Son yazımda ABD Yönetimi’nin görev süreci boyunca öncelikli dış politika hedefinin İsrail’in bölgedeki başlıca “baş ağrılarını” ortadan kaldırmak olduğunu anlatmaya çalıştım. ABD’nin iki önceliği “İran tehdidinin” izale edilmesi ve Filistin’in İsrail için demografik ve teritoryel bir “sorun” olmaktan çıkarılması. Attığı adımlara baktığımızda ABD’nin önceliğinin, Washington’dan yapılan bir jeopolitik okumadan ziyade Tel Aviv’de kurgulanan bir oyun planı tarafından belirlendiği anlaşılıyor.
Asrın Anlaşması olarak lanse edilen özünde “büyük pazarlık” unsurları içermesi gerekirken Filistin’in tek taraflı tasfiye edilmesini içeren anlayış bölgede halihazırda pişiriliyor. Razı başkentler var, ortada ve karşı olanlar var. Karşı olanların siyasi ve ekonomik baskılarla tehdit edilmesi, ortada olanların da siyasi ve ekonomik vaatlerle tasfiye planına destek çıkması çabaları devam ediyor.
Türkiye Filistin meselesinde en sesli konuşan ve trendleri belirleyen ülkelerden birisi. Türkiye’nin Filistin politikası Filistin meselesine sadece uluslararası yankı kazandırmakla kalmıyor; aynı zamanda ortada olan ülkelerin tasfiye planını destekler konuma geçmelerini de zorlaştırıyor. Kamuoyunun rahatlıkla göz ardı edilebildiği bölge ülkeleri için mesele sorun teşkil etmeyebilir. Fakat kamuoyu bakısının ve tarihi sorumluluk bilincinin güçlü olduğu Ürdün ile meşruiyet ihtiyacının ve yan etki endişenin büyük olduğu Mısır’ın pozisyonları kritik olacak. Bu kritik dönemeçte Filistin’in tasfiyesine karşı gelen bölge ülkelerinin ortak ve güçlü bir platform oluşturması elzem.
İkinci öncelik olan İran dosyası ise Washington’da farklı gündemlere sahip olsalar da İran’a yönelik şahin politikalarıyla birleşen çevrelerin İsrail lensiyle yaptığı okumalarla şekilleniyor. ABD’nin nükleer anlaşmadan çekilmesi, yeni yaptırımlar getirmesi, Devrim Muhafızlarını terör listesine alması ve üçüncü ülkeleri yaptırımlara uymaya zorlayan politikalar yürütmesi ile gerginlik giderek artıyor. Irak gibi komşu ülkeler üzerindeki baskılar İran’a yönelik çevreleme politikasının parçası. Birleşik Arap Emirlikleri’ndeki gemilere yönelik sabotaj/terör saldırıları sonrasında yeni bir döneme girdiğimizden de bahsedilebilir. Zira hedef ülke İran’ın en büyük ticaret ortaklarından olmasına rağmen, bölgedeki ideolojik hesaplaşmalarında İsrail ve ABD’yi arkasına almak istediğinden İran karşıtı cephede yer alan BAE. BAE’nin saldırı sonrası manidar sessizliğini de not etmek gerek. Anlaşmayla mı yoksa askeri tırmanışla mı İran sınırlandırılacak? Cevabı İran’ın hamleleri ve İran karşıtı cephenin ortaya sürdürülebilir bir strateji koyup koyamayacağı belirleyecek.