İstanbul Sözleşmesi’ni destekleyen AK Partililere ‘fahişe’ diyen…
Oda TV’ciler Dilipak’la ilgili haberleri böyle veriyor.
Fahişe ve AK Parti kelimelerini yana yana getirmekten nasıl da mutlular!
Nasıl da hoşlarına gidiyor!
Bu konuda yaptıkları her haberin içerisinde mutlaka ve en az iki kere kullanıyorlar:
İstanbul Sözleşmesi’ni destekleyen AK Partililere ‘fahişe’ diyen….
Sadece onlar değil, besleme medyada da aynı!
Her Allah’ın günü, defalarca, ballandıra ballandıra!
Başka?
‘Dilipak AK Parti’yi böldü’ diyorlar.
Fitneyi körükleyip, Dilipak’ın ömrü hayatında hiç görmediği desteği veriyorlar. Tabii ki boyuna posuna, kara kaşının hatırına değil.
İstanbul Sözleşmesi konusundaki fikrimi daha önce ifade ettim; altı üstü bir sözleşme, varsa sıkıntı yırtar atarsınız. Erdoğan’ın aile, değerler, inanç gibi konulardaki hassasiyetini tartışmaya açmak ise en hafif tabiriyle zevzeklik değil de nedir?
İstanbul Sözleşmesi konusunda çekinceleri olan herkes yazıp-çizdi, konuştu, bağırdı.
Mesela sevgili Yusuf Kaplan. O da eleştirdi, yerden yere vurdu. Derdini, kaygısını haykırdı.
Kimilerine göre ölçüyü kaçırdı. Belki yanlış da anlaşıldı. Amma, günün sonunda Yusuf Kaplan davalık olmadı.
Demem o ki! İstanbul Sözleşmesi’ni eleştirdi diye hiç kimse hakkında dava açılmadı; bu bir.
Dilipak’a açılan davanın İstanbul Sözleşmesi’yle uzaktan yakından alakası yok; bu iki.
‘İstanbul Sözleşmesi’ni eleştirdiğim için bana dava açıyorlar’ diyerek mağduru oynamak da en hafif tabirle iyi niyet değil; bu da üç.
İstanbul Sözleşmesi’ni canla başla savunan Oda TV’ciler bu ‘fahişe’ sözünden hiç alınganlık göstermiyorlar. Normal mi bu Allah aşkına? Bu konuda Dilipak’a hiçbir eleştiri de getirmiyorlar. Farkındalar mı bilmiyorum ama zımnen İstanbul Sözleşmesi ve fahişelik denklemini onaylamış oluyorlar!
Aslında tabii ki farkındalar, benim ki de laf! Dertleri buradan bir post çıkarmak.
Hal böyle iken Dilipak’tan beklenen itiraz yahut tavır bir türlü gelmiyor. Sağa sola cevap yetiştiriyor lakin Oda TV ve türevlerini tekzip etmiyor. Ediyor da haberimiz mi yok?
İstanbul Sözleşmesi’nin canı cehenneme! Ama bunun üzerinden içinde ‘fahişe’ geçen cümlelerle, çok ağır kavramsallaştırmalarla saldırmak nedir yahu?
Ortada bir büyük yanlış var. Yanlıştan öte suç var. Ağır hakarete uğrayan kadınlar var.
Belli ki ‘öyle demek istemedim’ diyerek tamir edilememiş.
Belli ki özür de kabahatten büyük olmuş.
Tamir etmek, hatayı kabul etmek ve bir süre susmak varken dışarıdan bakanın ‘AK Parti’yi bölüyor’ yorumlarına teşne olmak da nedir?
Dilipak’ın böyle bir konudan davalık olması tabii ki kimseyi mutlu etmez. Kaldı ki abdestinden şüphesi yoksa değil 81, 181 dava açılsa ne olur? Ettiği laf ortada, mahkeme orada.
Ve son bir not.
İstanbul Sözleşmesi’nin mimarı Ahmet Davutoğlu’dur. Geçen yazdım, bir kez daha ifade edeyim; gidip bulup o getirmiştir. Altında imzası vardır. Yürürlüğe girdikten sonra göğsünü gere gere ‘benim eserim’ demiştir. Hal böyle iken Davutoğlu’nun ‘Ajansına’ bakıyorum da, Dilipak üzerinden nasıl da yürüyorlar. Erdoğan’a, Ak Parti’ye ilişkin kinlerini yine Dilipak üzerinden nasıl da boca ediyorlar. Dahası var; ‘Dilipak’a bu yapılır mı?’ diye yalandan yere nasıl da duyar kasıyorlar.
Demem o ki; dışarıdan Dilipak’a verilen desteğin arkasında, Oda TV’nin her haberinde ısrarla kullandığı o iki kelimenin hatırı var!
Kendileri bu apaçık gerçeği göremiyorlar mı acep?