Massachusetts Institute of Technology (MIT), dünyanın en önemli teknik üniversitelerinden biri.
Türkiye'nin yerli mili İHA üreticisi Baykar Teknoloji Lideri Selçuk Bayraktar'ın da burslu eğitim aldığı üniversite.
Bayraktar, eğitiminin ardından babası merhum Özdemir Bayraktar'ın baş koyduğu insansız otonom hava araçları teknolojilerini Türkiye'de geliştirmek için yurda döndü.
Bu işler için çok kısa sayılacak bir sürede geliştirilmesine liderlik ettiği İHA ve SİHA'larla Türkiye'nin terörle mücadelesinde, sınır ötesi harekatlarda, Libya ve Azerbaycan'da işgal altındaki bölgelerin kurtarılmasında 'sonucu belirleyen' bir etki yaptı.
Türkiye bu iklimde bu kez bir kamu kuruluşu olan TAI'de bir başka tip İHA olan ANKA'yı da üretti.
Ve her iki ürünü de ihraç etmeye başladı.
Dünya bir süredir, Türk İHA'larının oyun değiştirici rolünü konuşuyor.
Son haber Alman gazetesi Handelsblatt'ta manşetten yayınlandı. Gazete, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın resmini kullandığı haberde, son 20 yılda Türk savunma şirketlerinin 56'dan 1500'e yükseldiğini, en büyük 100 savunma şirketi arasında Türkiye'den 7 şirket varken, Almanya'dan 3 şirket olduğunu hatırlattı.
'Can sıkıntısını' yansıtan bu kıyaslamayla da yetinmedi, Türk İHA'larından bahsederken 'Katil robotlar gerçek oluyor' başlığını kullandı.
Gazetenin arşivinde, 20 yıldır var olan çok daha çeşitli modellere ve çok daha ağır mühimmata sahip Amerikan veya İsrail İHA'ları hakkında benzer bir haber bulunmuyor!
Gazete bir de Selçuk Bayraktar'ın mezun olduğu MIT'den 'duruma göre yorum verecek' bir profesör de buldu: Max Tegmark.
Tegmark, gazetenin başlığıyla tutulan çanak soruya, "Bayraktar'a burada eğitim verdiğimiz için utanıyorum" dedi.
Bayraktar da sosyal medya üzerinden cevap verdi ve Karabağ Harekatı'na işaret ederek, "İsmini ilk defa duyduğum sözüm ona bir akademisyen, "Selçuk Bayraktar'a eğitim verdiğimiz için utanıyoruz› demiş. Utanmanız gereken yaptığınız soykırım ve katliamlardır. Biz topraklarımızı geri aldık. Bundan da ancak gurur duyarız!" dedi.
MIT'deki özgeçmişine göre Tegmark, İsveç kökenli bir evren bilimci (kozmolog).
Google Scholar'da iyi bir puanı var.
Konumuz bilimsel kariyeri değil.
Ama 'etik' düzeyi!
Zira halen çalıştığı üniversitesi, maaşını -en azından bir kısmını- ABD ve İsrail şirketlerinin 20 yıldır ürettiği silahlı insansız araçların geliştirmesi için aldığı fonlardan ödüyor!
Utanması olan, önce bundan utanmalıydı...
Dünyanın en yaygın İHA/SİHA'larının listesine bakın, sonra onları üreten şirketleri MIT internet sitesinde aratın, karşınıza Çin şirketleri hariç hemen hepsinin MIT ile teknoloji geliştirme ve fon sağlama anlaşmalarını göreceksiniz.
Ben öyle yaptım, gördüm.
Lockheed Martin, General Atomics Aeronautical Systems, Northrop Grumman, Israel Aerospace Industries şirketleri...
Hunter, Gray Eagle, Predator, Reaper, SkyGuardian, Heron İHA/SİHA'ları...
Örneğin, son anlaşmalardan birinde Lockheed Martin, MIT'e 'Tohum Fonu' sağlıyor.
Türkçesi, teknolojiye 'topraktan giriyor'...
Hedef alanları 'otonom sistemler ve robotik, insan/makine takım çalışması' teknolojileri geliştirmek.
Daha yüksek hızlı ve çoklu görev kabiliyetlerine sahip hava araçları üretebilmek.
Proje, MIT öğretim üyeleri ve öğrencileri için İsrail, Almanya ve başka ülkelerde işbirliği, araştırma ve stajlar içeriyor.
Projeyi yönetenler arasında Türk bilim insanları da var.
Araştırmalardan bazılarını kim destekliyor dersiniz?
MIT sitesinde bu bilgiler de var: ABD ordusu...
Kozmolog profesör, ABD ve İsrail 'drone'ları için teknoloji geliştiren, ABD ordusundan fon alan üniversitesi ve meslektaşlarından utanmazken, neden Selçuk Bayraktar'dan utandığını söyler?
Bayraktar'ın yaptığı gibi, utanması varsa utandırıp, kendi işimize bakalım.
Herkes kendi kendini yemekte özgür olmalı!
'UYGURCU'LARIN HEDEFİ NEDEN ÇİN DEĞİL, TÜRKİYE?
