Sütçü İmam'ın adını ve 'Fransız işgalcilere ilk kurşunu atan kişi' olduğunu bilirsiniz.
Bugün adına kurulmuş olan Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi'nin sitesindeki yaşam öyküsüne göre, 1872'de doğmuş. Mesleği değil adı 'İmam', geçimini sütçülük yaparak kazandığı için 'Sütçü İmam' olarak tanınıyor. Namaz vakitlerinde de Uzunoluk Camii'nde gönüllü imamlık yapıyor.
31 Ekim 1919'da işgalci Fransız lejyonerleri, bir kadına saldırarak peçesini yırtıyor ve "Artık burası Türklerin değil, Fransız müstemlekesinde peçe ile gezilmez" diyor. Olaya önce Çakmakçı Sait müdahale ediyor, ancak lejyonerlerin ateşiyle şehit ediliyor. Sonra Sütçü İmam karşılık veriyor ve birini öldürüyor.
O ilk kurşunlar, Maraş'ın kurtuluş mücadelesinin başlangıcını, 'Kahraman' unvanının da gerekçesini oluşturuyor.
Sütçü İmam adına 1936'da ilk kurşunun atıldığı Uzunoluk Meydanı'nda bir anıt ve çeşme, 1977'de Kıbrıs Meydanı'nda 'Kurtuluş Anıtı' yapılmış; 1980'lerde Çınarlı Camii'ndeki mezarı 'anıt mezar'a dönüştürülmüş.
Yani hem Kurtuluş ve Kuruluş'un lideri Mustafa Kemal Atatürk'ün zamanında hem çok partili dönemin sürekli el değiştiren siyasi ikliminde hem darbe döneminde hem de günümüzde davasına, hatırına sahip çıkılmış.
Geçen hafta CHP'li Edremit Belediyesi, sözüm ona Yunan işgalinden kurtuluşu kutlarken 'Fransız lejyonerlere benzeme' kepazeliği sergiledi.
Meydanda zincire vurulmuş, yere çöktürülmüş çarşaflı bir kadın!
'Sözde efeleri' çevresinde efeleniyor!
Kadın ayağa kalkarak çarşafı çıkarıyor, altından Cumhuriyet kadını çıkıyor!
'Efendim, bu çarşaf o çarşaf değil ki, bu gericiliği simgeliyor' diyenlerdenseniz bir daha düşünün.
Hadise, Cumhuriyet'in kurulduğu 29 Ekim'de, 'kıyafet inkılabı'nın yapıldığı 2 Eylül'de (1925) veya Türk kadınına seçme seçilme hakkının verildiği 5 Aralık'ta (1934) olsa, yine yanlış ve aptalca olurdu. Ama hiç olmazsa eblehliği laf kalabalığına getirmek adına 'yaptık ama sorun bakalım niye' diye başlayan bir cümle kurabilirlerdi.
Oysa konu Yunan işgalinden kurtuluş!
CHP'nin sözde efeleri ise Yunan askerine değil, Yunan askerinin saldırdığı çarşaflı Osmanlı kadınına 'efeleniyor'!..
Hakikaten, salim kafayla düşünün...
Bunun salakça bile olsa tutar yanı yok.
Salaklık dedim de...
Sözlükte, salak, aptal, bön, ahmak, ebleh ve benzeri kelimeler bu yapılanı karşılamıyor. Hepsinde biraz 'saflık' var.
En doğru karşılığı argo sözlüğü veriyor: Ukala dümbeleği!
Hem cahil hem her şeyin en doğrusunu bildiğini iddia ediyor!
Çarşaf bir 'gericilik simgesi' olduğu için değil, 'Türklük-Müslümanlık simgesi' olduğu için saldırıya uğramıştı.
O gün Türklüğün adı 'Osmanlı'ydı.
Eski Osmanlı coğrafyasındaki Türk asıllı olmayan Boşnaklar, Arnavutlar, Makedonlar hatta Araplar da bu yüzden 'Türk' diye isimlendirildi.
Müslüman olmayan halklar bile...
Örneğin, İspanya'nın Coruña şehri halkı, zamanında Barbaros Hayrettin tarafından Portekiz işgalinden kurtarıldığı ve bundan memnun olduğu için komşu Vigo'lular tarafından 'Türk' diye tanımlandı. Hiç de gocunmadılar. Bugün hâlâ La Liga takımı Deportivo La Coruña taraftarları kendilerine 'Los Turcos' diyor. Üstelik Türk bayrağı ve Atatürk posterleriyle tribünlerde coşuyorlar, 10 Kasım'da yas tutuyorlar.
Rakipleri Celta Vigo taraftarlarına da 'Portekizli' diyerek karşılık veriyorlar.
Belçika'nın Faymonville kasabası sakinleri de, zamanında Türklere karşı Haçlı Seferleri'ne katılmayı reddettikleri için 'Türk' diye 'suçlanmış'. Onlar da hiç gocunmamış, bugün hâlâ Ay-Yıldızlı bayraklarla 'Türk festivali' yapıyorlar.
İtalya'nın kuzeyindeki Moena Köyü sakinleri de, 2. Viyana kuşatması sonrası köye yerleşen ve halkı dükalık yönetiminin ağır vergilerine karşı direnişe yönlendiren Yeniçeri Hasan'a ithafen köylerine 'Türk Kantonu' diyor, bugün Türk bayrakları ile kutlama yapıyorlar.
Avusturya'nın Purbach köylüleri de, bir başka yeniçerinin köye gelişi adına kendilerine 'Türk' diyor, hâlâ o günü Türk bayrakları ile kutluyorlar!
Bu ülke hiç sömürge olmadı.
