Normal şartlarda bu denli büyük bir sorun olmaması gereken Brunson davası, Brunson’ın ABD’ye dönüşüyle birlikte kapanmış oldu. ABD Türkiye’nin meşru taleplerine rağmen atmadığı adımlara rağmen, Brunson üzerinden bir ahlaki üstünlük kurma gayretine girdi. Türkiye bu yaklaşıma prim vermedi. ABD atmadığı adımlar için kullanageldiği bahane/açıklamaların benzerine Brunson sebebiyle muhatap olduğunda ise saygıdan ziyade baskıyı tercih etti. Zira yaklaşan seçimlerin arifesinde Brunson’ın iç politik kullanım alanı görüldü ve işleri yokuşa sürüldü. Brunson’ı sorunun parçası yapmak da yine ABD’nin tercihiydi.
Türkiye ise başından itibaren ABD’li muhataplarına karşı açık ve yapıcı davranmakta ısrar etti. Türkiye’nin bir pazarlık içerisinde olmadığını en yakından bilen ABD’den bazı isimler, sanki pazarlık yürüyormuş izlenimi oluşturmaya gayret ettiler. Oysa PKK ve FETÖ gibi iki terör örgütüne dair her açıdan meşru taleplerle, Brunson davasının sıkleti arasında dağlar kadar fark vardı. Bu tür bir kıyas bile en basit ifadeyle ABD açısından bir empati yokluğuna, PKK ve FETÖ konusundaki Türkiye’nin hassasiyetlerini idrak edememeye işaret ediyordu. Nihayetinde yargı kararını verdi.
Devamında Brunson Beyaz Saray’a gitti. Elini Trump’ın omzuna koyup duasını etti. Trump iç politikaya göz kırpan twitlerini attı. Mesajlar verildi. 6 Kasım’a doğru söyleme eklemlenecek bir konu olmaya devam edecek. ABD iç siyasetini bir kenara koyarsak, ABD’nin düzeltmesi gereken birçok dış politika dosyası var ki Türkiye bunlardan sadece birisi.
ABD’nin Suriye’de PKK ile angajmanı ve FETÖ’nün ABD’deki varlığı/faaliyetleri Brunson davasından çok daha eski. Brunson’ın bu konularda adım atamak için zaman zaman bahane olarak kullanılması aslında özünde Brunson davasının ABD’nin nezdinde bir kaldıraçtan ibaret olduğunu ortaya koyuyordu. Diğer bir deyişle Türkiye Brunson’ı ABD’nin taleplerini karşılaması için bir kaldıraç olarak kullanmıyordu. Aksine ABD Brunson’ı Türkiye’nin taleplerini yerine getirmemek için bir kaldıraç olarak kullanıyordu. O kaldıraç ABD’nin elinden alındı. Peki bundan sonrası?
Menbiç ve Fırat’ın doğusunda PKK ile mücadeleden Suriye’nin istikrarlaştırılmasına, FETÖ konusunda adımlar atılmasından ekonomik operasyonlara son verilmesine kadar tüm konularda top ABD’de. Bahane, oyalama, dikkat dağıtma, sürece yayma gibi taktiklerin artık Türkiye tarafında bir karşılığı yok. Türkiye ABD’nin yıllar önce atması gereken adımları hiç olmazsa şimdi atmasını bekliyor; ama bu arada ABD’nin adımlarından bağımsız olarak terörle mücadeleden ekonomiye kadar her alanda kendi adımlarını da atıyor. Bakalım Washington Türkiye gibi güçlü bir müttefiki mi yoksa ezber bahanelere sığınmayı mı tercih edecek.