Danıştay’ın ant kararı dikiş noktalarımıza jilet etkisi yapınca faydasız tartışmalar yeniden ortamı sardı.
Tarihi meseleler üzerinden kutuplaşmayı derinleştirmek ve bu yolla huzur kaçırmayı hedefleyenler sahnede.
Her zaman olduğu gibi yine birbirinin alternatifi ya da rakibi olamayacak kavramların çatıştırıldığına şahit oluyoruz.
Sabırlı, dikkatli ve soğukkanlı olmakta fayda var.
En iyisi gerçekten ayrılmamak.
Meramımı bir örnek cümle üzerinden anlatmak isterim.
“Kalemindeki kurşundan daha zehirli fikirleri ile dünyanın en ölümcül hayvanı yılan gibi zihinleri sokup üstüne Roma yanarken keman çalan Neron misali şımarık tavırlar sergileyenlerin kırmızı görmüş boğayı andıran saldırıları karşısında kimse bizden kafasını kuma gömerek rahatlayan devekuşu umarsızlığı beklemesin.”
Evet cümle bu...
Kulağa hoş gelebilir ama her cümlesi yanlış.
Çünkü kurşun kalem kurşun içermez.
Zehirli de değildir.
Kurşun sandığımız şey aslında grafit adı verilen maddedir.
Ayrıca Roma yanarken Neron keman çalmıyordu.
Çünkü Roma milattan sonra 64 yılında yandı.
Keman ise 15’inci yüzyılda icat edilmişti.
Yani Neron’un olmayan kemanı çalma imkanı yoktu.
Dahası yeryüzünün en ölümcül hayvanı yılan değil dişi sivrisinek.
Dünya kurulduğundan bu yana 40 milyardan fazla insan dişi sivrisinekler yüzünden öldü.
Dişi sivrisineklerin günümüzde her 10 saniyede bir insanı öldürdüğü biliniyor.
Bu arada boğaların kırmızı rengi gördüklerinde saldırganlaştıkları iddiası da yalan.
Çünkü pek çok hayvan gibi boğalar da renk körü olduklarından kırmızıyı göremezler.
Kırmızı rengi net olarak görebilen tek hayvan tavuk.
Bitmedi.
Devekuşlarının kafalarını kuma gördüklerine dair tek bir kanıt yok.
Zira böyle bir şey yapsalar boğulup ölürler.
Tüm araştırmalar devekuşunun tehlike anında kafasını kuma gömmediğini aksine hızlıca koşarak tehlikeden uzaklaştığını ortaya koyuyor.
Uzun lafın kısası, ortalığı karıştırmak isteyenlerin laflarına hemen inanıp tepki vermemek lazım. Gerçek ortaya çıkıncaya kadar yalan kıtalar dolaşır derler. Doğrudur, gerçek yavaş yalan hızlı yayılır. Bunun ilacı gerçeğe hızlıca ulaşmayı sağlayacak mekanizmaları devreye sokmaktır.
Bizi nereye götüreceği belli olmayan yalanların peşinde savrulmaktansa gerçek ortaya çıkıncaya kadar susabilmeliyiz.