Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Cezayir, Moritanya, Senegal ve Mali’ye uzanan Afrika seyahatinin bazı çevrelerde endişeyle bazı çevrelerde ise ilgisizlikle karşılandığını görmek sürpriz olmadı. Önce endişelilerden bahsetmek gerekirse; bunların Afrika’nın kanını emen dünün sömürgeci, bugünün emperyalist ülkeleri olduğunu belirtmeye dahi gerek bulunmamaktadır.
Kayıtsız kalanlar veya Cumhurbaşkanın Afrika’ya gitmesini anlamsız bulanların yanı sıra Türkiye’nin Afrika açılımı yanlış veya yersiz bulanlardan bahsetmek de mümkündür; hatta bunlar arasında bu girişimleri Avrupa Birliği’nden uzaklaşmanın göstergesi olarak değerlendirenlerin bulunduğunu görmek de olasıdır. ‘AB kriterlerinden uzaklaşan Türkiye şimdi Afrika’ açılımı yapıyor diyenler kendilerince bunun kasıtlı yapıldığını ima edip Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı Türkiye’nin Batı’ya dönük yüzünü başka yönlere çevirmekle suçlamaya çalışmaktadırlar. AB’nin Türkiye karşıtlığını, Türkiye’yi üye yapmama konusundaki kararlılığını bunlara hatırlatmanın bir anlamı yoktur çünkü onların maksadı kasıtlı olarak Cumhurbaşkanı’na saldırmak olduğu için yapılacak itirazların hiçbirini dinlemeye dahi tahammülleri bulunmamaktadır.
AFRİKA VE BATI
Afrika, Batı’nın yaklaşık iki yüzyıldır saldırıp darmadağın ettiği, damarlarını kestiği, kanını emdiği, topraklarının altını üstünü yağmalamakla kalmayıp, insanlarını köleleştirip satılık mal haline getirdiği mazlum bir kıtanın adıdır. Batı sömürgeciliği öylesine vahşi saldırılarda bulunmuştur ki bu kıtanın İkinci Savaştan sonra bağımsızlığını kazanan birçok halkı, kendi devletlerini kurmasına rağmen Batı’nın pençesinden bir türlü kurtulamamıştır.
Öyle ki birçok Afrika ülkesi sömürge döneminde dilleri değiştirildiği için reformlar adı altında uygulanan Batılılaştırma politikalarıyla sömürge yönetimlerinin fiilen bitmesinden sonra dahi sömürgeci ülkelerle sadece maddi bağımlılıklarını değil kültürel bağımlılık ilişkisini de sürdürecek bir sosyal zemin meydana getirmişlerdir. Bu zeminde sömürgecinin kültürünü benimsemiş onların hayat tarzını taklit etmeye çalışanların temelde manevi olarak da Batı’ya bağlı olması kendi halkına sömürgeciler gibi bakması çok nadir bir durum değildir.
“İşte Afrika’nın esas dramı burada başlamaktadır: Sömürgeciliğin yerli dilleri, dinleri tahrip etmesi sonucu kültürel yapıların yaşadığı travmalar bu halkların tarihsel krizini meydana getirmiştir; bu ülkelerin bellerini doğrultması yaralı kültürlerden dolayı bu iç sebeplere bağlı olarak bir türlü mümkün olamadığı gibi eski sömürgeci devletlerin bitip tükenmek bilmeyen müdahalelerinin varlığının etkisi de sürmektedir.”
YENİ BİR DÜNYA
Cumhurbaşkanı Erdoğan’a Afrika’nın gidilen her ülkesinde gösterilen olağanüstü ilginin birçok sebebinden bahsetmek mümkündür fakat bunlar arasında sanırım en başta gelen neden Cezayir’den Mali’ye kadar her ülkede Türklerin gelişinin Batılılardan farklı olduğunun tarihsel hatıralarla birlikte hissedilmiş olması ve karşılıklı işbirliği projeleriyle, dayanışma anlayışıyla gidilmiş olmasıdır. Cumhurbaşkanlığı düzeyinde Türkiye’nin bugüne kadar ilk ziyaretini gerçekleştirdiği Mali oldukça zor durumda bir ülkedir. Türkiye bu coğrafyalara elini uzatırken birlikte yapalım, geleceği birlikte inşa edelim teklifini götürmektedir. Ortak bir geleceği insani temellerde kurmak için başta ekonomi olmak üzere her türlü işbirliğine hazır olan bir Türkiye, Afrika’nın gelişmesine katkı yapacak bir potansiyeli harekete geçirecektir.
“Avrupa merkezli bakış açısı saplantısından kurtulmak bugün yükselen Asya ile yarın yükselecek Afrika’yla işbirliği imkânlarını geliştirmek aynı zamanda kurulan yeni dünyaya katkı yapmak demektir. Dünyanın Batı’dan ibaret olmadığını görmek, dünyanın yeniden şekillenmesine gidecek yolu açacaktır.”