Manda ve himaye de kabul etmedi. Ama duyguları sömürgeleştirilmiş, akılları manda ve himayeye alınmış bir 'sınıf' oluşturuldu.
Elin İspanyolunun, Belçikalısının, İtalyanının, Avusturyalısının gocunmadığı Türk-Müslüman kimliğinin simgesi Osmanlı'dan gocunmak, 'aklın sömürgüleşmesi'dir.
Avrupa'nın Ortaçağ'ını aydınlatan Müslüman-Türk tarihini Avrupa Ortaçağı'nın karanlığıyla suçluyorlar!
Fransız paralı askerlerin Türk-Müslüman simgesi olarak saldırdığı çarşafı, Avrupa Ortaçağı karanlığının simgesi haline getiriyorlar!
İki bin yıllık tarihin mirasçılarının kafasına 'biz adam olmayız' çaresizliğini yerleştiriyorlar.
'Türklerin, Müslümanların dünyaya ne katkısı var' diyecek kadar eblehleşebiliyorlar!
Sürü halinde davranıyorlar.
Cumhuriyet'in böylesi hamasetlere ihtiyacı yok.
Ama onların var.
Manda ve himaye sahipleri öyle istiyor.
Onlar da;
'Dostlarımızla iktidara geleceğiz' diyorlar.
'ABD'den demokrasi istiyoruz' diyorlar.
'Göçmenler için bize söz verildi' diyorlar.
CHP özelinde bunun bir siyasi anlamı da var.
Yıllardır Edremit'te de, başka birçok yerde de yerel iktidardalar.
Ama İstanbul ve Ankara'da 'yerel iktidar' duygusu CHP'de başka duyguları harekete geçirdi.
Türkçemizde bunu tanımlayan şahane bir ifade var; 'biti kanlanmak'...
Millete yeniden 'diş göstermeye' başlayanlar iyi işaret vermiyorlar.
İki satır yakın tarih okuyanlar, şapkanın kanunla zorunlu tutulduğunu, ancak kadınların kıyafetine ilişkin bir yasal zorlama bulunmadığını, sadece bazı 'belediyelerin' durumdan vazife çıkararak yasaklar ve cezalar koymaya kalktığını biliyorlar.
Yerel iktidarda çarşafa dişini gösterenlerin, merkezi iktidarda yeniden başörtüsüne, sakala, bıyığa, pantolona saldırmayacağından nasıl emin olacağız?
Hakikaten, salim kafayla düşünün;
Bugün CHP Genel Başkanı dahil devlette 'çağdaşlık simgesi' olarak şapka takan var mı?
Demek ki bazı 'devrim'ler çok da manalı değilmiş, değil mi?
Peki kanunla yasaklanmayan kıyafet neden bu kadar 'manalı' oluyor?
Üstelik ulusal tarihimizde 'sembol' değeri olmasına rağmen!
Sebebine dair bir fikir vereyim mi?
ABD istihbarat belgelerini yayınlamasıyla ünlü WikiLeaks, 26 Mart 2010'da yayınladığı bir raporu, Afganistan'ın yeniden Taliban yönetimine geçmesinden sonra geçen ay yeniden hatırlatmıştı.
11 Mart 2010 tarihli raporda, ABD istihbaratı, Afganistan'ın işgalini Batı kamuoyunda 'meşrulaştırmak' için 'propaganda yöntemleri' öneriyordu.
Özeti şu: "Fransa'da halk Afgan mültecilere ve kadınlara sempati duyuyor, Almanya'da da göç ve terör endişesi yüksek. Bu da işgale tepki doğuruyor. Taliban'ın kız çocuklarının eğitimi konusunda kazanılan ilerlemeyi geri döndürme ihtimali Fransız öfkesini kışkırtabilir ve Fransa'nın seküler kamuoyundan destek alınabilir. Afganistan'daki yenilginin Almanya'nın teröre, uyuşturucuya ve mültecilere daha fazla maruz kalabileceğini anlatan mesajlar savaşa şüphe duyanların desteğini sağlayabilir. Afgan kadınların kendi hikayelerini Fransız, Alman ve diğer Avrupalı kadınlarla paylaşması için medya fırsatları yaratacak sosyal yardım girişimleri Avrupa'daki kadınlar arasında yaygın şüpheciliği önleyebilir."
Kadınlar ve korkular üzerinden yürütülen propaganda hâlâ sonuç veriyor!
Arkada işgalciler işlerini yürütebilsinler diye...
Salim kafayla düşünelim;
Osmanlı'yı karanlık, Türk'ü az gelişmiş, çarşafı-başörtüsünü gericilik diye yaftalayanlar "Türk'ü Türk'e karalama propagandası" yaparken, zihin sömürgecileri ne işler çevirdi bu ülkede?
Mesela 'bizi arkadan vurdular' diye sırtımızı döndüğümüz Araplardan petrolü alıp fahiş fiyata bize satmış olabilirler mi?
'Bizden adam olmaz' diyecek adamlar yetiştirmek için okullar açmış olabilirler mi?
Osmanlı'nın son döneminde yakalamaya çalıştığı sanayi devriminin peşini 10-15 yıl içinde bırakıp, memleketin varını yoğunu eski işgalcilere 'ihraç' etmiş olabilirler mi?
Uçağına, barutuna, topuna, tüfeğine, asfaltına, kamyonuna, otomobiline, tekerleğine, yedek parçasına, benzinine, mazotuna ödediğinin maliyetini patatese, soğana yükleyemediği için çiftçinin alın terinden çalmış olabilirler mi?
Daha fazlasını siz düşünün...
Salim kafayla...