Referandum 12 Eylül zihniyetiyle hesaplaşma olacak...
Markar ESAYAN markar.esayan@aksam.com.tr
“Ya Cumhurbaşkanı bir sabah kalkar da 10 bin Cumhurbaşkanı yardımcısı atarsa”, “Ya millet delinin birini Cumhurbaşkanı seçerse” gibi fantezileri muhalefetin zeka seviyesiyle eşitleseydik, ayıp, hatta hakaret etmiş olurduk. Öyle değil elbette. Burada zeka değil, bir ahlak sorunu var. Yalan söylemek, cinayet işlemeye benzer. Zor iştir ve bunu yapmadan önce çok önemli şeylerden vazgeçmek zorundasınızdır.
Kapımıza kadar dayanan Batı’ya karşı devleti güçlendirmekten, millet ve devlet kaynaşmasını sağlamaktan başka hiçbir yolumuz yok. “Cumhurbaşkanlığı sistemi” dışarıdan ve içeriden yapılan bu saldırılara karşı alacağımız belli başlı tedbirlerden biri. Gerçek şu ki; “Evet” çıkarsa beka sorunumuzu çözeriz ama “Hayır” çıkarsa PKK, FETÖ, HDP ve CHP’nin istediği olur, ülke bölünmeye gider. Batı Sevr’i dayatır. Aksini kimse boşuna ispat etmeye çalışmasın; “Evet”in dışındaki yollar bölünmeye çıkar.
2015’te “gelecek sene Türkiye’de bir darbe/işgal girişimi olacak” dense burun kıvıracak olanlar, bir daha 2016’lar yaşamamamız için yapılan dönüşüm yatırımlarının gerekliliğini de idrak edemiyorlar. Türkiye’nin en büyük gerçeği dönüşmesi gerektiğidir. Bu zaruret devam ederken şahsi hesaplaşmalar, “köşe kapmaca” oyunları ve karakter suikastları ihanet; enaniyetle örülü olan bir takım “entel” tartışmalar lüks; ve 2016’yı unutmak ise en basit tabirle lakaytlıktır. 2016’dan ders alalım. Türkiye’nin dönüşmesinden ve istikrarından, bağlılığı bu topraklara ait olan, iktidar veya muhalefet, herkes kazançlı çıkacak.
Liderleri tarih yaratır, liderin oluşumunu hazırlayan tarihi şartları, siyasal süreçleri, liderin vasıflarını araştırıp ortaya koyacak olan ise araştırmacının emeğidir, çabasıdır ki, o zaman verilen eserler kalıcı olur. Bu açıdan Dr. Akdoğan’ı kutlamak lazımdır.
Uzun zamandan, yıllardan beri kriz içindeki dünya da, dünyanın en büyük ve gelişmiş ekonomilerinde“ “secular stagnation” denen bir durgunluğun hakim olduğu kanaati yaygın şekilde vardı. Düşük enflasyon, düşük büyüme hızı, düşük faizler ve zayıf prodüktivite artışı gelişmiş ekonomilere hakimdi. Ancak son dönemde bu durumun değişibileceği , hatta değişmeye başladığı konusunda tezler de ortaya çıkmaya başladı.