CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun “Doğu Akdeniz’de bir tek Türkiye yok” sözü biraz alayla karşılandı.
Kılıçdaroğlu’nun konuşmasının tartışılan bölümünü chp.org.tr sitesinden aldım; şöyle:
“Doğu Akdeniz’de zengin petrol var. Doğalgaz yatakları var. Amerika orada, Yunanistan orada, Kıbrıs Rum Yönetimi orada, Mısır orada, Katar orada, hepsi orada. Bir tek devlet yok, Türkiye.”
Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Yavuz ve Fatih sondaj gemileri ile Barbaros Hayrettin Paşa sismik araştırma gemisinin KKTC açıklarında uluslararası sularda araştırma ve sondaj yaptığını hatırlatarak, “Kılıçdaroğlu, Doğu Akdeniz’de bizim ve KKTC’nin haklarını koruyan Fatih, Yavuz ve Barbaros’u Yunan gemisi sanıyor herhalde” dedi.
AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik de, “Bu ölçekte bilgisizlik CHP adına da kabul edilemez bir durum” diye ekledi.
Çavuşoğlu ve Çelik’in ‘halkı bilgilendirme’ adına bu açıklamaları yapmaları doğru.
Ama asıl konu ‘bilgisizlik’ değil.
Zira Kılıçdaroğlu, bu sözlerden önce bir şey daha söylüyor.
Bence asıl vurgulamak istediği de o:
“Suriye yönetimiyle süratli bir şekilde işbirliği yapılması lazım. Mısır’la barışılması lazım.”
Kılıçdaroğlu’nun ‘dert’ edindiği konu, Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki çıkarlarını savunup savunmaması değil.
O, Türkiye’nin Mısır’daki darbeyi ve darbecileri ‘meşru’ kabul etmesini istiyor.
Türkiye’nin, Kıbrıs Türklerini, KKTC’yi ortadan kaldırma hayaliyle yaşayan Rum Yönetimi’nin olduğu masaya oturmasını istiyor.
Türkiye’nin, kendi halkını kimyasal silahlarla katleden, Türkiye’yi 3.5 milyon göçmenle karşı karşıya bırakan Suriye diktatörüyle el sıkışmasını istiyor.
Yani, Türkiye’nin halklarına zulüm uygulayan rejimler ve diktatörlere karşı geri adım atmasını istiyor.
Neden?
***
Türkiye, Recep Tayyip Erdoğan’ın liderliğinde, demokratikleşmede, toplumsal barışta ve ekonomik gelişmede hem Müslüman coğrafyada hem de Batı dünyasında ‘rol model’ oldu.
Bu model, 2013’ten itibaren aşındırma, itibarsızlaştırma girişimlerine uğramaya başladı.
Bu girişim Batı’da planlandı; ‘Türk ve İslam düşmanlığı’nın da alıcısı vardı; hızlı sonuç alındı.
Müslüman coğrafyada da halk nezdindeki ‘Erdoğan Türkiyesi’ne duyulan ilgi hedef alındı.
Ama Müslüman halkların Türkiye’ye ve Erdoğan’a bakışı değiştirilemedi.
Zira Erdoğan’ın halklardan yana olan tavrı değişmedi.
Batı’yla iyiyken de zulme ve adaletsizliğe uğramış halkların yanındaydı, Batı’dan saldırı gelirken de onların yanında oldu.
Kılıçdaroğlu, bir süredir Türk Milleti’ni, “Erdoğan’ın zalimlerle el sıkışmasının Türkiye’nin çıkarına bir normalleşme” olduğuna inandırmaya çabalıyor.
Zira Müslüman halkların Erdoğan’a ve Türkiye’ye bakışını değiştirecek en önemli şey bu olur…
Mısır’da, Suriye’de, Kıbrıs’ta, Filistin’de hiçbir şey olmamış gibi konuşmasının nedeni bu.
Zira bir yalan ne kadar sık tekrarlanırsa, bildiklerinizden o kadar şüpheye düşmeye başlarsınız!
***
Peki bu kadar çaba ne kazandırdı CHP’ye?
Hiçbir şey.
Bu sürecin başladığı 2013’ten bu yana kendisinin ve partisinin oyunu artıramadı, aksine küçüldü.
Giderek CHP’yi ‘HDP ile ittifak’ noktasına getirdi.
CHP ‘görünürde’ bu ittifakın ‘lideri’; ancak tartışmasız bir şekilde ‘mimarı’ değil.
Mimarlar, Türkiye’yi etkisizleştirme projesinde “Türkiye’yi kuran parti”ye rol verdi.
Kılıçdaroğlu da bu rolü üstlendi.
Nedenini ben yazmayacağım.
Feyzioğlu’nun o tespiti önemli
Türkiye Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu, Yargı Reformu’na yönelik itibarsızlaştırma çabalarının ABD ve Avrupa’daki bazı ‘odaklar’ tarafından yürütüldüğünü söyledi.
Dedi ki;
“Dünyada Türkiye’nin başarılı olmasını istemeyen, bölünmesini, yıkılmasını, gayrimeşru yapıların yönetimi ele geçirmesini isteyen birtakım örgütler, Avrupa’da ve Amerika’da Yargı Reformu için ‘içi boş, çıkmayacak’ propagandası yapıyorlar.”
Aynı propagandayı Türkiye içinde yapanlar sizce hangi mimarinin parçası?