Anadolu Ajansı'nın Tansu Çiller söyleşisi, bir 'haber'den öte anlam taşıyor.
Zira Çiller, dönemin DYP Genel Başkanı ve Başbakan Yardımcısı olarak, 1998'de merhum Necmettin Erbakan'ın başbakanlığındaki RP-DYP hükümetini düşüren 28 Şubat sürecinin ikinci muhatabıydı.
Söyleşiden şunları çıkardım:
Türkiye'nin asıl meseleleri demokrasi, toplumsal barış, güvenlik, kalkınma ve bu dengeyi bozmaya yönelik terörle mücadeledir.
Ancak Türkiye'de bütün bunlardan çok kendi gücünü ve 'kârını' korumayı düşünen kesimler her zaman vardır.
Darbeler bu kesimlerin çıkarlarının birleştiği noktada gündeme gelir.
Bu sırada Türkiye'de ekonomi, toplumsal barış ve demokrasi adına iyi şeylerin olması hiçbirinin umrunda değildir.
Bunlar, milletin oyuyla seçilenler üzerinden 'kendileri ve dış müttefiklerinin çıkarlarına göre' hükümetler oluşturmak ister.
Darbecileri 'ikna etmeye' veya işbirliklerini bozmaya yönelik 'alttan almalar' ve 'ara bulmalar' işe yaramamıştır.
Sivil siyasetin 'memleket zarar görmesin' kaygısı, darbeciler tarafından 'korku' sayılmış ve sömürülmüştür.
Darbeye karşı koymanın doğru olduğunu düşünen siyasetçilerin, konuyu 'kendi aralarında halletme' çabası da işe yaramamıştır.
Darbe girişimlerine karşı mücadelenin, ancak 'halkla birlikte' verilmesi halinde başarılı olabileceği, 27 Nisan 2007 e-muhtırası ve 15 Temmuz 2016 darbe girişimiyle kanıtlanmıştır.
Bütün darbe ve girişimlerin 'dış müttefikleri' vardır.
Darbe girişimi başarısız olduğunda, dış müttefikler içerideki 'işbirlikçilerinden' vazgeçmezler; 'hükümet değiştirme' projesinde 'B Planı'na geçerler.
B Planı, işbirlikçiler üzerinden darbe girişimini önemsizleştirme, darbenin püskürtülmesini ise 'itibarsızlaştırma' projesidir.
Bunu da gizli yapmazlar, işbirlikçilerine moral motivasyon vermek ve milleti 'memleket zarar görür' endişesini korkuya dönüştürmek için 'açıkça' yaparlar.
'Muhalefeti teşvik etmek, yeni gelecek hükümetlerle çalışmak' gibi 'meşru' ifadelerin yer aldığı raporlar, makaleler, siyasi açıklamalar bu yüzden art arda gelir.
28 Şubat sürecinin gazeteci olarak tanığıyım.
O günün darbeci anlayışı Türkiye için hâlâ 'beka meselesi'dir.
Çiller'in şu sözleri, hem büyük bir pişmanlığın hem de umudun ifadesi: "Refahyol Hükümeti devam etseydi bu bir hizmet kervanı olacaktı. Refah Partisi ile uyum içinde çalışıyorduk. En muhafazakar kesimden en büyük demokratik açılımlar çıkıyordu. Bu ne kadar büyük bir uzlaşmayı, ayrışmadan bütünleşmeyi getirecekti. Bütün bunları Türkiye bir darbe ile kaçırmıştır. 28 Şubat'ın ardından batan bankalar, Türkiye'yi büyük krize soktu. Bu krizin maliyeti 291 milyar dolar. Bunları, gençlerimiz darbelerin maliyetini anlasın diye anlatıyorum. Nihayet millet ne yaptı? Bizleri tasfiye etti ve AK Parti iktidarına şans verdi ve onlar da darbeleri bitirdiler. Darbeleri, vesayet dönemini bitirdik ama henüz birleşmedik. Şimdi bize düşen yine demokrasinin yüksek platformunda birleşmek. Burada, herkese yer var. Ülkemizi sadece muasır medeniyetler seviyesine çıkaramayız, aynı zamanda bu ülkeyi büyük bir aşamadan geçiririz. Çünkü hepimiz için tek bir Türkiye var."
Çiller, bu sözlerini, eski başbakan merhum Mesut Yılmaz'ın cenaze töreni öncesi İstanbul Marmara İlahiyat Camii avlusundaki TRT yayınında da söylemişti. O sırada ben de yayın sıramı bekliyordum. Çiller'e yönelik insanların ilgisi öyle yoğundu ki, onlarla konuşurken araya girip kutlayamadım, yayında sözlerinin altını çizdim.
