Japonya, deprem ve tsunamilerden en fazla canı yanan ülke.
Evlerini, yollarını, altyapısını, sanayiini deprem öncelikli planlıyor.
Deprem eğitimin anaokulundan başlıyor.
Yer altı yapısını inceleme, deprem olasılığını araştırma, mümkün olduğunca önceden tahmin etme konusunda ‘bilimsel’ yeterliliği tartışmasız.
“Japonya’da da deprem oluyor ama kimse ölmüyor” sözünü CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’ndan duyunca, baktım.
2004’ten bu yana 21 büyük deprem olmuş.
Bunlardan 10’unda can kaybı olmamış, dördü bir kayıpla atlatılmış.
Ama 23 Eylül 2004’teki 6.9’luk depremde 68 kişi ölmüş.
Hafızalara kazınan 9.1’lik 11 Mart
2011 Fukuşima depreminin oluşturduğu tsunamide ise 18 bin 430 kişi can verdi, 2 bin 529 kişi hâlâ kayıp.
16 Nisan 2016’daki 7.0’lık depremde 41 kişi, 6 Eylül 2018’deki 6.6’lık depremde de yine 41 kişi hayatını kaybetti.
***
Depremler kıyaslanmaz.
Yapıların durumu kadar, zemin, depremin derinliği, sarsıntının yatay mı dikey mi geldiği de önemlidir.
Japonya’daki gibi örneğin 7 şiddetindeki bir deprem bazen sıyrıksız atlatılabiliyor, bazen daha düşük bir sarsıntı yıkıma ve ölüme neden olabiliyor.
Ve Japonya da bunun önüne geçebilmiş değil.
Her depremden sonra yeniden risk analizleri yapılıyor; yeni tedbirler alınması gereği ortaya çıkıyor.
Türkiye’de de yapılması gereken bu.
Yanlış kıyaslamalar siyasete de hizmet etmez.
Bunu da en iyi ‘onlarca yıldır kendilerine iktidar yetkisi verilmeyen’ siyasetçiler biliyor olmalı.
KANAL İSTANBUL’LA KIYASLAMAK!
Haberciler kıyaslamayı pek sever.
Tiraj ve rating için haberi ‘dikkat çekici’ hale getirmenin eski yöntemlerinden biridir.
Ama bu dikkat çekme işi sıkça olayı gerçekten uzaklaştırır.
Çoğunlukla da ‘saçmalığa’ dönüştürür.
“Kanal İstanbul’un parasıyla bütün binalar yenilenebilir” kıyaslaması da böylesi bir saçmalık.
En can alıcı kıyaslamalar ‘okul, hastane, ameliyathane, röntgen, MR cihazı’ gibi şeylerdi bir zamanlar.
Bir dönem “şu kadar cami yapılacağına bu kadar okul yapılırdı” kıyaslaması pek revaçtaydı.
BİLİMİ SİYASETE ALET ETMEYİN
Bu çağrıyı, çocuklarının bilim insanı olarak yetişmesini arzu eden bir baba olarak yapıyorum.
En son Kanal İstanbul projesinde tanık olduklarımızdan sonra yazmayı planlamıştım.
Kanalın yapımına itiraz edenler ‘bilim insanları’nı dayanak aldı.
Ama kanalı projelendirenler de, danışılan, rapor istenen kişiler de bilim insanı.
‘Benim bilim insanım-senin bilim insanın’ ayrışmasına döndü tartışma...
Hatta;
Kanal projesini olgunlaştıran bilim insanları ‘yok’ sayıldı.
‘Bana sorulmadıysa doğru iş yapılmamıştır’ demeye getirenler de çıktı;
‘Kanal erkekliği öldürür’ diyenler de...
Usta ustayı beğenmezmiş!..
Bu tartışmaları izleyenlerden ‘bilim insanlarına saygı’ bekleyemezsiniz.
***
Uzmanlık gerektiren konularda ‘siyasi kanaatle’ konuşanlar;
Kanıt gerektiren durumlarda ‘ben öyle duydum’ diyenler;
Bilgi gerektiren durumlarda ‘ben öyle düşünüyorum’ diye düşünce özgürlüğü bahanesine sarılanlar yüzünden siyaset de, bilim de gazetecilik de zafiyete uğradı.
Kimsenin kendi mesleki veya siyasi mahallesinin saygınlığına gölge düşürmeye hakkı yok.