Siyasi partilerin seçim beyannamelerinin açıklamaya başladığı bir süreci yaşıyoruz. Başbakan Davutoğlu’nun partisinin seçim beyannamesini açıklamak için yaptığı toplantıda, başka bir olay yaşandı. Seçim beyannamesinin ötesinde bir çağrıyı içeren, beklenmeyen bu sözleşme metnin ortaya konulması, üzerinde defalarca durulması gereken bir husustur. Aslında Davutoğlu böyle bir çağrıyla, meselenin bir seçimin ötesine uzandığını, büyük bir değişim projesinin sorumluluğuyla, bir tarih felsefesini yansıtan, "Yeni Türkiye Sözleşmesi" başlığı altında yeni bir manifesto sunmuştur.
“Başbakan bu kapsamlı ve iddialı metnin muhtevasını diğer parti liderlerinin de inceleyip, karşılık vermeleri, dahası ortak bir sözleşme metni için katkılarını beklediğini söyleyince, muhalefetin hiç o sularda olmadığı görüldü. CHP’den gelen cevabın ‘bizim onların seçim beyannamesi ile işimiz olmaz’ düzeyinde kaldığı görüldü. Meselenin seçim beyannamesi ile ilgili olmadığı, Yeni Bir Türkiye Sözleşmesi’nin dayandığı temeller ve moda tabirle ‘yol haritasının ortaya konulmasıyla’ ilgili olduğu dahi anlaşılamamıştı”.
Siyasetin anlamı
Bu sözleşme ne söylemekteydi ve neden bazıları tarafından anlaşılmak istenmiyordu? Türk siyasetinde dar bakışlı, ufuksuz, kısa dönemde aktüel olana gömülüp kalanların, anlamakta güçlük çektiği bu metnin, bir tarih anlayışına dayalı olarak, “bu ülkenin insanlarının başta kimlikleri olmak üzere, varoluşunu kavrayan, ona bir medeniyet anlayışı içinde bugünden yarına uzanacak, bir insan-toplum ve devlet ilişkisi modeli sunduğunu söyleyebiliriz.” Bu sözleşmenin önemi, ele alış biçiminin, felsefesinin ve ortaya koyduğu sistematik önermelerin bir program bütünlüğü içinde bir seçim dönemini/gündemini aşan bir boyutunun bulunduğunun görülmesiyle alakalıdır. Bu bakımdan üzerinde daha etraflı bir biçimde durulmaması haksızlık olacaktır.
Sözleşmenin ne söylediğini açıklamak için, öncelikle dayandığı tarih felsefesine bakmamız lazımdır. Sözleşme ‘insan onurunu’ siyasetin merkezine taşıyan bir tarih anlayışına dayanmaktadır. İnsanı yüceltmek, hem devletin ve siyasetin amacı olmalıdır hem de tarih insan onurunu yaşatan medeniyetler sayesinde ilerlemektedir. İnsan onuruna, haysiyetine değer vermeyen siyaset anlayışının, kültürlerin ve medeniyetlerin, uzun soluklu olması, yaratıcı olması her şeyden önce de insanların mutluluğunu sağlaması mümkün değildir. “İnsana hitap etmeyen ve zaman ve mekânın gereklerini gözetmeyen hiçbir siyasal düzen kalıcı olamaz”.
Tarih felsefesi ve siyaset
Böyle bir tarih felsefesi idrakiyle ortaya konulmuş bulunan “Yeni Türkiye Sözleşmesi” Türkiye’nin 2023’e giderken içinde bulunduğumuz ‘çağa hitap edecek’ yani gerekli cevapları verebilecek; ‘mekâna hitap edebilecek’ yani bu coğrafyanın taşıdığı birikimin bilinciyle, küresel süreçte karşılaştığı sorunları çözecek nitelikte bir metindir.
Bunun sorumluluğu yerine getirmek için, “kapsayıcı bir yenilenme ve süreklilik içinde yeniden inşa sürecine” yönelmek gerekmektedir. Sadece bu bağlamda ifade edilenlerin derinliğine bakıldığında dahi nasıl büyük bir sorumluluk idrakiyle siyasetin kavranıldığını, siyaset yapıldığını görmek zor değildir.
Sözleşme gelenekle-moderni yeni bir düzlemde ele almayı önermektedir. Pozitivist anlayışın geleneğin tasfiye edilmesine dönük yaklaşımı yerine, geleneğin insani/beşeri derinliğinin çağdaş dünyada yeniden üretilmesi üzerinde durmaktadır. Tarihi süreklilik içinde değişim olarak gören bu yaklaşımın, siyaset felsefesinde “devletin asli sorumluluğu olarak vatandaşların onurlu bir hayat sürmelerine zemin oluşturacak” şartları sağlamak olarak belirlemesi, bilhassa anti demokratik yapısal unsurların ve zihniyetin tasfiye edilmesi “demokratikleşme sürecinin geleceği bakımından” hayati derecede önemlidir; bu, insanın onuruna saygı duymayan, bunu temel misyonu saymayan devlet anlayışı tasfiye edilmesi sözüdür.
Başbakan Davutoğlu seçime giden Türkiye’nin önüne seçimleri aşan yeni bir stratejik siyaset belgesi koymuştur. Yeni Türkiye ideali emeksiz gerçekleşemez.