Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Soçi ziyaretinde Putin’le yaptığı görüşmeden sonra varılan mutabakat, sadece İdlib’le hatta sadece Suriye ile sınırlı bir mesele olarak görülemez. Elbette ‘Soçi mutabakatı’ Suriye’nin geleceğinin nasıl şekilleneceği konusunda stratejik bir hamledir fakat bu hamlenin kime hangi siyasete karşı yapıldığını anlamadan bunun neden ‘tarihsel’ bir öneme sahip olduğu kavranamaz.
“Önceki gün varılan mutabakatın ‘Türkiye’nin tezlerinin’ üzerine kurulduğu söylenebilir fakat bundan daha önemli olan husus iki bölge ülkesinin ‘ortak sorumluluk’ almasıdır. İdlib’de belli bir güvenlik bölgesinde sivil halkın yaşamasının Türkiye ve Rusya tarafından koruma altına alınmasında ve silahlı unsurların tasfiye edilmesinde; ABD’nin bölgesel hâkimiyet aracı, paramiliter gücü olan PKK/PYD’nin, terörün etkisizleştirilmesi gibi hususlarda ortak bir görüşe varılmış olması, Suriye’ye meselesine olduğu kadar bölgenin geleceğine dair de bir siyaseti işaret etmektedir.”
BARIŞ SİYASETİ
Türk Devlet Başkanı ile Rus Devlet Başkanı arasındaki bu siyaset İdlib’den Suriye’ye, oradan da Ortadoğu’ya dönük bir barış siyasetinin geliştirilmesi bakımından hayati bir öneme haizdir.
Türkiye ve Rusya arasında ortaya çıkan ‘Silahsızlandırılmış Bölge’ kurulmasına yönelik mutabakatın en yakın sonucu, Suriye’deki muhalif-sivil unsurların burada yaşamasının teminat altına alınması, bunların varlığının kabul edilmesi daha doğrusu Şam yönetimine kabul ettirilmesi olacaktır. Dolayısıyla Türkiye ve Rusya bu kararla terör örgütlerine karşı operasyonu ve sivilleri korumayı ortak bir siyasete dönüştürmüş bulunmaktadırlar.
Önce bu anlayış birliğinin esasına bakmak gerekirse ilk hususun Türkiye ve Rusya arasında Suriye’nin toprak bütünlüğüne ve ulusal birliğine yönelik bölücü saldırılara karşı bir anlayış birliği olduğu görülecektir ki bu aynı zamanda Suriye için temel sorunun da ‘bölünme’ tehdidinde yattığını ortaya koymaktadır. Bu ise, tehdidin Fırat’ın doğusundan PKK/PYD üzerinden onların arkasındaki güç olan ABD’den geldiği anlamına gelmektedir. O halde öncelikli mesele Suriye’nin bütünlüğü ise, Türkiye-Rusya-İran arasındaki bölgesel işbirliğinin ilk amacı bu tahdidi etkisiz kılmak olacaktır. Mesele Suriye üzerinden Ortadoğu’yu tehdit eden, terörü uluslararası siyasetin aracı haline getiren ABD’nin siyasetinde düğümlenmektedir.
ORTAK SORUMLULUK
“Bölgesel barışı kurmak için öncelikle bölge ülkelerinin siyasetinin stratejik bir temele dayanması gerekir ki bu stratejinin ekseninde Batı sisteminin Akdeniz ve Ortadoğu’yu kuşatma girişiminin başarısızlığa uğratılması vardır; burada sorun açıkça ortaya çıktığı gibi taraflar da açıkça karşı karşıya gelmişlerdir. Batı sisteminin içinde Avrupa ve ABD arasında yaşanan sorunların giderek artmasının meydana getirdiği bir diğer sonuç ise, Batı’nın başka sebeplerle yaşadığı sistem krizinin derinleşmesidir.”
Netice olarak, ortaya çıkan tablonun önce bölgesel ittifakları güçlendiren bağları tahkim etmeye dönük başka işbirliği projelerinin devreye girmesine yol açacağını, arkasından Batı’nın giderek hegemonya kaybının hızlanmasına sebep olacağını söyleyebiliriz. Türkiye ve Rusya arasındaki işbirliği İran, Irak ve diğer bölge ülkelerinin katılımıyla bölgesel barışa doğru bir eğilimin büyüme potansiyelini göstermektedir.