Bugün Ortadoğu’nun geleceğinin nasıl şekilleneceği meselesi büyük ölçüde gelip Suriye’de düğümün nasıl çözüleceğine bağlanmış bulunmaktadır, dolayısıyla Suriye konusu sadece bu ülkeyle ilgili bir konu olmanın ötesine geçmiştir. Mesele Irak’la, İran’la, Kuzey Irak Kürt yönetimiyle, Mısır’la ve diğer Arap ülkeleriyle, Arap yarım adasının tamamıyla ilgilidir.
Meselenin Türkiye ile de ilgisi olduğu açıktır, iktidarın takip ettiği politikalar ortadadır; ya muhalefet nerededir ve ne söylemektedir? Muhalefet partilerinden birinin açıkça Suriye’deki BAAS rejimiyle işbirliği halinde olan terör yapılanması PKK/PYD çizgisinde olduğunu söylemeye gerek yoktur. Peki, ana muhalefet nerede durmaktadır? CHP’nin bu konuda hükümetin yaptıklarını kötülemeye dönük bir çabadan öteye bir şey söylememesi ciddi bir sorundur, nitekim bu parti içinde Deniz Baykal’ın bir televizyon kanalında ortaya koyduğu tavır, partisinin politikasızlığına dönük ciddi bir eleştiri içermektedir.
Batı’nın yeni müttefikleri
Batı’nın Suriye politikası aşağı yukarı belirginleşmeye başlamıştır. Batı sistemi, Suriye’nin parçalanmasını isterken önceliği Türkiye’nin güneyinde tam anlamıyla bir kuşatma şeklinde, bir ölçüde Arap coğrafyasıyla irtibatını kesecek PKK/PYD yönetiminde siyasi bir yapının oluşumuna destek vermektedir.
“Yüz yıldır Türkiye’yi bu coğrafyadan uzak tutan sömürgeci ve Batı vesayetindeki dış politika uygulamalarından sonra, bölge ülkeleri arasında ortaya çıkan ekonomik, diplomatik ve kültürel etkileşim ağlarının sınırları aşan bir entegrasyon eğilimini güçlendirmesinin Batı sistemini rahatsız ettiği anlaşılmaktadır.” Bu sebepledir ki; Batı dün düşman ilan ettiği İran, hâlâ birçok ihtilafa rağmen Rusya ve açıkça terör yapılanması olan PKK/PYD ile birlikte BAAS rejiminin ayakta kalmasını sağlayan, yani etnik temizlik uygulayan, sivil insanlara karşı katliam yapan bir diktatörlüğün devam etmesine destek olmaktadır.
Halep’in düşmesiyle birlikte ortaya çıkabilecek insani dramın, Batı sisteminin patronajı açısından hiçbir önemi olmadığı anlaşılmaktadır. İşin ilginç yanı Türkiye’nin Halep’e ulaşacak insani yardım koridorunu açık tutma çabası, bu hususta fiili müdahaleleri başta Birleşmiş Milletler olmak üzere hiçbir uluslararası kuruluş tarafından desteklenmediği gibi ABD tarafından da Türkiye’nin bu yöndeki girişimi engellenmeye çalışılmaktadır.
Baykal’ın sesini duymak
ABD’nin açıkça dediği şudur: Müdahale etmeyin, top atışlarını kesin rejim desteğindeki PYD/YPG bütün koridoru ele geçirsin, insani yardım yapılmasın, Halep’ten Azez’e oradan Türkiye’ye kadar bütün alanda katliamlar yapılsın, kalan sağlar sınırı aşarak yeni bir göç dalgası meydana getirsin. Burada PYD/YPG yapılanmasıyla işbirliği halinde olan ABD’den bu örgüte ‘terör örgütü muamelesi’ yapmasını beklemek ne kadar gerçekçidir!
İşte bu noktada, ya ana muhalefetin sustuğu ya da o ezberlenmiş saldırı cümleleriyle ‘Hani Emeviye Camii’nde namaz kılacaktınız’ türünden engin dış politika eleştirileri yapılmaktadır. Bu anlayış, hükümeti eleştirdiğini düşünürken eski CHP lideri Baykal’ın Türkiye’nin kuşatılmasına sessiz kalamayacağını söylemesi, Türkiye’nin müdahale yapmasını haklı bulurken ‘stratejik ortağımız olan Batı sistemini eleştirmesi’ sadece anlamlı değil, doğru bir muhalefet yapmanın, alternatif bir politika üretmenin de ilk şartıdır. Aksi takdirde BAAS haklıdır, Türkiye’ye saldıran PKK/PYD haklı olduğu gibi onlarla işbirliği halinde olan Rusya ve İran doğru yapıyorlar demekten öteye bir şey söylenmemiş olacaktır. Dış politikada muhalefet etmek her şeyden önce ülkeden yana bir tavır almakla başlar, sonra ortaya konulacak alternatif siyaset gelir.