Türkiye başkanlık sistemi tartışmaları yaşanırken, bilhassa son anayasa değişikliği Meclis’te görüşülürken bu değişim projesine sahip çıkanlar içinde ‘milliyetçilerin’ ön plana çıkması ne anlama gelmektedir? Bir başka ifadeyle milliyetçiler siyasal sistem değişimine nasıl bakmaktadırlar veya nasıl bakmak durumundadırlar? Burada sadece siyaset alanında milliyetçilik ideolojisini savunan MHP’nin değişimden yana tavır almasını değil, milliyetçi aydınların, sivil toplumun ve gençlerin bu yöndeki tavırları da önem kazanmaktadır.
“Milliyetçilik ideolojisi, esas itibarıyla demokrasi kavramıyla ve demokratikleşme süreciyle temelden irtibatlı bir ideolojidir. Bunu anlamak açısından birincisi, mili devlete geçiş meselesine bakmak; ikincisi yurttaşlık hukukunun oluşumunu dikkate almak; üçüncüsü ise, milli irade kavramına gitmek gerekir.” Burada böyle bir teorik konuyu ele alamayacağımıza göre, pratik olarak Türkiye’nin yaşamakta olduğu bu sistem değişikliği meselesinde milliyetçilerin tutumunu ortaya koymak, bunun anlamını açıklamak daha önemli olacaktır.
Milliyetçiler ve siyaset
Türkiye’nin modernleşme tarihinde milliyetçilik akımının önemli bir rolünün olduğu bilinmesine rağmen, biraz ön yargılı tutumlardan, biraz da cehaletten dolayı son yıllarda milliyetçiliği etnik problemler bağlamında ele almak onu tarihsel siyasal fonksiyonları bakımından ihmal etmek, birçok meselenin anlaşılmasında eksikliye sebep olmaktadır. İmparatorluğun son döneminde olduğu gibi, özellikle milli mücadelede sürecinden, tek parti yönetimi kurulana kadar da milliyetçilik anlayışının hem Meclis’te, hem aydınlar arasında, hem de sivil toplumda belli bir ağırlığının olduğu açıktır.
“Meşrutiyet dönemlerinden, Birinci Meclis’teki ‘milli hâkimiyet’ fikrine, daha sonraki siyasi meşruiyetin milletle temellendirilmesi anlayışına kadar, Türk siyasi hayatının yöneliminde milliyetçilik anlayışının belirleyici bir rolü bulunmaktadır. Türkiye’de ‘Tek Parti Yönetiminin’ kurulma süreci, kültürel olarak takip edilen ‘Batılılaşma siyasetleriyle’ birlikte ilki ‘Cumhuriyetin halktan uzaklaşması’; diğeri ise, mili hâkimiyet yerine ‘bürokratik elitin tahakkümünün’ kurulması gibi iki neticenin ortaya çıkmasına yol açacaktır.”
Dolayısıyla 1950’lerden itibaren Başbakan Menderes’le başlayan, Demirel’den Özal’a uzayan oradan günümüze Erdoğan’a kadar devam eden demokratikleşme sürecini ‘Cumhuriyetin halka yakınlaşması’ olarak nitelendirmek de mümkündür. Bu çerçevede CHP’li Turan Güneş’in Ortanın Solu tartışmaları yapılırken ortaya koyduğu tespitleri içeren metin ‘CHP Halktan Nasıl Uzaklaştı?’ gerçekçi bir analiz olduğu kadar, doğru bir sorudur; çünkü o zamanlar CHP’nin halktan uzaklaşmasıyla devletin veya Cumhuriyetin halktan uzaklaşması neredeyse aynı şeylerdir.
Demokrasi ve sistem sorunu
“Buradan nereye varılmıştır? Cumhuriyetin halka gitmesine, götürülmesine müsaade edilmemiştir. Milliyetçi düşünce adamı Ziya Gökalp yüz yıl önce ‘halka doğru hareketiyle’, halka gitmek, halkın değerleriyle beslenmek gerekir derken, Batılılaşmacı anlayış halktan uzaklaşıp, onu anti demokratik yönetim biçimiyle değiştirilecek bir ‘nesne’ olarak görmekteydi.” 27 Mayısla kurulan bu anlayıştaki militarist rejim, hükümet sistemi olarak parlamentarizmi deforme ederek onu ‘Meclis’i işleyemez hale getiren, etkisiz bir kuruma’ dönüştürmüştür ki, bu bakımdan bu hükümet sistemini değiştirmek Türkiye için bir demokrasi meselesi halini almıştır.
“Bugün milliyetçiler, sistem değişimini savunurken, millet egemenliğini bürokratik elitin denetleme aygıtlarına dönüştürmüş olan yapıların tasfiyesini, bunların yerine meşruiyetini doğrudan halktan alan devlet başkanına bağlı bir yürütmeyi ve meşruiyetini yine doğrudan halktan alan bir yasamayı inşa etme sürecine katılmış olmaktadırlar.” Bir çeşit gönüllü sömürgecilik ideolojisi olan ‘Batılılaşma politikalarının’ siyasal aktörleri olan bürokratik elitlerin, Batıcı aydınların, darbe ve müdahalelerin şekillendirdiği kurumların, anti demokratik zihniyetin meydana getirdiği yapının karşısında yer almak, bugün için aynı zamanda milliyetçilerin tarih karşısındaki sorumluluğudur. Demokrasi milletle beraber milli olanı kurma imkânıdır.