Bu futbol kendiliğinden mi doğdu?
“Fenerbahçe, Fenerbahçe gibi oyanarsa” Bu cümle Kasımpaşa maçı sonrası çok kullanıldı. Fenerbahçe’nin festival havasını tanımlayan doğru bir cümle.
Ancak içinde şunu da barındırıyor. Sanki bu oyun takımın başındaki hocasının isteğinin dışında kendiliğinden ortaya çıkmış da ona söyler gibi... Böyle dolduruluyor altı.
Aslında her şey bu Ümit Özat demeci ile başladı:
“Sparta Prag’ı Sparta’da yeneceğiz.”
Sonra sayısız demeçleriyle polemiklerin adamı oldu.
Son olarak bir hafta önce Osmanlı maçında taraftar daha 5’inci dakikada istifaya davet edince, “Onların içinde Ankaragücü taraftarı vardı” deyip, haftayı polemikle geçirmişti ki, Demir Grup Sivasspor’a dört gol attılar. Bunu öne çıkar, değil mi? Elbette o bunu yapmadı. Açıklaması maçın önüne geçti.
“Ben asla bırakın Ankaragücü’nü Yahudi takımı olsa ekmeğini yediğim yere laf etmem” dedi. Sonra hatasını anlayıp tüm Yahudi halkından ve kamuoyundan özür diledi.
Bu son öfke patlamasının altında neyin yattığını kendisinin ağzından aktarayım. Gençlerbirliği’nin başına bu sezon ikinci kez gelişi için “Tecavüz mağdurunun tecavüzcüsü ile evlendirilmesi” benzetmesinin yapılması onu fazlasıyla öfkelendirmişti. Bu da onun açıklamaları kadar vahim. Üstelik bir özür de yok. Değerlendirmeyi siz yapın. Benim Ümit Özat için görüşüm şu. İşiyle kendini en fazla parlatma potansiyeline sahip Ümit Özat’ın en büyük rakibi kendisi!
Mustafa Denizli şöyle demişti:
”26’ıncı hafta lider olacağız”
Beşiktaş deplasmanda Galatasaray’a 4-2 kaybetmişti. Lider Sivasspor’un tam altı puan gerisinde ve puan tablosunda altıncı sıradaydı.
Herkes gülmüştü.
Sonra ne oldu herkes biliyor.
26’ıncı haftayı lider Sivas’tan 1 puan geride, en yakın rakibinin 5 puan önünde ikinci ve 2008-2009 şampiyonu kapattılar.
Aykut Kocaman şöyle dedi:
“Aradaki puan farkı suni. Kapasitelerini şimdi göreceğiz”
Fenerbahçe deplasmanda karşılaşacağı Galatasaray’ın sekiz puan gerisindeydi. Sadece 14 puan toplayabilmişti. Ligin beşinci sırasındaydı.
Yine aynısı oldu.
Herkes güldü.
Çok değil altı haftada üstelik evinde Kayseri ve lig sonuncusu Osmanlı ile berabere kalan, “gerekeni yapacağım” diyerek istifadan dönen Aykut Kocaman haklı çıktı.
Mustafa Denizli ve Aykut Kocaman’ın yaptıkları ne kahinlik ne de zaman kazanmak için söylenmiş boş lakırdı. Kalabalığın göremediği detayı tecrübeleri ile yakalamaları. Duygu ile değil mantık ile değerlendirme yapmaları!..
ON DÖRDÜNCÜ HAFTADAN ÖĞRENDİKLERİMİZ
BİR: Tudor’a destek veren Dursun Özbek bu haftadan itibaren, haftalık puan farklarına göre teknik direktörünü değiştirme baskısı ile boğuşacağını.
İKİ: Şenol Güneş’in Beşiktaşı’nın sezonun en kritik maçında ilk kez Şampiyonlar Ligi standardında oynadığını.
ÜÇ: Fenerbahçe kaybederken de kazanırken de abartılı olarak kritik edildiğini.
DÖRT: Ligde sessiz ve derinden giden Kayserispor ve Bursaspor kazanarak, on beşinci haftayı eşik atlama fırsatına çevirdiğini.
BEŞ: “Talisca’sız orta saha olmaz”, “Çift forvet oynamadan çok gol atamazsın” gibi yorumlara temkinli yaklaşmak gerektiğini.
Konya istikrarı pahalıya alıyor
Bir sene önce en az transfer harcaması yapan
takımdı.
Düşük maliyetli on biri değiştirmeden kadroyu derinleştiren hamleler yapmışlardı. Sezonun iki kupasından birini aldılar.
Bu sezon on beş futbolcu transfer ettiler.
Planı tamamen değiştirdiler. Savunma futbolundan (!) hücum futboluna geçtiler. Küme düşme hattının sınırına geldiler.
Konyaspor yöneticilerinin buradan çıkış yolu bulmak için yakın geçmişlerine bakmaları şart. Neye inanıyorlarsa paniklemeden onun arkasında durmalılar. İstikrarı en pahalı onlar öğreniyor!