Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın önce G 20 Zirvesi’ne arkasından Arjantin, Paraguay ve Venezuela’ya yaptığı ziyaretler Türkiye’nin yükselen yıldızının dünya siyasetine yansımaları gibi etki yaptı.
Türkiye’nin, yaklaşık yüz yıl içine kapanarak, dünyayla ilgili meselelerde sesini çıkarmadan, söz söylemekten uzak bir konumda kaldıktan sonra bugünlere gelmesi kolay olmamıştır. Bu ülke, Birinci Savaş’tan sonra bugün üzerinde yaşadığımız vatan topraklarında bağımsız bir devlet olmak için büyük bir çaba gösterip, emek vererek Milli Mücadele’yle bunu başardı fakat daha fazlasını yapacak durumda değildi.
ESKİ DÜNYA
Bunun içindir ki zaman zaman yükselen ve sonra unutulmasa da sakinleşen ‘Lozan Zafer mi Hezimet mi’ tartışmaları yapılır. Aslında Lozan ne biridir ne diğeri, bir İmparatorluğun yıkılışının paylaşılmasının kabulü ve buna karşılık bağımsız bir devlet olarak yaşama hakkının paylaşımcılar tarafından onaylanmasıdır. Lozan’la Türkiye Batı sistemi içinde omun koyduğu kurallar ve düzen çerçevesinde yaşamayı kabul ederek, sistem açısından tehlikesiz bir konumda kalmayı tercih etmekten çok, buna mecbur edilmiştir.
Batı sistemi açısından, Sovyetler yükselirken Türkiye’nin varlığı bir anlamada sistemin denetiminde kaldığı ölçüde gerekli ve faydalı bulunmuştur. Bunun içindir ki önce İngilizlerin kontrolündeki Batı’yla ilişkilerde, ‘Batılılaşma siyaseti’ ekseninde sistemle uyumlu bir süreç yönetilmiş, arkasından İkinci Savaş sonrası ABD vesayetindeki Batı sisteminin neredeyse ‘kanatları altında’ uzun bir Soğuk Savaş dönemi geçirilmiştir.
Ya Sovyet sonrası dönem? Batı sistemi, bu dönemi ‘tek kutuplu bir dünya’ kurma fırsatı olarak gördüğü için artık Türkiye’nin Sovyetler’e karşı ‘tampon rolünün’ de ortadan kalktığını düşünerek, Onu kontrolde tutma siyaseti yerine, tasfiye edilebilir en azından bütünsel varlığı ihmal edilebilir bir ülke konumunda değerlendirme eğilimine girmiştir. Basitleştirerek söylersek Türkiye, Lozan şartlarından yeniden Serves (Türkiye’yi paylaşma projesi olan Sevr) şartlarına dahi geçilmesi mümkün olan bir konumda görülmeye başlanmıştır.
YENİ BİR ÇAĞ
Bugün ortalama gazeteci-yazar-siyasetçi benim ‘resmi aydın’ dediğim aydın/bürokrat geleneğin adamlarının anlamadığı, tipik CHP muhalefeti düzeyinde itiraz ettikleri konu bugünkü Türkiye’nin geldiği yer, bütün bu tarihsel ayak bağlarından kurtulması, denetim mekanizmalarında çıkmasıyla ilgilidir.
Bunun nasıl olduğunu ayrıca ele almak lazımdır fakat kesin olan Batı’ya bağımlılıktan çıkan Türkiye’nin yeniden bağımlı hale getirilmek üzere yapılan bütün darbe/müdahale girişimlerini mağlup etmesidir ki bu farklı tarihsel bir aşamaya geçildiğinin göstergesidir.
Bunun içindir ki bugün Türkiye bütün mazlum dünyanın, eski sömürgelerin, Ortadoğu’dan Orta Asya’ya; Afrika’dan ABD’nin arka bahçesi olan Latin Amerika ülkelerine kadar kocaman bir dünyanın saygıyla baktığı, Cumhurbaşkanını ayakta alkışladığı bir ülkedir. Artık dünyaya söyleyecek sözü olan bir Türkiye vardır. Bu söz ‘bağımsızlığı karakteri’ haline getiren bir ülkenin ağırlığını, dünya siyasetine, G20 den BM’ye kadar her platformda hissettiren bir ülkenin sözüdür.