Türkiye’nin bütün uluslararası platformlarda adeta yıldız ülke olması, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu kadar ilgi odağı haline gelmesi sizce tesadüfle açıklanabilir mi? Bakmayın bir kısım çevrelerin İstanbul Belediye seçimlerinin sonuçlarına bakarak, kendi kendilerine gelin güvey olmaya kalkıp, Türkiye için dışarda hazırlanan muhtelif senaryolardan birine müşteri yazılıp kendi dünyalarında bir yer hayal etmelerine.
Cumhurbaşkanı’nın Japonya’daki G-20 zirvesine, hem yaptığı görüşmelerle hem de değerlendirmeleriyle damgasını vurmasının arkasında yatan sebepler arasında kocaman bir dünyanın, mazlum ülkelerin sorunlarını dile getirmesinin payı önemlidir; bu çıkış, uluslararası göç, mültecilere yardım, teröre, işgallere ve ülkelerin iç işlerine müdahaleler konusundaki tavırla insanlığın vicdanını temsil etmektedir.
YILDIZ OLMAK
Dünya sisteminin değişiminin krize dönüştüğü bir aşamada Başkan Erdoğan’ın yeni uluslararası sistemin eşitlik, adalet ve demokratik temsil düzeyinde örgütlenme talebini seslendiren tek lider olmasının buradaki rolünü unutmamak gerekir. G-20 içinde mazlum dünyanın sesi olmak Türkiye’nin tarihine de kimliğine de yakışan bir tavırdır.
Türkiye’nin G-20 düzleminde bu kadar güçlü bir rüzgâr estirmesinin üzerinde durulması gereken diğer bir sebebi ise takip ettiği bağımsızlıkçı siyasettir. Soğuk savaş siyasetini uzun yıllar sonra terk edilerek Türkiye merkezli bir dış politikaya yönelmenin nasıl bir tepkiye sebep olduğunu yakın zamanda yaşananlar üzerinden bakınca anlamayan kalmamıştır sanırım! Suriye, Irak, İran kısaca bölgesel siyasetin Batı’ya bağımlılıktan çıkmasıyla Türkiye’ye yönelen eksen kayması saldırılarının ülkenin durduğu yerin doğru olduğunu göstermesi dışında bir anlamı yoktur.
Bütün dünya bilmektedir ki on yedi yılı geride bırakmış bir AK Parti girdiği son seçimde de, ülke genelinde hâlâ birinci partiyken, Ana Muhalefet Partisi % 20 ila 30 arasında bir yerlerde çakılıp kalmıştır. Bu durumda elbette rahat durmayacak olanlar vardır; dışarıda hesap yapanlara içeride destek vererek birtakım arayışlara girecek olanlar çabalarını sürdüreceklerdir fakat Başkanlık sistemine göre işleyecek devlet mekanizmasının üstünlüğü buradadır, o icra gücünü kullanarak, yeni sistemin gerektirdiği reformları yaparak Türkiye’nin yıldızını yükseltmeye devam edecektir.
İÇERİ VE DIŞARI
Burada iki önemli konu ön plana çıkmaktadır: Birincisi; yeni sistemin kurumsal yapısının bütün unsurlarıyla oluşturulup mevzuatının tamamlanarak devleti eski zaaflarından bütünüyle uzaklaştıracak güçlü bir demokratik işleyiş düzenine geçilmesini sağlamaktır.
İkincisi ise, başta ekonomide ortaya çıkan sarsıntılara ve bunların sebep olduğu sosyal politika sorunlarına cevap verilmesidir.
Akdeniz’de meydana gelen yeni durum, S-400, Türk-ABD ilişkileri, Suriye, PKK/PYD terörü gibi dışarıyla ilişkilerin muhtelif boyutlarında yaşanabilecek her türlü soruna en iyi cevap vermenin yolu da ekonominin dinamizmi ve sosyal bünyenin dayanıklı olmasından geçmektedir; burada bir zaaf yaşanmaması konjonktür açısından da önem kazanmıştır. Türkiye bunu başaracak bir ülkedir.