Döner diplomasisi

Dr. Hacı Mehmet Boyraz/ İstanbul Medipol Üniversitesi Öğretim Görevlisi
3.05.2024

Almanya'nın Türklere yönelik devam eden ırkçı terörü sonlandırma yolunda artık somut adımlar atması gerekiyor. Almanya'nın Türkiye'nin AB üyelik sürecinde oynadığı menfi rol, İkili ilişkilerdeki bir diğer sorunlu alan olarak duruyor. Steinmeier'in de geçen haftaki ziyaretinde konuyla ilgili olumlu mesajlar vermediği dikkate alınırsa AB üyeliği meselesi, önümüzdeki süreçte Türk-Alman ilişkilerindeki sorunlu alanlar arasında yer almaya devam edecektir.


Döner diplomasisi

Almanya Cumhurbaşkanı Frank-Walter Steinmeier, 3 Mart 1924'te imzalanan Türkiye-Almanya Dostluk Anlaşması'nın 100'üncü yılına binaen geçen hafta Türkiye'ye önemli bir ziyaret gerçekleştirdi. Başbakan Olaf Scholz'un Mart 2022'de Ankara'ya gerçekleştirdiği ziyaretin ardından Almanya'dan Türkiye'ye yapılan en üst düzey ziyaret olduğu için Steinmeier'in temasları bir hayli yoğun geçti. Ayrıca 7 yıldır cumhurbaşkanı olarak görev yapan Steinmeier, Türkiye'ye bu sıfatıyla ilk kez geldiği için üç günlük programı, her iki ülke kamuoyunun yakın ilgisini celp etti.

Geçmişe baktığımızda özellikle Angela Merkel döneminde iki ülke arasında cereyan eden sorunların çözülmesi ve ikili ilişkilerin ilerletilmesi bakımından lider diplomasisinin etkili bir rol oynadığını görüyoruz. Lider diplomasisi çerçevesinde iki ülkenin devlet ve/ya hükümet başkanları arasında doğrudan ve yüz yüze temaslar kurulduğu için zirve görüşmelerinde ilişkilerdeki sorunların giderilmesine ve ilişkilerin ilerletilmesi adına iş birliğine yönelik kararlar alınır. Halihazırda Türk-Alman ilişkilerinin siyasi gündemini meşgul eden akut bir kriz olmadığı için Cumhurbaşkanı Steinmeier, geçen haftaki ziyaretinde esasen Türk-Alman ilişkilerinin siyasi ve ekonomik açıdan güçlendirilmesine yönelik temaslarda bulundu.

Ana vatanına getirilen döner

Steinmeier'in ziyaretine ve Türk-Alman ilişkilerinin seyrine dair kapsamlı bir değerlendirme yapmadan evvel bu ziyaretteki en ilgi çekici olaya yani döner meselesine değinmek gerekiyor. Cumhurbaşkanı Steinmeier'inTürkiye'ye gelirken alışılmışın dışında yol izleyerek yanında bir Türk dönerci ve 60 kilo et döner getirmesi, bazılarınca komik bazılarınca anlamsız bulundu. Ancak Steinmeier'in yanında gelirken Almanya'da en çok tüketilen fast food ürünü olan ve Türklerle özdeşleşen "Alman döneri" getirmesi, Türkiye'ye ve Almanya'daki Türk diasporasına yönelik bir iyi niyet beyanı olarak görülebilir.

Daha önce Şansölye Merkel de sık sık Türk dönercileri ziyaret ederek ve döner keserek aslında Türk diasporasıyla bir bağ kurmaya çalışmıştı. Merkel gibi Steinmeier da Türkiye'ye gelirken yaratıcı bir fikirle "döner diplomasisine" başvurarak Almanya'nın Türkiye menşeli döneri benimsemekle kalmadığını aynı zamanda bu döneri Alman mutfağının ayrılmaz unsuru haline getiren Türk toplumunu kanıksadığını göstermeye çalıştı. Nitekim kamuoyunun gösterdiği yakın ilgi ve yapılan haberler itibariyle döner diplomasisinin Türkiye'de ve Almanya'da beklenenden öte bir etki oluşturduğu söylenebilir. Bunun yanı sıra Steinmeier'in döner diplomasisi, kamu diplomasisinin bir alt dalı olan gastrodiplomasinin devletlerarasındaki ilişkilerde oynayabileceği yapıcı role güzel bir örnek teşkil ediyor.

