Bugün Batman’dan döndüm. Batman’da konuştuğum öğrencilerin üniversitelerden beklentilerini duyunca söylediklerimin, anlattıklarımın öğrenciler tarafından da hissedilmeye başladığını gördüm. Kısacası artık gençler üniversitelerin onlara sunduğu ile yetinen değil kafasında yarattığı üniversiteleri aramaya başlamışlar. Bu yeni üniversite kavramı onların değişen dünyayı ne kadar algıladığının göstergesi olmuş. Sizin kafanızdaki üniversite tanımı nasıl bilmiyorum ama gençlerin kafasındaki üniversitelerin tanımı iyiden iyiye değişmiş durumda. Üniversiteler konusunda sürekli araştıran kafa yoran birisi olmama rağmen değişimdeki hıza benim de yetişmem mümkün değil. Öncelikle şunu ifade etmem gerekiyor. Üniversite diye bildiğimiz klasik yapılar artık bu gelişmeler karşısında kendilerini bilim mabedi olarak görmeye devam ederlerse değişime direnirlerse maalesef yıkılmaya mahkûm olacaklardır. Çünkü yapılandırılmış eğitim dediğimiz okullar geçmişte bilginin tek kaynağı iken günümüzde bizim kontrolsüzde olmayan ve bütün yaşam alanlarını etkileyen yapılara dönüşüyor. Bilgiye ulaşmak o kadar kolay hale geldi ki hiçbir öğretmen ya da üniversite hocası kendini bilgi kaynağı görmemelidir. Eğer böyle görmeye devam ederlerse maalesef ortaçağda Rönesans’a direnen kiliselere benzeyeceklerdir. İşte tüm bu gelişmeler bize gösteriyor ki okul dediğimiz üniversite dediğimiz yapılar değişmek yenilenmek zorundadır.
Bakın değişime birkaç örnek vereyim; Stanford Üniversitesi dünyanın en önemli üniversitelerinden, şunu da bilirsiniz Stanford Üniversitesi dünyanın teknoloji üssü Silikon Vadisi’nde bulunuyor. Ne yapmış Stanford Üniversitesi biliyor musunuz? Öğrencilerine dört yılda okutacağı bütün derslerin anlatımını tablet bilgisayarlara yükleyip vermiş. Öğrencilerine demiş ki burası üniversite, üniversitenin çevresi de Silikon Vadisi sizden girişimci olmanızı ve üretmenizi bekliyoruz. Bir düşünün üniversite içinde eğitim, bahçesinde Apple firmasının üretim üssü, okuldan çıkıyorsunuz sağınızda Facebook, solunuzda Google, karşınızda Apple. Üniversite kapılarını açmış bu firmalara gelin öğrencimi eğitin diyor. Artık klasik kapalı bilgi mabedi tanımı yerine paydaşları ile yaşam için bilim üreten kurumlar haline gelmiş.
Bir örnek, geçtiğimiz gün yayımlandı; MIT’inin mezunlarının kurduğu şirket sayısı 25.800, çalıştırdığı adama sayısı 3.3 milyon, yıllık ciroları 2.2 trilyon dolar yani 2.200.000.000.000 dolar. Yani MIT mezunlarını bir ülke gibi sıralasanız dünyanın en büyük 7. Ekonomisi olur. Bu rakam Türkiye’nin GSMH’sinin 3 katı.
Bütün bunların anlamı nedir biliyor musunuz? Klasik üniversite kavramı çökmüştür. Üniversiteler değişime kapılarını sonuna kadar açmak zorundadır. Artık dünya “Transnasyonel” üniversiteyi yani çok uluslu ve çok dilli üniversite kavramını tartışıyor. Üniversiteler milli olamazlar yapıları gereği evrensel kurumlardır. Bu kurumların öğrencileri de, dili de, üretimi de evrensel olmalıdır. Kısacası bizim Türk üniversitesi kavramı yerine tüm dünyaya açılan küresel üniversiteler yaratmamız kaçınılmaz gerçekliktir.
Tabii kolayı şu; az üniversite açıp, önüne zor bir sınav koyduğunda çocuğun gözünde üniversiteleri ilahi bir noktaya koyabilirsiniz. Hatta üniversitenizi kapalı duvarlarla çevirip koruduğunuzu zannedebilirsiniz ama unutmayın değişimin rüzgârı ve dalgasının önünde durabilme başarısını kimse gösterememiştir. Siz de gösteremezsiniz.
Ne yapmalı; kesinlikle üniversiteler şirketlerle iç içe çalışıp, şirket arge bütçelerini kullanmalıdır. Üniversitelerin kamu ödenekleri kesilerek üret kazan modeline geçilmelidir. Rektör yardımcılarından en az biri girişimci şirket yöneticisi olmalıdır. Üniversiteler dünyaya açılmalı uluslararası olmalıdır. En önemlisi de Türkiye Cumhuriyeti dünyanın büyük üniversitelerini Türkiye’de kampus açmaları için davet etmelidir. İşte bu rekabet Türkiye’ye bilim ve üretim getirecektir. Benden söylemesi; üniversiteler yani değişimi yönetecekler ya da değişim onları yok edecektir.