2009 yılında kurulan ve Türk Konseyi olarak bilinen Türk Dili Konuşan Ülkeler İşbirliği Konseyi, geçen hafta İstanbul'da düzenlenen 8. Liderler Zirvesi ile adını Türk Devletleri Teşkilatı olarak değiştirdi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan başkanlığında toplanan zirveye, Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev, Kazakistan Cumhurbaşkanı Kasım Cömert Tokayev, Kırgızistan Cumhurbaşkanı Sadır Caparov, Özbekistan Cumhurbaşkanı Şevket Mirziyoyev, Türkmenistan Cumhurbaşkanı Gurbangulu Berdimuhamedov ve Macaristan Başbakanı Viktor Orban katıldı.
Bu tablo, Çin'den Avrupa'nın ortasına uzanan bir haritayı işaret ediyor.
Merkezinde ise dev enerji kaynağı Hazar ve Türkiye'nin olduğu bir harita bu.
Ve aynı zamanda Çin'in küresel ticaret hattı olarak konumlandırdığı Kuşak-Yol projesinin güzergâhı.
Orta Asya'yı Avrupa ve Akdeniz'e bağlayan bu harita aynı zamanda Türkiye'ye bir coğrafi liderlik 'de' yüklüyor.
'De' diyorum, zira Türkiye'nin coğrafyasının zorladığı liderliği liyakatle yerine getirdiği de Zirve'de dile getirildi.
Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev, aynen şu ifadeleri kullandı ve alkışlandı: "Aziz kardeşim Recep Tayyip Erdoğan, Türk dünyasının lideridir. Onun sayesinde Türkiye dünyada bir güç merkezine dönüşmüş, söz sahibi olmuştur. Bize güç veren Türkiye'nin güçlenmesidir. Bu nedenle her birimiz Erdoğan'a minnettar olmalıyız."
Bu ifadenin arkasında sadece Karabağ'ın Ermenistan işgalinden kurtarılması yok; Suriye'nin kuzeyi bir terör koridoru olmadıysa, Libya paralı asker çetesi tarafından işgal edilmediyse, Katar bir kumpas darbesine maruz kalmadıysa, bunda Türkiye'nin hayati rolü var.
Türkiye, Erdoğan liderliğinde, küresel aktörlerin oyun kurucu olduğu düşünülen geniş bir coğrafyada 'oyun değiştiren' bir rol kazandı.
Orta Asya'nın kalbi sayılan Kazakistan'ın Cumhurbaşkanı Tokayev de 'coğrafya'ya işaret etti ve "Türk dünyasının jeopolitik perspektifini doğru kullanmalıyız. Bu hepimiz için çok önemli" dedi.
Tokayev, yeşil teknoloji, akıllı şehirler ve dijitalleşme alanında 'ortak çalışma' çağrısı yaparken, özellikle uzun süredir benim de üzerinde durduğum 'hidrojen enerjisi'ne vurgu yaptı, "Uluslararası toplum hidrojeni yeni 'temiz yakıt' olarak görüyor. Bu endüstrinin gelişimi için özel bir merkez oluşturduk. Ülkemiz yeterli bilimsel potansiyele sahiptir ve kalifiye eleman yetiştirebiliriz. Hidrojenin üretimi, depolanması ve taşınması için yeni teknolojilerin geliştirmek üzere bir konsorsiyum oluşturmayı öneriyorum. Bilim insanlarımız buluşmalı" dedi.
TDT'nin 2040 Vizyonu da açıklandı.
Vizyon, sadece üye devletler arasındaki ilişkileri değil, kurumsal olarak TDT'yi de bölgesel ve küresel bir aktör haline getirmeyi hedeflemesi açısından tarihi öneme sahip.
Sadece not aldığım hedefler bile heyecan verici:
- Yasal mevzuatı, taşımacılık ve gümrük işlemlerini, kara, demir ve deniz yollarını uyumlandırarak Çin'den Macaristan'a kadar bütün coğrafyada 'ticari sınırları kaldırmak.'
- Doğu-Batı-Kuzey-Güney ticaret koridorlarını birbirine bağlayan güçlü bir bölgesel ekonomik grup oluşturmak.
- Dış finansal etkilere karşı grup içi ticarette ulusal para birimlerini kullanmak.
- Enerji işbirliğini 'tedarikçi-tüketici' ilişkisinden 'stratejik ortaklık' ilişkisine taşımak
- Dijital bağları güçlendirmek, ileri teknoloji tabanlı işbirliği ve küresel bilgi ekonomisine entegrasyon.
- Uydu teknolojisinde işbirliğini geliştirmek, uzay ajansları arasında ortaklık ve ulusal uzay politikalarını birleştirmek. (Eski SSCB uzay istasyonunu Kazakistan'daki Baykonur Uzay Üssü'dür.)
- Türk Devletleri Teşkilatı bölgesinin, akademik ve bilimsel araştırma, öğrenme ve yenilik merkezi haline getirilmesi.
- Siyasi diyalog ve istişare mekanizmasının düzenli hale getirilmesi.
- Bölgesel ve küresel konularda siyasi dayanışmayı ve karşılıklı desteği artırmak; üye devletlerin koşullarına saygı gösterirken ilkesel olarak demokratik yönetişimin teşvik edilmesi.
- Halkların yakınlaşması ve etkileşiminde ortak Türk kimliğinin kültürel zenginlik kaynağı olarak teşvik edilmesi.
