En basit bez maskenin bile ‘bulunmaz hint kumaşı’ olabileceğini;
Kokusu ‘sınıfsal aşağılama’ konusu yapılan kolonyanın ne büyük nimet olduğunu;
Makarnayı ‘siyasal aşagılama’ konusu yapanların makarnaya en çok saldırdığını;
Salgınlara karşı bireysel ve örgütlü olarak hazırlıklı olmadığımızı;
Yokluk endişesiyle marketlere hücum ederek, yokluğu kendi ellerimizle yarattığımızı;
Toplumumuzda her türlü krizi fırsata çevirmeye hazır ‘çakal sürüsünün’ maalesef var olduğunu;
Bu çakalların, yokluk hissi ve satın alma çılgınlığından beslendiğini;
Devlet kurumlarına, bilim ve sağlık otoritelerine güvenin ‘hayati’ önemde olduğunu;
Biyolojik ajan olan ‘virüs’ kadar, siyasi ve istihbari ‘ajan’ların da bu ‘güven’ duygusuna saldırdığını;
Bazı siyasi partilerin, salgınla mücadelede hükümetin güven kazanması ‘ihtimaline’ karşı, gelecek seçimleri düşünerek ‘güvensizlik’ propagandasından yararlanmaya çalıştığı…
Bazı ‘meslek örgütleri’nin meslek ahlakıyla bağdaşmayan ‘siyasal’ davranışlar içine girebildiğini;
...
OLAY, DERS, KURAL ÜÇGENİ
Koronavirüs salgını sırasında öğrendiklerimizi ‘kural’ haline getirirsek; olası tekrarı halinde insan ve ekonomik kaybı önleme fırsatımız olur.
Kişisel temizlik ve korunma yöntemleri ile mevsimsel grip gibi bulaşıcı hastalıklardan da korunabilir; yılda en az 1 hafta ile 1 ay arası ‘işkenceyle geçmiş gün’den ve kişi başına binlerce TL masraftan kurtulabiliriz.
‘Uzaktan eğitim’ ve ‘uzaktan çalışma’ deneyimini, eğitim ve iş hayatının içine yerleştirebilirsek; hem öğrenciler hem de çalışanlar için ‘daha insani bir model’ geliştirebiliriz.
KENDİ KENDİNE YETER OLABİLMEK, KOLONYADA BİLE...
Salgın neler öğretti?
- Bulaşıcı hastalıklarda ilk tedbirin ‘bulaşmamak’ ve ‘bulaştırmamak’ olduğunu;
- Bunun için derhal;
1- İnsanlarla aramıza mesafe koymak,
2- Eller ve yüzü sabunla sık ve iyi yıkamak,
3- Hastalık belirtisi varsa maske takmak gerektiğini;
- Salgına karşı ilk yapılacak şeyin ‘marketlere saldırmak’ değil, ‘dayanışmak’ olduğunu;
- Alışverişe saldırdığımızda birilerinin bizi mutlaka ‘kazıklayacağını’;
- Kendimiz ve ailemiz kadar ‘sağlık çalışanlarını’ da korumamız, ertelenebilir tedavileri erteleyerek onlara yük olmamamız gerektiğini;
- Anne-babamıza, çocuklarımıza, sevdiklerimize ve yakınlarımıza ‘sarılmanın’ ve ‘yüz yüze sohbetin’ kıymetini anlamamız gerektiğini;
- Hayatın ‘iş’ten ibaret olmadığının, bizzat ‘hayat’ın önemli olduğunun da farkına varmamız gerektiğini;
- ‘Bana bulaşmaz’ rahatlığının bizi ‘sevdiklerimizin katili’ yapabileceğini...
MERAK ETTİĞİM?
En havalı ve en yüksek teknolojili cep telefonlarını, yazılımları, uçakları yapan ABD’nin ‘basit bir elyaf maskeye muhtaç’ olmasına ilişkin kaç kahvehane hikayesi yazılmıştır?
TEKNOLOJİ TEKNOLOJİ İÇİN Mİ, İNSAN SAĞLIĞI İÇİN Mİ?
Ventilatör, nefes almayı kolaylaştıran, oksijen desteği sağlayan, birçok tıbbi cihaza göre oldukça ‘basit’ bir cihaz.
Ancak İngiltere, dev havacılık ve teknoloji şirketlerinden oluşan bir konsorsiyuma 10 binden fazla ventilatör siparişi verdi. Bu şirketler arasında sivil ve savaş uçakları üreten Airbus, bu uçaklara seyrüsefer ve savaş yazılımları üreten BAE Systems, küresel otomotiv devi Ford da var.
Düne kadar, çoğu salt ‘rakiplerinin önüne geçebilmek’ için en çok kameralı, parmak izli, göz taramalı, kulak memesi dokunmalı (!) ürünler üreten tüm teknoloji şirketleri ‘sağlık’ için projeler geliştirmeye yöneldi.
İyi birşey.