Çiller, bir süredir sürekli vurguladığı bu 'pişmanlık' ve 'uyarı' içeren sözleriyle 'devlet umuru' görmüş olmanın gereğini yapıyor.
Bunun takdirini, benim gibi zamanında kendisini en çok eleştirenler de yapıyordur.
Dilerim, 'zamanında birlikte siyaset yaptığı' günümüz siyasetçileri de dikkate alır.
ERMENİSTAN'DA DA DARBEYE HAYIR
Türkiye'nin Ermenistan ordusunun Başbakan Paşinyan'a muhtıra vermesine yönelik 'anında, net ve sert' tepki koyması 'normal' bir dünyada yankı bulurdu.
Paşinyan, Fransa'nın gazı ve ABD'nin arka çıkması ile Azerbaycan'da işgal edilen toprakları 'zimmetine geçirme' hesabı yaptı.
Azerbaycan'a saldırdı.
Binlerce Azerbaycan Türkü'nün kanı eline bulaştı.
Türkiye'ye yönelik 'kirli propaganda' yaptı, iftiralar attı.
Türkiye sahada ve diplomaside Paşinyan'a karşı mücadelesini verdi.
Paşinyan ve 'generalleri' Azerbaycan'da ağır bir 'Türk tokadı' yedi.
Ama aynı generaller, sonra ona dönüp darbe yapmaya kalkınca, Türkiye 'sivil siyaset'ten yana tavrını koydu.
'Oh olsun' demedi.
'Müstehaktır' açıklaması yapmadı.
Mısır'da merhum Muhammed Mursi'ye yapılana 'darbe' dediği gibi, ABD'de Kongre'nin işgaline tepki verdiği gibi Ermenistan'da da darbeye karşı tavrını koydu.
Darbeleri ve terör örgütlerini 'işine gelmesine göre' sınıflandıran 'demokrat Batı'dan üstünlüğümüz bu bizim.
O yüzden bu konuda Türkiye ile yarışmak yerine, bu tavrın sahibi Türkiye'ye 'sivil darbe' iftirası atma peşindeler.
Ve bunu da maalesef 'işbirlikçi' korosuyla yapıyorlar.
İNŞAAT KÜÇÜLDÜ SANAYİ BÜYÜDÜ
Türkiye'nin dün açıklanan büyüme rakamları umut verici.
Koronavirüs salgını ve ekonomiyi daraltan kısıtlamalara rağmen 2020'yi yüzde 1,8 büyümeyle kapatmak önemli bir başarı.
Özellikle de yılın ikinci yarısında önce yüzde 6.3, sonra yüzde 5.9 büyüme...
İnşaat küçülürken sanayide büyüme yüzde 2'ye ulaştı.
İnşaatın küçülmesi iyi değil ama toparlaması daha hızlı olacaktır.
Sanayinin büyümesi ise zaten zayıf olduğumuz bir alanda güç kazandığımızın göstergesi.
Sanayi devriminden bu yana kapatmaya çalıştığımız açığın daraldığını göreceğiz.
Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mustafa Varank'ın dün "Teknoloji Odaklı Sanayi Hamlesi Programı kapsamında 919 ürünün yerli üretiminin desteklendiğini, böylece ithalata giden 50 milyar doların Türkiye'de kalacağını" açıklaması da bunun işareti.
Hazine ve Maliye Bakanı Lütfü Elvan'ın, önceliklerini 'fiyat istikrarı, enflasyonla mücadele, yatırım ve üretim' diye özetlemesi ise 'mutfağın ve refahın ihmal edilmediği' güvencesini veriyor.
Halkın geçimi ve refahı ile sanayide büyümenin bir arada yürütülebilmesinin önü hiç bu kadar açık olmamıştı.
İNCE 'İŞİNE' BAKIYOR
CHP'de hep bir şeyler olurken Muharrem İnce ne yapıyor diye baktım.
Parti içindeki 'nahoş' olaylardan ve tartışmalardan uzak duruyor.
Genel Merkez için Çetin Emeç Bulvarı yakınlarında bir bina bulunmuş, iç mimarisi ve çevre düzeni üzerinde çalışılıyor.
Parti yönetim şeması ile teşkilatlar şekilleniyor; isimler belirleniyor, görüşmeler yapılıyor.
Partinin adı, logosu, rengi üzerinde çalışılıyor.
Parti tüzüğü ile 19 Mayıs'ta açıklanacak 'çıkış manifestosu'na son şekli veriliyor.
Muharrem İnce, bu süreçte çok gözden uzak kalmak da istemiyor. Gönülden de uzak olmamak, 'ilgiyi sıcak tutmak' için ara ara bazı TV yayınlarına katılmayı planlıyor.
İnce'nin açıklamaları CHP'de olacaklara ilişkin ipuçları verecek.