Türkiye gündeminin en üst sırasında artık genel seçimler var.
10 Şubat’a kadar siyasete girecek bürokratların istifa etmesi gerekiyor.
Önümüzdeki iki hafta boyunca bu isimlerin kimler olduğunu konuşacağız.
Ayrıca Paralel Devlet Yapılanması’nın, bu kez muhalefet üzerinden Türkiye’yi dizayn etme çabaları gündemimizde olacak.
Her seçim önemlidir elbette.
Ama unutulmamalı ki, 7 Haziran 2015 Genel Seçimleri, Türkiye’yi yönetecek siyasi kadronun belirlenmesinin çok daha ötesinde bir anlam taşıyor.
Yine yeni bir yol ayrımındayız.
Ülke tarihinin yaşayarak tanık olduğumuz yıllarında benzerlerini gördük.
Bu kez ülke tarihinde benzerlerinden çok daha derin izler bırakacak yeni bir yol ayrımı var karşımızda...
Bu yeni yol ayrımından başarı ile çıkan, yine her zaman olduğu gibi toplumun nabzını doğru tutabilen olacak.
Böyle baktığımızda, bu seçimin belirleyeni olacak dört temel etkeni özellikle siyasi partilerin doğru anlaması ve toplumsal taleplere cevap olabilecek etkili bir siyasi söylem ve doğru bir projeler paketiyle seçmenin karşısına çıkması gerekiyor.
Kısacası, seçmenin elinde bir dizi ve bunların arasında temel belirleyici olacak dört farklı “turnusol kağıdı” ile siyasi partileri beklediğini görüyorum.
Bunu gören ve buna göre politika üretebilen siyasi partiler 7 Haziran 2015 Genel Seçimleri’nde amaçlarına ulaşacaklar, diğerleri ise yine “bir başka açıdan baktığınızda bu seçimin kazananı biziz!” yaveleriyle yandaşlarını avutmaya devam edecekler.
Bu seçimde bir diğeri ile iç içe geçmiş dört temel etken belirleyici bir rol oynayacak.
Bunlardan biri yeni anayasadır.
Millet, yeni bir anayasa için hangi partinin, nasıl yapacağı ve bunun ne olacağını açıkça görmek istiyor.
Şahsen ben bu konuda çok uç bir noktadayım.
12 Eylül 1980 Darbe Anayasası’nı, bu ülke artık bir gün bile taşımamalı.
Muhalefet etmeyi, “anayasa bile olsa yaptırmam efendim, yap-tır-mam!” diye anlıyorsanız, milletin ne söyleyecek sözü ne de umudu kalmıştır.
Sizden, sadece, kısa, öz, yalın ve bu ülkede yaşayan 77 milyon insanın altına duraksamadan imza atabileceği toplumsal bir sözleşme metni bekliyoruz.
Çözümsüzlüğü çözüm gören kafanızın konforunu bozun ve artık karşımıza yeni dokunulmazlar, yeni tabular, kudsiyet atfettiğimiz yeni metinler çıkarmayın.
Beklediğimiz sadece budur.
Yeni anayasa ile içi içe geçmiş bir diğer belirleyici etken, Türkiye’nin milletin istediği biçimde yönetilmesi olacaktır.
Seçmen, 10 Ağustos 2014 Cumhurbaşkanlığı Seçimleri’nde, Türkiye’nin gündemine, Başkanlık Sistemi’ni sokmuştur!
Önümüzdeki genel seçimlerde ise, bunun hala anlaşılıp anlaşılmadığı ölçecektir.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı, muhalefetin “seçerseniz farklı bir cumhurbaşkanı olur” iddiası gibi, zaten ”farklı bir cumhurbaşkanı olacağını” defalarca beyan ettiğini bilerek ve bunu kabul ederek, AK Parti’ye verdiği oyun çok üstünde bir destekle, “farklı bir cumhurbaşkanı olması” kaydıyla milletin seçmiş olması, Türkiye’nin Başkanlık Sistemi’ne geçişi için yeter sebeptir.
Yine millet ne anlar demeyin!
Yeni Türkiye’nin gerçek anlamda büyük ve modern bir dünya devleti olabilmesi için bu seçimin diğerleriyle iç içe geçmiş bir diğer temel belirleyeni, Çözüm Süreci olacaktır.
Bu süreci ve bu süreçte üstlenilen sorumlulukları, veballeri, elbette sorumsuzlukları da millet pürdikkat izliyor.
Bu sürecin ödülünü ve cezasını muhatabı olan siyasi partilere sandık aracılığıyla tebliğ edeceğini de hiç aklınızdan çıkarmayın.
Seçimin sonuçları açısından temel belirleyici olarak diğer üçüyle iç içe geçmiş ve aynı oranda önemli olan bir başka etken ise, Paralel Devlet Yapılanması’ndan Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin arındırılmasıdır.
Hiçbir sebep, gerekçe ya da mazeret Paralel Devlet Yapılanması’nı meşru gösteremez!
Kısacası, bizi bekleyen, seçimlerden bir seçim değil, Türkiye için kader seçimidir.