Çin'de Uygurlara yönelik baskılara yönelik üç noktaya dikkat çekmek istiyorum.
Çin, Müslüman Uygur halkına yönelik 'dini' ve 'etnik' gerekçeli kısıtlama ve baskılar uyguluyor mu? Evet.
'Toplama kampı' değil ama 'cami cemaatine' ve vatandaşlık haklarına yönelik örgütlü sivil girişimlere yönelik kısıtlama ve baskılarının 'sokağa yansıyan' halini, bizzat Doğu Türkistan/Sincan'da gördüm.
Peki bu baskı yeni mi, üç yıl önce mi başladı?
Hayır.
Maocu rejimin kuruluşundan beri var. Üstelik sadece Uygurlara yönelik değil, Müslüman Han Çinlilerine karşı da uygulanıyor.
Rejimi koruma veya terörle mücadele bahanesi de inandırıcı gerekçelerden uzak.
Peki, Uygur sorunu bizim gündemimizde 20 yıldır aynı öncelikte var mı, yoksa Batı gündeme alınca mı girdi?
Maalesef, Batı gündemine alınca girdi... Batı, neden ucuz işgücünden yararlandığı on yıllar boyunca görmediği Uygur meselesini bugün gördü?
Çünkü, ticari 'savaş' başlattı ve Uygur meselesini de 'mühimmat' olarak kullanıyor.
O halde, kendi gündemimiz olarak Uygur meselesini takip etmemiz gerekirken Batı'nın peşine takılmak ayıp değil mi?
Evet ayıp!
Hem doğru oturalım hem doğru konuşalım;
Batı için Çin'e ucuz üretim yaptırırken 'sorun' olmayan Uygurların insan hakları, bir anda mühim mevzu oldu!
Bizim 'kimi' muhalif siyasi aktörler de kendi hükümetlerine, devletlerine yüklenme aracı olarak kullanma fırsatı olarak onların arkasına takıldı...
Efendim, sahip çıkmayalım, Çin'e tepki göstermeyelim mi?
Gösterin, yerden göğe haklısınız.
Ama muhatabınız Çin olsun, kendi hükümetiniz değil.
Batı'nın ticari hesaplarının aleti, siyasi silahlarının mühimmatı olmak ayıp.
Hem, yanınıza öyle aktörler yanaşıyor ki, ahirette bile yan yana olmayı istemezsiniz.
Yani öyle sanıyorum.
Zira o kareye en hızlı giren FETÖ!..
ABD yetiştirmesi bir FETÖ'cü olan -kendi ifadeleriyle- Kuzzat Altay adlı bir Uygur kökenli Amerikalı da Çin'i bırakmış, Türkiye hakkında yalan haberler üretiyor.
O da, vatandaşı olduğu ABD'yi bırakmış, Türkiye'deki siyasi muhalefete malzeme üretiyor.
Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu'nun "Çin'den döner dönmez Uygurların uzun dönem ikametlerinin iptal edildiği" yalanını, 'öyle haberler geliyor' diye yayıyor.
"Evraksız Uygurlar AKP ile ÇKP arasında sıkışıp kalmış durumda" diye duygu sömrüsü yapıyor.
Çin kampında tutulduğunu söylediği babası üzerinden iğrenç bir oyun sergiliyor.
Salim kafayla düşünelim;
Çin rejiminin baskı ve asimilasyon uygulamalarına karşı politikalar geliştirmeliyiz.
Ama bu politikalar Çin'e karşı etkisiz ve Uygurlara yönelik baskıyı artıracak sonuçlar doğurmasın; aksine Uygurlara kazanımlar sağlasın.
Uygurları 'malzeme' yapamayız, yapanların orkestrasına da borazan olamayız.
Türk'ün, Müslüman'ın kendi duruşu, kendi direnişi olmalıdır.
Türkiye, kardeş Uygur Türklerinin haklarını savunmaya yönelik kendi politikalarını geliştirecek birikime sahiptir.
FRANSA DA TWİTTER'İ YARGILIYOR
Önceki gün, Almanya'nın Telegram uygulamasına yönelik işbirliğine zorlama/kısıtlama/engelleme sürecini değerlendirmiştim.
Dün de Fransa'dan haber geldi.
Versay Mahkemesi, valilik ve polisin sokağa çıkma yasağı kontrollerini "Nazi uygulamalarına" benzeten iki kullanıcının bilgilerini vermediği gerekçesiyle, Twitter ve ülke direktörü Damien Viel hakkında 'kamuya hakaret' suçundan soruşturma başlattı.
Savcı, Twitter'ı "kamu huzurunu, Fransız toplumunun düzgün işleyişini zedeleyen, müsamahanın kaybedildiği asosyal bir ağ" diye tanımladı ve "Fransız yargısı tarafından istenen bilgileri istenen zamanda vermeyi reddederek yasaları çiğnemek"ten 75 bin euro ceza istedi.
Şimdi dönün, Türkiye'de sosyal medyaya yönelik yasal düzenlemelere ilişkin Batı ve 'batıcı' medyanın, akademisyenlerin, muhalif siyasetçilerin yaptıklarını hatırlayın!