100 yılı geride bırakan dostluk

Türk-Alman ilişkileri hiç şüphesiz köklü bir geçmişe sahiptir. Birinci Dünya Savaşı'na giden yolda Osmanlı ve Alman imparatorlukları arasında tesis edilen ve zamanla "silah kardeşliği" (Waffenbrüderschaft) benzetmesiyle anılan güçlü bağlar savaşın ardından da devam etti. 3 Mart 1924 gibi Cumhuriyet Türkiye'sinin erken dönemine denk gelen tarihte imzalanan Dostluk Anlaşması'ndan bugüne kadar ikili ülke arasında devletlerarası ilişkilerin doğası gereği zaman zaman siyasi gerilimler ortaya çıktı. Ancak bunların her biri ya taraflardan en az birinin gösterdiği yapıcı tutum sayesinde aşılabildi ya da zamanın olağan akışı içerisinde gündemdeki yerini kaybetti. Koca bir asrı geride bırakan Türk-Alman dostluğunun Almanya için ne anlam ifade ettiğini Steinmeier, geçen haftaki ziyaretinde "Almanya'nın hiçbir ülkeyle Türkiye ile olduğu gibi dostane ilişkileri yok" sözleriyle dile getirdi.

İki ülke arasındaki ilişkilere yön veren asıl dönemeç ise 1960'larda başladı. Gelişen Alman ekonomisinin artan iş gücü talebini yurtdışından karşılama amacıyla Türkiye ile Almanya arasında 30 Ekim 1961'de tarihi işgücü anlaşması imzalandı. İlk yıllarda "nasılsa bir gün geri dönecekler" gözüyle bakılan Türkler, beklenenin aksine Almanya'da kalıcı oldu ve geri dönmek bir yana Almanya'nın her yönden önemli bir parçası haline geldi. Günümüzde sayıları 3,5 milyonu aşan farklı statülerdeki Türkler, misafir işçi (Gastarbeiter) olarak gittikleri fakat kalıcı oldukları Almanya'nın öylesine önemli bir parçası oldu ki beraberlerinde götürdükleri döner bile Steinmeier'in deyimiyle Almanya'nın ulusal yemeği haline geldi. İşte Steinmeier, bunlara referansla sembolik bir mesaj vermek için geçen haftaki ziyaretine Türk-Alman ilişkilerinin tarihinde önemli bir merhale olan işçi göçünün simgesi Sirkeci Garı'na giderek başladı ve sonrasında konuklarına Almanya'dan getirdiği döneri ikram etti.

Yeri gelmişken 30 Ekim 1961'de imzalanan işgücü anlaşmasına referansla iki ülke arasındaki ilişkileri ve Almanya'daki Türklerin 60 yıllık serüvenini geçen sene yayınladığımız 60 Yılın Ardından Türkiye-Almanya İlişkileri ve Almanya'daki Türkler başlıklı derleme kitabımızda farklı boyutlarıyla ele aldığımızı belirtmek istiyorum. 16 araştırmacının katkısıyla hazırladığımız kitabımızda ikili ilişkileri tarihi, siyasi, ekonomik ve toplumsal yönleriyle detaylı bir değerlendirmeye tabi tuttuk. Kitap ayrıca konusu itibariyle alanında ilk olma özelliği taşıyor.

Türk-Alman ilişkilerindeki sorunlu alanlar

Türk-Alman ilişkilerinin siyasi ayağına baktığımız zaman ikili ilişkilerde terör ve güvenlik sorunlarının hala yapısal bir mesele olarak durduğunu görüyoruz. Zira Almanya'nın Türkiye'nin milli güvenliğine ve bütünlüğüne tehdit oluşturan PKK'ya ve FETÖ'ye kendi sınırları içerisinde geniş bir harekat alanı sunması, 100 yılı geride bırakan müttefiklik hukukuyla hiçbir şekilde bağdaşmıyor. Almanya, söylem itibariyle Türkiye'nin terörle mücadelesine destek verdiğini iddia etse de işin icraatına baktığımızda her iki örgütün eleman devşirme ve gelir elde etme konularında Almanya'yı hala Avrupa'daki üsleri olarak kullandıklarını görüyoruz. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da Steinmeier ile yaptığı basın toplantısında bu konuya değinerek "Terörle mücadele hususunda Almanya'dan daha fazla destek ve dayanışma bekliyoruz" değerlendirmesini yaptı.

