Milli Mücadelenin lideri, İstiklal Harbi’nin kahramanı, Cumhuriyetin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Paşa nasıl olur da meşruiyet anlayışına saldıran, millet iradesine düşman olan darbeci cuntacı askerlerin yüzlerine maske olur? Atatürk Türkiye’nin demokrasi içinde ilerlemesine karşı olan, dahası yabancı servislerce kotarılan neredeyse her biri bir dış müdahale sayılan darbeleri yapan işbirlikçiler tarafından sahiplenilir? Dünyanın Batı sömürgeciliğine karşı girişilen ve zaferle biten ilk Milli Mücadelesinin lideri, anti-emperyalist bağımsızlıkçı Gazi’nin adı, nasıl Batılı GLADYO merkezlerinde hazırlanan, Büyük Millet Meclisi’ni etkisiz kılmayı, millet iradesini yok etmeyi amaçlayan müdahalelerle birlikte anılır?
Mondros sürecinde, başta Sultan ve Genelkurmay olmak üzere, devlet içinde meselenin nereye gideceği öngörülmüş, bir Milli Mücadele başlatılması konusunda muhtelif çalışmalar yapılmıştır. Mustafa Kemal Paşa, Ali Fuat Paşa, Rauf Orbay’ın Anadolu’ya farklı yollardan gidişi, elbette kolordusunun başında Erzurum’da bulunan Kazım Karabekir Paşa’nın da dâhil olduğu mücadelenin başlatılması; bu çalışmaların neticesinde oluşturulan stratejinin eseridir. Nitekim Mustafa Kemal Paşa’ya bu planın uygulanmasında görev verilmesini sağlayan, öneren Osmanlı Genelkurmayının başında Gazi’nin Çanakkale’deki komutanı Cevat Paşa vardır ki istihbaratın desteğinin de bu yönde olduğunu konuya çalışanlar bilirler.
Zümresel ideoloji
Milli Mücadele kronolojisine girmeden altını çizmek istediğim husus; bu şartlarda Anadolu’ya geçen Gazi’nin ne yaptığıyla ilgilidir! Önce kongreler sürecini başlatıp, Milli Mücadeleyi millet iradesine dayandırmamış mıdır? Kongreler ve neticesinde Büyük Millet Meclisi’nin mücadelenin karargâhı olması başlı başına büyük bir tarihi olaydır. Bu süreçte başta Gazi olmak üzere Milli Mücadele kahramanlarının çok eleştirildiğini ‘orduyu organize edip düşman işgaline karşı bir an önce harekete geçmek yerine, kongrelerde oyalanıp zaman kaybedildiği’ yönündeki suçlamaları da hatırlamak gerekir. Oysa onlar dönemin bütün aydınlarının tartıştığı, etkilendiği millet fikri ve milli hâkimiyet anlayışının bakış açısıyla, İmparatorluğun son dönemine dair değerlendirmelerin hassasiyeti içinde hareket etmektedirler.
“İdeoloji denilen kavram belli bir grubun, belli bir zümrenin kendi toplumsal konumunu yeniden üretmenin vasıtalarından biri değil en önemlisidir. Çünkü ideoloji sadece onu içselleştirmiş olanların değil, ona karşı olanların dahi vaziyet alışını belirleyici bir güce sahiptir.” Milli Mücadelenin kahramanlarının siyasi hareketi ‘orduyu meclisin emrine sokan’ anlayışı, üstelik bunu İstiklal Harbi sürecinde yapması köklü bir meşruiyet fikrine dayanmaktadır. Bu anlayıştan cuntacılığa darbeciliğe geçmek nasıl bir şeydir? İşte burada ideoloji ve siyasal topluluk/zümre ilişkisine bakmak gerekir.
Kimin Kemalizm’i?
“1920’lerin ‘millet hâkimiyeti’ fikrinden ‘cuntacılığa geçişin’ temelinde, tek parti yönetiminin oluşumunun ve Avrupa’da yaygınlaşan otoriter ideolojilerin yükselişinin etkisi vardır.” Kendi zümresel konumunu iktidarın içine yerleştirmeye çalışan bürokratik/politik kadronun, bu anti-demokrat ideolojik formasyon içinde kendisine zümresel bir hakimiyet alanı inşa etme girişimi İkinci Savaş sonrası başka bir zeminde farklı bir yöne kayacaktır. İlginçtir, Türkiye’nin demokrasiye doğru ilk adımını attığı dönem, Rusya’da Stalinist otoriterizmin yükseldiği ve ‘sosyalizm ihraç etme’ girişimlerinin yoğun olduğu dönemdir. “Türkiye’de millet hâkimiyeti anlayışı yerine zümresel hâkimiyeti ikame etmeye çalışan faşizan kadro, bu defa-anti demokratik arayışlarını sol sloganlarla birleştirip yeni bir söylem geliştirmeye kalkarlar ve buna Kemalizm adını verirler.”
Görüldüğü gibi, Türkiye’deki anti-demokratik bürokratik/militer kadronun Kemalizm’i bir dönem Faşizm/Nazizm etkisindeyken bir başka dönemde Stalinist/BAAS çizgisinde şekillenmiştir. Dolayısıyla bu seviyesiz ideolojik bakış açısıyla oluşturulan Kemalist anlayışla, Milli Mücadelenin kahramanı Gazi Mustafa Kemal Atatürk arasında bir bağlantı yoktur.