- Antik İpek Yolu turizminde altyapı ve hizmet sektöründe işbirliği.
- Türk Kültürünün, değerlerinin, geleneklerinin, sanatının ve mirasının dünya çapında tanıtılması.
- Sağlık altyapısı ve teknolojilerinde işbirliği.
- Tarımda kendi kendine yeterlilik, gıda güvenliğinin sağlanması ve sürdürülebilir tarım.
- Üye devletlerde daha iyi iletişim için alfabe ve terminolojide birliğin sağlanması.
- Türk Dünyası'nda birlik, beraberlik ve dayanışma bilincine sahip bir nesil yetiştirmek amacıyla gençlik değişimi ve eğitim projeleri.
- TV, haber ajansları ve medya kuruluşları arasında kurumsallaşmış işbirliği yoluyla ortak bir Türk Enformasyon ve Medya Alanı oluşturulması, yalan haber bilgi kirliliği ile ortak mücadele.
- Diaspora toplulukları ve Türk Dünyası ile ilgili uluslararası konularda birlik içinde hareket edilmesi.
Türk Devletleri Teşkilatı'nın 2040 vizyonu 'dilek ve temenniler' listesi değil.
Vizyon'da, liderlerin, 'ilgili kurumları talimatlandırdığı' da belirtiliyor.
Bu vizyonu, geçen hafta İstanbul'da düzenlenen Korkut Ata Türk Dünyası Film Festivali ile birleştirin.
Yunus Emre'nin deyişiyle 'tanış oluyoruz, işi kolay kılıyoruz'...
Çok gecikmiş olsak bile...
Kazakistan Cumhurbaşkanı, Menderes'i neden yad etti?
Türk Devletleri Teşkilatı zirvesi, merhum Başbakan Menderes ve arkadaşlarının tutuklu kaldığı, daha sonra Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından uluslararası zirvelere ev sahipliği yapacak şekilde tasarlanan ve 'Demokrasi ve Özgürlükler Adası'na dönüştürülen Yassıada'da yapıldı.
Kazakistan Cumhurbaşkanı Tokayev, bu özel mekanda konuşurken, Menderes için özel bölüm ayırdı.
Menderes, 1952'de Çin sınırları içinde büyük baskılar altında yaşayan Kazakların Türkiye'ye göçüne izin vermişti.
Tokayev, bu olayı hatırlatarak, şöyle dedi: "Ben Kazakistan Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı olarak, Kazak halkı adına, Anadolu topraklarına gelen binlerce Kazak ailesine 'öz kardeşlerim' diye kucak açan Adnan Menderes'in ruhunu saygı ve minnetle anıyor ve tüm Türk halkına en kalbi şükranlarımı sunuyorum. Kardeş ülkelerimizin dostluğu ebedi olsun!"
Azerbaycan Cumhurbaşkanı Aliyev'in, "Erdoğan, Türk dünyasının lideridir. Bize güç veren Türkiye'nin güçlenmesidir. Bu nedenle her birimiz Erdoğan'a minnettar olmalıyız" sözlerini de buna ekleyin.
Sonra da, dün Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin kuruluşunun 38. yılını kutlayan Cumhurbaşkanı Ersin Tatar'ın konuşmasına bakın: "15 Temmuz 1974'te tüm dünyanın gözleri önünde askeri darbe ile Kıbrıs Helen Devleti'ni ilan eden Yunan cuntasını durduran Türkiye'dir. Can ve mal güvenliğimiz ve istiklalimiz için 20 Temmuz sabahı Kıbrıs'a bir barış harekatı gerçekleştirilmemiş olsaydı bugün Kıbrıs, bir Yunan Adası'na dönecekti. Bugün üzerinde devlet kurduğumuz, özgür olarak yaşadığımız bir vatana sahipsek bu, Mücahit ve Mehmetçik sayesindedir. Kıbrıs Türk halkı olarak eğer bugün, başı dik ve onurlu bir biçimde kendi vatanımızda özgürce yaşayabiliyorsak, bunu her türlü bedeli gözünü kırpmadan ödeyen kahraman halkımıza, aziz şehitlerimize, gazilerimize ve ana vatanımız Türkiye Cumhuriyeti'ne borçluyuz. Bugün de Doğu Akdeniz'deki mücadelenin ana hedefi, KKTC'yi tasfiye edip, ana vatan Türkiye'yi Doğu Akdeniz'den uzaklaştırmaktır. Türkiye'nin verdiği kararlı desteğe müteşekkiriz."
Menderes, 70 yıl önce Çin zulmü altındaki Kazaklara kucak açmasaydı, Erbakan-Ecevit hükümeti Kıbrıs Barış Harekatı'nı yapmasaydı, Özal hükümetleri Bosna'daki soykırıma karşı Müslüman Boşnak halkını -olabildiği kadar- desteklemeseydi, bugün bu sözleri duymayacak, bu işbirliklerinden söz edemeyecektik.
Yarın da Suriye, Libya, Mısır, Sudan, Somali ve başka birçok ülkede halkın temsilcilerinden benzer sözcükleri işitecek olan çocuklarımız, torunlarımız atalarıyla gurur duyacaklar.
Bugün 'ne işimiz var oralarda' diyenler ise hayırla anılmayacak...
Tıpkı, 1945'te Türkiye'ye sığınan 195 Azerbaycan Türkü'nü Boraltan Köprüsü üzerinde Stalin Sovyetleri'ne teslim eden ve katledilmelerine neden olanların hayırla yad edilmediği gibi...