Almanya'daki Türklere yönelik sonu gelmez ırkçı saldırılar da ikili ilişkilerdeki aktüel sorunlar arasında yer alıyor. Geçmişte Türklere yönelik gerçekleştirilen kanlı saldırılar herkesin hatırındayken daha geçtiğimiz mart ayında Solingen'de Türklerin yaşadığı bir binanın kimliği belirsiz ırkçılar tarafından kundaklanması sonucunda 2'si çocuk olmak üzere 4 Türk kökenli hayatını kaybetti ve 9 kişi yaralandı. Bu durum, Almanya'da ırkçılığın artık kurumsal bir hal aldığı ve devletle ırkçı terör örgütleri arasındaki organik bağların ayyuka çıktığı bir ortamda Türklerin can ve mal güvenliğinin sağlanamadığını gösteriyor. Bu nedenle Almanya'nın Türklere yönelik devam eden ırkçı terörü sonlandırma yolunda artık somut adımlar atması gerekiyor.

Almanya'nın Türkiye'nin Avrupa Birliği (AB) üyelik sürecinde oynadığı menfi rol, İkili ilişkilerdeki bir diğer sorunlu alan olarak duruyor. Aslında Almanya, 1998-2005 arasında görev yapan SPD'li Gerhard Schröder döneminde Türkiye'nin AB üyeliği yolunda fevkalade olumlu bir tutum sergilemişti. Bu sayede Türkiye önce 1999'da Helsinki Zirvesi'nde AB'ye aday ülke olarak kabul edildi ve sonrasında 2005'te AB'ye üyelik müzakerelerine başlayabildi. Bu süreçte görev yapan sosyal demokrat Schröder yönetimi, oldukça yapıcı bir tavır takındı ve Türkiye'nin AB üyelik sürecinin ilerleyebilmesi için yoğun diplomasi trafiğinin merkezinde yer aldı.

Schröder'in halefi muhafazakar demokrat Merkel ise görev süresi boyunca tam tersine bir tavır takındı ve Türkiye'nin AB üyeliğini engelleyen ön plandaki figürlerden biri oldu. SPD'li Scholz liderliğindeki mevcut Alman hükümeti de Merkel'in politikasını devam ettirdiği için Türkiye'nin AB üyelik süreci uzun süredir patinaj çekiyor. Steinmeier'in de geçen haftaki ziyaretinde konuyla ilgili olumlu mesajlar vermediği dikkate alınırsa AB üyeliği meselesi, önümüzdeki süreçte Türk-Alman ilişkilerindeki sorunlu alanlar arasında yer almaya devam edecektir.

Ticaret ve yatırımlar

Steinmeier'in İstanbul'daki temaslarında Türk ve Alman yatırımcılarla buluşması, iki ülke arasındaki ticaret hacmini ve her iki ülkedeki yatırımları artırma iradesinin bir tezahürü olarak görülebilir. Konuyla ilgili hemen vurgulamak gerekir ki 2023 verilerine göre iki ülke arasındaki toplam ticaret hacmi 55 milyar avroya ulaşmış durumda. Aynı yılın verilerine göre Almanya Türkiye'nin en çok ihracat yaptığı ülkeler arasında 24,3 milyar avroyla ilk sırada, en çok ithalat yaptığı ülkeler arasında ise 30,7 milyar avroyla üçüncü sırada yer alıyor. Dahası Türkiye'de şu an 8.000'den fazla Alman sermayeli firma faaliyet gösteriyor.

