Seyyahlık ruhu çocukluktan kalma benim için. Ticari seyahatlerini biraz da aileyle birlikteliğe vesile kılan babamla çıktığımız yolculuklarda, o iş görüşmeleri yaparken, biz şehirlerin ruhuna teslim ederdik kendimizi. İlk başlarda annemin ilgileriyle şekillenen bu seyahatler zaman içinde kendi mecrasını bularak keşfe açık bir dünyaya dönüştü. Babamı beklerken geçirdiğimiz uzun saatler boyunca mabetler, çeşmeler, anıtlar, müzeler, tarihi çarşılar ve yaşayan sokaklarda yepyeni dünyalarla tanışırdık. Bu keşifler sırasında kaybolduğum dahi olurdu. Bir defasında İzmir’de, bir zabıta memurunun seferberliğiyle annemle buluşabilmiştim.
İlk gençlik yıllarımda tarih ve kültür boyutu gitgide genişleyen bu yolculuklardan geriye, bir hayat boyu sürecek iflah olmaz bir seyyahlık ruhu kaldı. Şimdi ne zaman bir boş vakit bulsam, gitmek istediğim şehirler/ülkeler listesini açıp koyuyorum masama. Bir tatil beldesine gidip bir hafta-on gün kalmak yerine, bu süre zarfında görebileceğim farklı şehirlerin heyecanı sarıyor tüm benliğimi.
Eğitim amaçlı yurtdışı seyahatleri, aile veya çeşitli seyahat gruplarıyla çıktığım kültür turları, bireysel meraklarla zenginleşen yolculuklar ve nihayetinde iş icabı seyahatlerle hatırı sayılır miktarda sehir ve ülke görmüş oldum son 15-20 yıl içinde.
Ve o klasik soru; çok gezen mi, çok okuyan mı? Elbette her ikisi de bilir dünyanın ahvalini… Kitap ve seyahat birbirine çengel atar, birbirini tetikler. Belki de bu soru bir araştırma konusunun peşine de düşürdü beni; kitabın ticareti… Antik dünyada, ortaçağda kitap ticareti konusunda kitaplar, makaleler topluyorum bir süredir. Babamın ticari seyahatleriyle mayalanan seyyahlık ruhu, kitap-ticaret-seyahat üçlemesini bir vazifeye dönüştürdü zihnimde. Kim bilir belki yakın bir gelecekte bir makaleye dönüşür kitabın yolculuğuna dair topladıklarım… Gerek Batı’da, gerek İslam dünyasında kitabın ticaretine dair hayli ilginç malzemeler çıkıyor.
Seyahat, yeryüzü kitabının sayfalarını çevirmek gibi… Gittiğim her şehirde beş duyunun ötesine geçen bir hissedişle zaman geçirmeye çalışıyorum. Farklı iklim koşullarında, türlü sosyolojiler içinde, insanlığın mayasındaki ortaklıkları keşfe çalışmak yanında şehirden şehire, ülkeden ülkeye yerkürenin binbir rengine açıyorum tüm duyularımı.
Tüm bu seyahatler içinde Kudüs’ün beni en çok etkileyen şehir olduğunu itiraf etmeliyim. ‘Gökte kurulan şehir’ olduğundan belki de! Keza Endülüs… Yaşamayı düşlediğim yitik ülke!... Kuzey’den Güney’e, Doğu’dan Batı’ya hiç sonu gelmeyecek bir iptila, seyahat fikri… Henüz gidemediğim ama ata dedelerimin memleketi Kafkasya, sırada bekleyen yerlerden… İnsanın kendi kişisel tarihini, kendi coğrafyasında idraki başka bir heyecan olmalı… Ertelemek belki de bundan; heyecanı zamana yaymaktan…
Yerlisinin gayet sıradan bulduğu bir şey, bir seyyah için ilginç, olağanüstü bir şeye dönüşebiliyor. Gündelik yaşamın içindeki bir sokağı fotoğraflayıp, hakkında düşüncelere dalmamız, fikirler yürütmemiz bundan değil mi?! Bu nedenle, dünya bir seyyah için her daim ilginçlikler barındıran bir yer. Yeryüzünde yaşayan tüm canlılar üzerine her türlü bilgi, uygarlıkların keşfi, diller, kültürler, işaretler ve semboller… Velhasıl, dünya okunmayı bekleyen bir kitap…