBİ SÜTUN: DİKİLİTAŞ SÜTUNU
Türkçe 'Dikilitaş' diye bilinen sütun, pembe granitten, kare prizmaya yakın biçimde, 18.74 m yüksekliğindedir. Mısır’ın 18. Sülale firavunlarından III. Tutmosis (10 1504-1450) tarafından Güneş Tanrısı Horus adına Karnak Tapınağı’nın önüne diktirildi. Roma İmparatoru Iulianus Apostat (361-363) döneminde İstanbul’a getirildi. I. Theodosius (379-395) döneminde Hipodrom’a (bugünkü Sultanahmet Meydanı) yerleştirildi. Köşelerdeki küp biçiminde dört tunç ayakla üzeri kabartmalı bir kaide üzerine oturtuldu. Kaide üzerinde yer alan Latince ve Yunanca iki yazıttan birinde 30, ötekinde 32 günlük çalışma sonunda taşın dikildiği anlatılır. Kaidenin yüzlerinde kabartma olarak işlenmiş sahnelerde locada İmparator I. Theodosius, yanında eşi, iki oğlu Arkadios ve Honorius ile İmparator II. Valentinianus işlenmiştir. Yanlarında ileri gelen devlet adamları, muhafızlar ve ayrı bir sıra halinde seyirciler yer alır. Bunların önünde Hipodrom’da yapılan olaylar, dikilitaşın dikilmesi, yarışan arabalar, Bizans’ın yendiği kavimler, dansözler ve çalgıcılar gösterilmiştir. Kaide üzerinde yükselen granit sütunun dört yüzünde hiyerloglifle yazılmış yazılar yer alır.
32/33
GÜNÜMÜZE KADAR DEĞİŞİKLİĞE UĞRAMADAN GELEN EN ESKİ ABİDE: GOTLAR SÜTUNU
Topkapı Sarayı dış bahçesinde,Gülhane Parkı Sarayburnu girişinde bulunan Ve Roma Devri'nden günümüze hiç değişikliğe uğramadan gelen en eski abidedir.3.veya 4.yy'da dikilmiş olan sütun yüksek kaide üzerinde 15m.boyunda monalit mermerdir.Sütun başı korint uslubunda kartal arması ile süslüdür.Got'lara karşı kazanılan zaferden bahseden kitabe satırlarından dolayı Gotlar Sütunu adıyla anılır.Etrafını saran Yüksek ağaçlar arasına saklanmış gibi durmaktadır.
33/33
MENDİREĞİN ÜZERİNDEKİ ANIT Kadıköy’e her gelişte ve gidişte dikkat çeken, deniz fenerinin hemen ardında bulunan bu anıtın açılışı da, 2. Abdülhamit’in tahta geçişinin 25. yıldönümü olan 1 Eylül 1902’de yapıldı. Anıtın hikayesi şöyle: Haydarpaşa Limanı’nı daha sonrada garını yapmak için öncelikle bir dalgakıran inşa edilmesi gerekiyordu. Bu nedenle Haydarpaşa açıklarına 1899 yılında bu dalgakıran inşa edildi. Dalgakıranın üzerine padişah 2.Abdülhamit’in şerefine bir anıt yapılması düşünüldü. Anıtın yapımı için de dönemin ünlü mimarı Vallaury görevlendirildi. Vallaury’inin yaptığı anıt yekpare bir mermerden oluşuyordu. Deniz cephesinde bir arma kara cephesinde ise padişahın tuğrası buluyordu.