Batı’nın tehdit sıralamasının başına Selefi-cihadi grupları koyduğu malum. En azından zahirde bu şekilde bir beyan var. Her ne kadar Afganistan’da yakın çalıştıysalar ve serpilmelerine katkıda bulunduysalar da yolların ayrılması ve 11 Eylül’le birlikte topyekûn bir savaşın başlaması kaçınılmaz oldu. Ortadoğu’da ve bağlantılı coğrafyalarda 11 Eylül sendromu radikalizmin Selefi-cihadi akımlara indirgenmesine daha da kötüsü İslam’la bağdaştırılmasına sebep oldu. Batı ötekini genelde Müslüman özelde Selefi-cihadi olarak kodlarken, bu ikisi arasında ayrım yapamayacak olan geniş kitleler, Müslümanların Batı’daki özgürlük alanlarını daralttı.
Batı’nın göremediği ise mezkur akıma mensup terör gruplarının şimdiye kadar gayrimüslimlerden kat be kat daha fazla Müslüman’ın canına kıyması idi. Son örnek DEAŞ’ın bir kez daha gösterdi ki İslam’dan açık bir sapmayı temsil eden bu gibi terör gruplarının faaliyetlerini, ekseriyetle Müslümanları hedef almalarına rağmen yine de İslam’a mal etme çabası Batı’yı hem terörle mücadeleden etkinlikten uzaklaştırdı hem de radikalleşmenin kökenine inmelerini engelledi. Şimdiye kadar ortaya koyulan etkisiz terörle mücadelenin temel sebeplerinden birisi budur.
Oysa radikalleşme konusunda derecelendirme yapıp, neredeyse bazı radikalleşme örneklerini kutsayıp diğerlerini mücadeleye değer bulmak en başta devletinden güvenlik garantisi bekleyen halklara bir haksızlıktır. Örneğin ABD’de son yıllarda gerçekleştirilen toplu katliamların faillerinin yaşadıkları radikalleşmeyi failler Ortadoğulu/Müslüman olmadığı müddetçe göz ardı etmek, bu tür acıların sona ermemesinin başlıca sebeplerindendir. Din hanesinde Müslüman yazmayan teröristler için üretilen “yalnız kurt”, psikolojik sorunları olan katil gibi kavramlar kaynağı sağ ya da sol olsun Batı’nın radikalleşmeyle yüzleşmesini engelledi.
Suriye krizi menşeili radikalleşme Batı için bir tehdit olmaya devam edecek. Batı ülkeleri Selefi-cihadilere yoğunlaşırken, sol radikalleşmenin faturasını ağır bir şekilde ödemek zorunda kalabilir. Hem Avrupa’dan hem de ABD’den çok sayıda sol tandanslı radikal, radikalleşmede “master ve doktora yapmak” için Suriye’ye gitti. Batı gazeteleri boy boy bu radikallerin reklamını yaptı, gitmeyi özendirdi. “DEAŞ’la mücadele kılıfında” PKK’yla romantize edilen bir beraberlik yaşadılar. Terör örgütünü içselleştirdiler, terör metotlarını ve insan öldürmeyi öğrendiler, PKK’yla birlikte etnik temizlik yaptılar, NATO üyesi Türkiye’ye karşı çatışmaya girdiler (nihayetinde birçoğu ya öldü ya da kaçtı).
Batı’nın kafasını kumdan çıkarıp kutsadığı bu PKK yandaşı radikalizmle yüzleşmesi gerekecek. Bunu Türkiye veya Suriye için değil, kendileri için yapmaları lazım. Yoksa PKK’nın beslediği radikalizm ileride başlarını çok ağrıtır.