Türkiye’nin Cumhuriyet döneminde karşılaştığı en önemli tehlikenin, en büyük ihanetin 15 Temmuz darbe girişimi olduğuna şüphe yoktur. Daha önce üzerinde defalarca durulduğu gibi FETÖ ihaneti tek başına bir terör örgütü etrafında açıklanabilecek bir olay olmanın ötesindedir; meselenin uluslararası bir proje olmasının yanında, toplumsal, siyasal, ekonomik boyutları bulunmaktadır. Bütün bu boyutların yanı sıra işin teolojik boyutunu ihmal etmemek çok önemlidir, çünkü örgüt bütünüyle kendi kitlesini bu sapık anlayışa dayandırarak sosyalize ettiği gibi onları ihanete götürecek bir motivasyonu da bu sapkın teolojik yorumlar üzerinden elde etmektedirler.
Türkiye FETÖ yapılanmasıyla mücadele ederken belli bir stratejiye dayanmak mecburiyetindedir, bu mücadeleyi sadece devlet memurlarının kriminal bir örgütle rutin mücadelesi düzeyinde bırakmak ciddi sorunlara yol açacaktır. Meselenin bütün yönleri üzerinde durarak oluşturulacak stratejinin uzun dönemli kalıcı neticelere ulaşması mümkündür.
Uluslararası siyaset ve FETÖ
Öncelikle şunun unutulmaması gerekir ki 15 Temmuz ihaneti başarısızlığa uğratılıp mağlup edildikten sonra, örgüt içeride ve dışarıda yeni bir taktik mücadeleye girişmiştir. Örgütün yıllar boyu yurtdışında elde ettiği geniş imkânlar kendisi için fırsata dönüştürülen çeşitli kaynaklar bulunmaktadır. Bu kaynakların ve fırsatların uluslararası niteliğinin üzerinde durmak gerekir. “FETÖ yapılanması uluslararası güç merkezleri denetiminde elde ettiği ülke dışındaki örgüt yapısıyla bugün başta ABD olmak üzere bütün dünyada bilhassa Avrupa’da çok yönlü faaliyetlerde bulunmaktadır.” Burada Türklere yönelik çalışmaların yanı sıra bütünüyle Türkiye karşıtı bir uluslararası politika yaklaşımını bütün platformlarda sürdüren bu yapıya karşı yürütülecek diplomatik karşıt mücadele tek başına yetersiz kalabilir. Bunun için yurtdışında yaşayan Türklerin, sivil toplulukların ve uluslararası düzeyde örgütlenme kabiliyeti olan STK yapılarının işin içinde daha aktif düzeyde yer almasını sağlamak lazımdır.
Bu çerçevede meselenin bir yönü doğrudan FETÖ yapılanmasının anti-demokratik faşizan yüzünün deşifre edilmesiyle ilgili çalışmalarla alakalıdır. FETÖ yapılanmasının Türkiye’de bir askeri darbe girişiminin merkezi olması, bu örgüt mensuplarının faşizan bir anlayışın temsilcileri olarak Avrupa başta olmak üzere Batılı merkezlerde dolaşmasının ciddi bir sorun olduğu gösterilebilir. Batı kamuoylarında bu faşizan örgütlenmelerin mahiyetinin açığa çıkarılması, Batılı devlet politikalarının ve gizli servislerin bu yapılanmaya verdiği desteklerin kamuoyunda tartışılmasına ve sivil halktan tepki çekmesine imkân hazırlayabilir. Batı kamuoyunun kazanılması, faşizan bir örgüte demokrasi karşıtı askeri darbe yanlılarını destekleyen Batılı resmi kurumlar üzerinde demokratik bir baskıya dönüşebilir. Bunun başarılabilmesi için Batı ülkelerinde bu anlayışı destekleyici kapsayıcı çalışmalara yönelmek lobi faaliyetlerine ağırlık vermek gerekecektir.
Din bunun neresinde?
Bütün bu çalışmaların dayandığı ortak bir stratejik değerlendirmeye ihtiyaç olduğunu görmek gerekir. “Yurtiçinde olduğu kadar dışarıda da yapılacak mücadele de FETÖ yapılanmasının dayandığını iddia ettiği birincisi, teolojik anlayışın; ikincisi, siyasi fikirlerin; üçüncüsü, uluslararası iddiaların ne anlama geldiğinin üzerinde durarak, bütün bu yaklaşımların nasıl ‘totaliter anti-demokratik bir zihniyet dünyasına sahip olduğu teşhir edilerek, mücadele gerçekçi bir temelde, kapsamlı bir biçimde yürütülmelidir.”
FETÖ örgütlenmesine karşı yürütülen mücadelede, bu örgütün kullandığı teolojik argümanlar, onların dayandığı kavramlar dinler tarihi, İslam inancı açısından eleştirel olarak ele alınması, sapkınlığın sosyal psikolojisi ve marazi halinin açıkça kamuoyuna anlatılması, sokaktaki insanın veya yurtdışında yaşayan Türklerin hâlâ ‘inanan insanlar bunu nasıl yapar’ gibi sorularını geçersiz kılacaktır. FETÖ ile teolojik mücadele meselenin merkezinde duran bir konudur.