Meseleye Almanya açısından bakıldığında yine geçen yılın verilerine göre Türkiye Almanya'nın en çok ihracat yaptığı ülkeler arasında on dördüncü sırada, en çok ithalat yaptığı ülkeler arasında ise on yedinci sırada yer alıyor. Bu veriden daha çarpıcı olansa günümüzde sayıları 80 bini aşan ve yaklaşık 80 milyar avro ciro yapan Almanya'daki Türk işletmeler, dün misafir olarak geldikleri Almanya'da yarım milyondan fazla kişiye istihdam sağlıyor. Dolayısıyla Almanya Türk ekonomisi için ne kadar önemli ise Türkiye ve Almanya'daki Türkler de Alman ekonomisi için en az o kadar önemlidir. Bu yönüyle Türk ve Alman ekonomileri arasında bir karşılıklı bağımlılık durumundan söz edebiliriz. Nitekim Steinmeier, Ankara'da Cumhurbaşkanı Erdoğan'la görüşürken isabetli bir yaklaşımla şu tespitte bulundu: "İki ülke olarak her alanda birbirimiz için vazgeçilmeziz".

Diğer taraftan ikili ticaret hacmi uzun yıllardır Almanya'nın lehine seyrediyor. Ancak Türkiye'nin Almanya'ya katma değeri yüksek ürün ihracatında yaşanan artış sebebiyle bu farkın son yıllarda kapandığını görüyoruz. Nitekim bir örnek olarak vermek gerekirse Türkiye, Almanya'ya 2010'lara kadar en çok tekstil ürünü ihraç ediyorken günümüzde en çok motor ve araba parçası ihraç ediyor. Almanya ise uzun yıllardır süregelen trende uygun olarak Türkiye'ye en çok araba ihraç ediyor. Bu durum, Türk ekonomisinin AK Parti döneminde salt tekstil ve tarım ülkesi kimliğinden sıyrılarak katma değeri yüksek teknolojik ürün ihracatına yönelme stratejisinin somut bir yansıması olarak görülebilir.

İki ülke arasındaki ticaret, uzun senelerdir Almanya'nın lehine olsa da Türkiye açısından Almanya'ya tek taraflı bir bağımlılıktan bahsedemeyiz. Zira Türkiye'nin Almanya'ya yaptığı ihracat Almanya'dan yaptığı ithalatı tamamen karşılayamıyor olsa da niceliği itibariyle hiç de küçümsenecek seviyede değil. Ayrıca ticaret dengesindeki fark geçen yıl itibariyle 6,5 milyar avroya düştü. Bundan dolayı ticaret dengesinde Almanya'nın ezici üstünlüğü kesinlikle söz konusu değil. Burada Almanya'nın her yıl dış ticaret fazlası veren ender ülkeler arasında yer aldığı ve gayri safi yurtiçi hasıla değerlerine göre dünyanın en büyük beş ekonomisinden biri olduğu hatırlanırsa ticaretteki dengesizliği çok da anormal karşılamamak gerekir.

Son olarak Erdoğan-Steinmeier görüşmesinde her iki lider toplam ticaret hacmini artırma yönünde müşterek irade beyan etti. Ancak iki ülke arasındaki ticaretin ciddi bir ilerleme kaydedilebilmesi için 1 Ocak 1996'dan beri yürürlükte olan Türkiye-AB Gümrük Birliği'nin güncellenmesi gerekiyor. Güncel ticari beklentileri karşılayamayan ve her geçen yıl Türk ekonomisi için daha dezavantajlı bir hal alan gümrük birliğinin Ankara'nın taleplerine uygun şekilde güncellenmesi, sadece Türkiye'ye değil aralarında Almanya'nın da bulunduğu AB üyesi için ülkeler için de kazançlı olacaktır. Nitekim AB Komisyonu'nun 2014'te Dünya Bankası'na hazırlattığı raporda gümrük birliğinin güncellenmesi gerekliliğine dikkat çekilmiş ve olası bir güncellemenin "kazan-kazan" ilkesi çerçevesinde her iki tarafa yarar sağlayacağı belirtilmiştir. Ancak Almanya'nın başını çektiği bir grup AB üyesi, Türkiye ile ticaretlerindeki avantajlı konumlarını kaybetmemek ve bu konuyu Türkiye'ye karşı siyasi bir "sopa" olarak kullanmaya devam edebilmek için gümrük birliğinin güncellenmesine engel oluyorlar. Bu sebeple gümrük birliği güncellenene kadar Türkiye ve Almanya arasındaki ticarette ciddi bir ilerleme kaydedilmesi pek mümkün değil.