Yaşı müsait olanlar hatırlar. Şimdilerde pek yoklar. Hatta hiç yoklar.
Özellikle ada vapurlarında karşınıza çıkarlardı. Yolcu gibi binerler vapur hareket ettikten sonra ayağa kalkıp kibar bir edayla işe koyulurlardı.
Hele bir tanesi vardı ki sormayın! Efsaneydi; takım elbisesi, kravatı ve sinek kaydı traşıyla haberlere bile konu olmuştu.
Sadece ada vapurlarında da değil. Çarşıda, pazarda, işlek cadde ve meydanlarda da görürdünüz onları.
Neyse uzatıp daha da fazla meraklandırmayayım sizi. Limon sıkacağı satıcılarından bahsediyorum.
Gençler bilmez o yüzden internette bulup izleyebilirler. Öyle böyle değil! Her biri tam bir pazarlama dehası.
İzleyin daha iyi anlayacaksınız.
Etrafında toplanıp kendisine kulak kabartanları adeta hipnoz ederlerdi.
Parmak kadar, plastik ve de dandik bir mutfak eşyasıydı sattıkları; hepsi bu.
Ama öyle bir anlatırlardı ki sanırsınız ne?
'Abilerim ablalarım sadece birkaç dakikanızı rica ediyorum...' diye söze başlayıp 'elimde görmüş olduğunuz bu limon sıkacağı....' diye asıl konuya girerlerdi. Ama ne birkaç dakika, abartısız on dakika!
Parmak kadar basit bir alete yükledikleri mana karşısında öylece ağzınız açık dinlerdiniz. Ev kadınlarının limon sıkmak gibi bir büyük ızdırabına son verecek bir icattı anlattıkları.
Sanki!
O sıkacağı kullanarak bir küçük limondan bir su bardağı kadar limon suyu çıkarırlardı.
Millet de aletin marifeti sanardı.
İstisnasını dışarıda tutalım lakin bu şovda kullanılan limonlar hileliydi. Yani önceden içlerine şırıngayla su basılmıştı.
Şovun sonunda ada vapuru iskeleye yanaşmadan az önce bir panik havası içinde kapış kapış satılırdı o limon sıkacakları. Zira satıcı, iskelede bekleyen zabıtalara yakalanmamalıydı. Bu da pazarlamanın bir taktiğiydi.
Sanırım hikayeyi nereye bağlayacağımı çok merak ediyorsunuzdur.
O halde gelelim şimdi asıl meseleye.
Kemal Bey geçen akşam yine mutfağından seslendi vatandaşlara.
Ocağın üzerinde bir tencere bir de tava. Bomboş bir tezgah. Kurutulmak için gelişigüzel asılmış mutfak bezleri. Tezgahın üzerinde duran sıvı bulaşık deterjanı, kova, maşrapa...
Bir de elektrikli semaver.
Önde de kolları kıvrılmış beyaz gömleği ve sinek kaydı traşıyla Kemal Bey.
'Sevgili halkım iyi akşamlar, evime hoş geldiniz...' diye başladı söze. Oysa sosyal medya üzerinden bir yayındı bu. Kimsenin Kemal Bey'in evine gittiği yoktu. Ama sohbete sıcaklık katsın diye iliştirilmişti bu ifade Kemal Bey'in okuduğu metne.
Neyse!
Kemal Bey otomobillerdeki ÖTV'yi eleştirdi. Nüfusun yüzde 95'inin otomobil alamayacak durumda olduğunu üstüne basa basa anlattı.
Gençlere ilk sahip olacakları araç için 'ÖTV uygulanmayacağı' sözünü verdi.
İktidara geldiklerinde 'ÖTV'yi dörtte üç oranında indireceğini' söyledi.
Gecenin bir vakti Kemal Bey bunları alelacele anlatırken iktidar ÖTV konusunda indirim için kolları sıvamıştı. Kemal Bey 'ben söyledim yaptılar' diyebilmek için kurgulamıştı bu şovu.
Olsun!
Biz gelelim şimdi bu kurgunun en can alıcı yerine. Ağır vergi yükü nedeniyle otomobil almasının imkansız hale geldiğini iddia ettiği yüzde 95'lik kesimden uzun uzadıya söz eden Kemal Bey konuşmasının sonunda bir çuval inciri berbat etti.
Şöyle dedi!
'Özetle bizim iktidarımızda bugün ikinci el olarak satılan arabanın parasıyla sıfır araba alabileceksiniz. Tek yapmanız gereken şimdilik araba alımı yapmanızı ötelemek ve kısa bir süre iktidarımızı beklemek. Ailenizle sıfır araba kokusu olan araçlara bineceksiniz....Tekrar ediyorum bizler iktidara gelinceye kadar araba alımını öteleyin. Araba almayın.'
Ah Kemal Bey vah Kemal Bey!
Bir önceki cümlede insanların araba almalarının artık imkansız hale geldiğini söyleyip bir sonraki cümlenizde ısrarla 'araba almayın, sabırla bekleyin, araba almayı öteleyin' demek nasıl bir pazarlama yöntemidir?
Milleti 'sıfır araba kokusuyla' tavlamak ne muhteşem bir taktiktir.
Bravo tebrik ediyorum.
'Evime hoş geldiniz' diye söze başlayıp 'sıfır araç kokusuyla' bitirmek olsa olsa ada vapurunda olurdu.
Ayakta alkışlıyorum!
Kemal Bey'in 'bu ülkede yaşayanların yüzde 95'inin arabası yok' şeklinde ortaya koyduğu ve yutturduğu algıya da ayrıca şapka çıkarıyorum!
Limona şırıngayla su basmaktan çok öte bir marifet olduğunu düşünüyorum!
Ve son bir not.
ÖTV konusu milletin başının belası.
Bu kadar yüksek ÖTV olmamalı.
Bu konu yıllardır tartışılıyor. Kemal Bey'in de söz konusu kurgu içerisinde dikkat çektiği 'lüks araçtan daha çok vergi alınmalı' yaklaşımını yıllardır ben de dillendiriyorum.
Bayilerin galericilerle çevirdiği fırıldaklara da hala göz yumuluyor olmasını da anlayamıyorum.