Türkiye’nin Barış Pınarı Harekatı’nı başarıyla tamamlayacağı anlaşılınca önce ABD ve Rusya ‘mutabakata’ geldi.
Ardından Avrupa ve ABD’de Türkiye’nin güçlü bir NATO müttefiki olduğu;
80 milyonluk bir demokrasi ve Avrupa ve küresel piyasalarla entegre olan büyük bir ekonomi olduğu konuşulmaya başlandı.
***
ABD Kongresi’nin üst kanadı Senato’da Cumhuriyetçi çoğunluğun lideri Mitch McConnell, geçen ay senatörlere hitap ederken, Türkiye konusunda “duygularla değil, ABD’nin stratejik çıkarları rehberliğinde hareket edilmesini” istemişti.
McConnell, 5 konuya dikkat çekmişti:
- Washington’la Ankara arasındaki gerilimin artmasından Rusya ve diğerleri (Çin, İran) istifade edebilir.
- Yaptırımların Türkiye savunma sanayii ve ekonomisine ‘kayda değer’ bir etki yaratmayabilir.
- Avrupa ekonomisine sıkı biçimde entegre olan bir ekonomiyi hedef almadan önce, sonuçlarının küresel ekonomiye, Avrupalı ortaklara, ABD’deki üretim ve istihdama etkilerini de iyi düşünmeliyiz.
- 80 milyonluk bir demokrasiye karşı, İran ve Kuzey Kore’ye kullandığımız türden politika araçlarına başvurmadan önce, bunların Türk halkı üzerinde yapacağı siyasi etkileri değerlendirmeliyiz.
- Ayrıca Türkiye’nin olası yaptırımlara nasıl yanıt vereceğini de bilmiyoruz.
***
Geçen hafta Ankara’ya gelen Almanya Dışişleri Bakanı Heiko Maas da aynı noktalara yaklaştı.
Maas, “Türkiye’yi NATO’dan dışlayıp Rusya veya Çin’in kucağına itmek stratejik açıdan yanlış” dedi.
Maas, Almanya Savunma Bakanı’nın ‘uluslararası gücün korumasında bir güvenli bölge’ önerisine de karşı çıktı.
Ancak Berlin’de Maas’a bu sözlerinin bedelini ödetmeye çalışanlar var. Özellikle PKK’ya yıllardır destek veren aşırı sol partiler.
***
İki politikacının sözleri ABD ve Avrupa’da Türkiye karşıtı havanın değiştiğini göstermez.
Ancak değişimin dayanaklarının var olduğuna işaret eder.
Evet ama yetmez…
Zira Türkiye’nin önemine işaret eden ABD ve Avrupalı siyasetçiler, hâlâ Türkiye’ye karşı bildik ezberlerini tekrar etmeye devam ediyorlar.
Türkiye’nin önemi sadece NATO üyeliğinden, stratejik konumundan, ekonomik kapasitesinden ileri gelmiyor.
Artan askeri-istihbari kapasitesi ile güçlenen güvenlik kurumları, darbe girişimleriyle test edilen demokrasisi ile bunlara dayalı politikalar ve çözümler üretebilen liderliği de dikkate alınmalı.
Türkiye ABD veya Avrupa politikalarına sadece ‘katılım’ konumunda değil, ‘politika yapma’ aşamasında masada bulunması gereken bir ‘ortak’.
Yeni bir diyalog zemini için Batı’nın Türkiye’yi ve Türkiye’ye karşı kullandıkları ‘araçları’ yeniden tanımlaması gerekiyor.
‘Buyurmaktan’ ve ‘sopa göstermekten’ vazgeçseler iyi olacak.
Zira Türkiye ‘buyurmanın’ işe yaramadığını kanıtlayarak ‘emsal’ oluşturdu.
***
ABD Başkanı Donald Trump, 13 Kasım’da Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’la görüşmesinde bu yönde bir adım atabilir.
Bunu yaparken, daha önceki “Kürtler derken aslında PKK’yı, SDG derken aslında YPG’yi kastettiği; YPG’nin de PKK’nın Suriye kolu olduğu” yönündeki açıklamalarından destek alabilir.
Ve bir terör örgütüne karşı, “NATO müttefiki; 80 milyonluk demokrasi; Avrupa, ABD ve dünya ile entegre bir büyük ekonomiyi tercih ettiğini” anlatabilir.
Bu en çok terör örgütlerini kullanan kurumlar ve İsrail destekli lobileri rahatsız eder.
Zaten Trump bunu yapmasa da ondan rahatsızlar…
Muz cumhuriyeti değil...
Savunma bakanlığı ile ordunun bir parçası ayrı politikalar yürütüyor.
Hem savunma hem dışişleri bakanlığı bazen birbirinden, bazen de devlet başkanından ayrı politika yürütüyor. İstihbarat servisi hem iki kurumla hem de başkanlıkla ayrı politikalar yürütüyor.
Devlet başkanı, bakanları ve istihbarat başkanını twitter mesajıyla bile değiştiriyor.
İstihbarat servisi, başkanın yanına ajan sokuyor, yabancı devlet başkanlarıyla görüşmelerini dinliyor; ihbar ediyor. Ülke parlamentosu, başkanın görevden alınmasını istiyor!
Ülkede ihbarcıların kimliğinin açıklanması yasak.
Ama ihbarcıların ‘ima’ suçlamasını ciddiye almak serbest!
Bunlar bir ‘muz cumhuriyetinde’ olmuyor.
ABD’de oluyor...
Jeffrey heyeti önemli
ABD’nin Suriye Özel Temsilcisi James Jeffrey başkanlığındaki ABD heyeti, bugün ve yarın İstanbul ve Ankara’da Türk muhataplarıyla “Erdoğan’ın ziyareti öncesi” hazırlıkları konuşacak.
ABD Dışişleri Bakanlığı’ndan yapılan açıklamada, “Jeffrey, ortak çıkarlar kapsamında, kuzey Suriye ve DEAŞ terör örgütü ile mücadele konularını görüşecek” denildi.
'Ortak çıkarlar kapsamında’ ifadesi önemli.
Bir başka önemli nokta da, Jeffrey’in Suriyeli muhalif yetkililerle de görüşecek olması.
Bu, Türkiye destekli muhaliflerin görüşlerinin de ‘doğrudan’ 13 Kasım’da Washington’daki masada olacağı anlamına geliyor.